10 Mayıs 2005 Salı

Galata Mevlevihânesi'nden ıssız kumsallara...

Bir zamanlar sandal olan, şimdilerin paslı çivili kütükleri, ıssız ve insansız bir sahilde lodos sonrası görülebilir, bir de Ender Güzey'in "Hava, Su, Ateş ve Toprakla Geçen 35 Yıl" isimli sergisinde.

Hava, su, ateş, toprak... Tabiatın bu dört ana unsurunu bütünlük içinde kullanmak, sanatçının tutkusu. "Ağaç kütüğü, işlenmiş tekne olmuş, tekne batmış, parçası kalmış denizde... Ben o parçayı aldım, boğa yaptım, boğayı yaktım, toprağa karıştı, yeniden ağaç olacak..." diye anlatıyor yaptıklarını Ender Güzey. 'Bütünsel sanat' kavramının Türkiye'deki temsilcisi olan sanatçı, resim ve heykel çalışmalarının yanı sıra, performans ve projelerini İş Bankası Kibele Sanat Galerisi'nde sergiliyor.

1951 yılında İstanbul'da, Galata Mevlevihânesi'nde doğan Güzey, bu özel mekanda geçen çocukluğunun ardından 1969 yılında Münih Güzel Sanatlar Akademisi'ne girmiş. Akademide Prof. Mac Zimmermann'ın asistanlığını yapmış. 1983'ten beri yaşamını Münih ve İstanbul'da sürdüren sanatçı, iki kentin farklı dokusundan besleniyor. Sergisine, fotoğraflar eşliğinde hayatını da dahil eden Güzey, geçmişe olan düşkünlüğünü burada da hissettiriyor. Sanatçı resim yapmaya 10 yaşındayken, Galata Mevlevihânesi'nde başlamış. "Bahçedeki çiçekleri-böcekleri çizerek mi atıldınız bu serüvene?" sorusuna verdiği cevap şaşırtıcı: "Mevlevîleri ve semazenleri çizerdim, hayalimde canlandırıp. Babam Topkapı Müzesi'nde görevliydi. Mevlevihâne dervişlerinin, semazenlerinin huzurlu havasını teneffüs ederek büyüdüm. Bu huzur bütün yaşamıma yansıdı." 30 yıl yurtdışında yaşamasına rağmen İstanbul'dan vazgeçemeyen Güzey, insanların tarihe bu kadar uzak durmasını yadırgıyor ve "Kimse araştırmıyor geçmişi." diye sitem ediyor.

İlhamını denizden alıyor.

Galeriye girişte "boğa adam" figürlü halı karşılıyor ziyaretçileri. Sanatçının bu laciverte boyanmış çöpten adamı, tarih öncesi dönemlerdeki kaya resimlerine benziyor. Güzey, eserlerinde sıkça kullandığı motif için "bilinçaltımın bana bir oyunu" diyor. Serginin bütününde yoğunlukla deniz imgesi var. Kütükler, taşlar, urganlar, paslanmış çiviler, samanlar, sazlar ve kum... Gitgide daha doğal malzemelere yönelen sanatçı, "toprağa dönüş'' diye adlandırıyor bu yönelişi. "Fosil ve Zeus Serisi" adını verdiği kum resimlerinde, yaprak figürleri ve boğalar var. Aquarell tablolarında, kadının doğayla bütünleşen yalnızlığı öne çıkmış. Mavi rengin ve tonlarının ağırlıkta olduğu resimlerinde, denize inen merdivenlere, iskelelere ve kumsallara rastlıyoruz. Gerilimi artıran bu buğulu mekanlarda, nereye gittiği belli olmayan ürpertici duygularla yüz yüze geliyoruz. Yağlıboya tablolarında da yine dalgalar, maviler, basamaklar ve yalnız kadınlar... Sanatçının kalabalıklardaki yalnızlığı anlattığı tuvallerde, zaman ve mekan sınırı, yerini sonsuzluk duygusuna ve belirsizliğe bırakıyor.

Bodrum ve Antalya'daki ıssız koylardan lodos sonrası toplanan ağaç kütükleri, süslerini doğadan almış. Kuş tüyleri, taşlar ve at kıllarıyla süslü kütüklere eski balıkçı ipleri eşlik ediyor. Üzerlerine kâh çalışan eller, kâh boynuzlar, kâh boğalar resmedilmiş. Bir yandan da Ortadoğu, Akdeniz, Çin, Hint, Maya, Aztek, Afrika kültlerinin mistik havası sergiye davet edilmiş. Serginin bir parçası olan "Suyun Nefesi" isimli performansını ise "İçim sızlıyor bu güzelliklerin başına gelenlere..." diye anlatıyor Güzey: "Çocukluğumda Boğaz'da yunuslarla yüzerdim ben. Babam foklarla yüzermiş delikanlılığında. Bu zenginlik bir zamanlar hemen elimizin altındayken şimdi yok oluyor." Performans, elde özenle dolaştıktan sonra yere bırakılan müzik aletine yukarıdan kum yağmaya başlamasıyla sona eriyor. İnsanın doğayla macerasını, alışılmışın dışında bir tarzda görmek isteyenler ve deniz kokusunu özleyenler, Ender Güzey'in sergisini 10 Haziran'a kadar gezebilir.

Jülide Karahan

10 Mayıs 2005/Zaman