6 Aralık 2006 Çarşamba

[Yıldıray Şahinler] Hepimiz birer barut fıçısıyız

İstanbul Şehir Tiyatroları'nda sezonun en iddialı yapımı, Makedon yazar Dejan Dukovski'nin 'Barut Fıçısı' adlı oyunu. Yugoslavya'da sahnelendikten sonra küçük bir dünya turu atan oyunda iç savaş yok, etkileri var.

11 kısa sahneden oluşan Barut Fıçısı, Balkanlar üzerinden tüm dünyayı anlatıyor. Herkesin birbirini tanıdığı, yolların bir biçimde kesiştiği, yıllık dostlukların düşman kesildiği bir coğrafya, adeta bir barut fıçısı Balkanlar. 1969 doğumlu Dukovski'nin metnini Türkiye'ye getirip çeviren ve seyirciyle buluşturan Yıldıray Şahinler, "Söyleyecek sözüm var elbet. O yüzden bu oyunu seçtim. Oyun, Balkanlar'ın bir köşesinde geçiyor, iç savaş sonrasını anlatıyor; ama asıl derdimiz bu şehri, bu ülkeyi konuşmak." diyor. Şahinler ile 'Barut Fıçısı' etrafında söyleştik.

Oyunun çevirmeni, yönetmeni ve oyuncularından birisiniz. Barut Fıçısı'nın peşine neden düştünüz?

Evet, çok istedim Türkiye'de sahnelenmesini. Barut Fıçısı'nın filmini gördüm ilkin. 35. Antalya Film Festivali'nde ödül almıştı. Öyküsü çok doğru ve etkileyiciydi. Aradan yıllar geçti. Bir gün birkaç Sırp arkadaşla Kaş'taydık; muhabbet dönüp dolaşıp Barut Fıçısı'na geldi. Aslında metnin bir tiyatro oyunu olarak yazıldığını öğrendim. Araştırmaya başladım. Bir oyunun turnesi için Bosna'ya gittik. Sonra Belgrad'a geçtim. Sonunda elimde bir İngilizce bir Makedonca metinle döndüm. Bilge Emin, Makedonca'dan çevirdi, ben İngilizceden... Şehir Tiyatrosu'na önerdim. Tabii bütün bunlar çok uzun bir süreçte gerçekleşti.

Sadece metin güzel ve hikâye etkileyici diye mi seçtiniz bu oyunu? Yoksa bu ülkeye, bu şehre söylemek istediğiniz özel bir şeyler mi var?

Ben, o 'güzel' kelimesini plastik sanatlardaki gibi görmüyorum tiyatroda. Güzel metin, güzel oyun yok. Anlatabilecek bir şeyi varsa ve onu anlatabiliyorsa iyidir oyun. Özellikle anlattıkları bizim de yaşadıklarımızsa... Barut Fıçısı, bu şehirde oynanmalıydı. Derdimiz var, gerginiz, hepimiz birer barut fıçısıyız. Trafikte yanımızda giden adamın birazdan arabasından inerek bizi öldürüp öldürmeyeceğini bilmiyoruz. Bir şeyler yaşanıyor, insanlar ölüyor; ama nedenleri konuşulmuyor. Hiçbir terslik yokmuş, yaşanmamış gibi davranıyor, sonra unutup hayata kaldığı yerden devam ediyoruz. Oyunda tekrarlanan "Siz nasıl bu hale geldiniz evladım?" sözü, birbirimize sorduğumuz; ama kendimize sormadığımız bir soru. Bu hale nasıl geldiğimizi bilmiyor, konuşmuyor, tartışmıyoruz. Hatta neden bu kadar gergin olduğumuzu hatırlamıyoruz bile.

2005-2006 sezonunda da Balkan kökenli iki oyun izlemiştik. Matei Visniev'in 'Savaş ve Kadın'ı ile Nesrin Kazankaya'nın 'Dobrinja'da Düğün'ü. Balkan oyunlarını kendimize yakın mı buluyoruz?

Evet. Ben iki Balkan oyunu daha çevirdim mesela. Arkadaşlar, 'sen bir maden buldun, boyuna kazıyorsun' diyor. Biz çok yakınız birbirimize, aynı tepkileri veriyoruz. Batılı yazarların oyunlarında aynı yakınlığı, aynı özdeşliği bulamıyorum ben. Asıl sorunumuz kendi oyun yazarımızı üretememek aslında. Oyun yazarına ihtiyacımız var, metin sıkıntısı çekiyoruz. Devşirme metinlerle idare ediyoruz. Ben, Balkan metinlerini görünce Türk yazar bulmuş gibi seviniyorum. Balkanlar bize göre Batı, Avrupa'ya göre Doğu. Dukovski de, "Biz Avrupa'nın en doğusu değil, Asya'nın en batısındayız." diyor.

Barut Fıçısı'nda kendinize de rol vermenizin sebebi ne?

Benim derdim oyunu yönetmek ya da oynamak değildi. Barut Fıçısı'nın bu şehirde, bu ülkede oynanması gerektiğine inandım, neresinde duracağımı bilmiyordum. Andreja karakterinin hayata karşı duruşu rahmetli babama çok benziyor. Memleketin asıl meselesinin, insanların tepkisizliği olduğunu söylerdi babam da... Bir borç gibi bu karakteri oynamak istedim.

Arkadaşlar '1 YTL'lik adamsınız' diye dalga geçiyor

"1 YTL'ye tiyatro bileti, bana çok doğru gelmiyor. 1 liralık adam oldunuz diye dalga geçiyor arkadaşlar. Bedava olsaydı, siz zaten vergilerinizle ödüyorsunuz denseydi keşke. Biletler zaten pahalı değildi. İki ay sonra göreceğiz sonucu. Fiyatlar normale dönünce insanların ayakları tiyatroya alışmış olursa yanıldığımı kabul ederim. Şimdiki durumsa korkulduğu gibi değil. İzleyici profilinde çok fazla değişiklik yok, tinerci çocuklar falan gelmiyor. Tüm biletler bittiği için salona ek sandalyeler konuyor."

Jülide Karahan

06 Aralık 2006/Zaman