9 Ağustos 2007 Perşembe

Bienalden önce tarihi geliyor

İstanbul Modern, 6 Eylül'de açılacak 'Şimdiki Zaman Geçmiş Zaman' başlıklı sergiyle İstanbul Bienali'nin 20 yıllık geçmişini son bienalin başlamasına iki gün kala anlatacak sanatsevere. Bienal mekânlarında "Geçen sefer şöyle bir iş vardı; şu şu konulara değinilmişti; bu defa bir eksiklik var ama... heyecansız galiba..." gibi ahkâmlar daha çok kesilecek bu defa.

2003 yılındaki Şiirsel Adalet üst başlıklı 8. Uluslararası İstanbul Bienali'nin basın toplantısında bir hanımın, "Ben bienali beğenerek takip ediyorum. Fakat geçen sene göremedim. Neden yapılmadı acaba?" şeklindeki sorusu ve İKSV Genel Müdürü Görgün Taner'in verdiği zarif cevabın bir fıkra gibi dilden dile dolaştığı düşünüldüğünde böyle bir sergiye ne denli ihtiyaç olduğu daha iyi anlaşılıyor.

1987 yılında düzenlenen ilk İstanbul Bienali'nden bu yana 20 yıl geçmiş. İlk dönemlerde dünyanın dört bir yanından seçilen sanat yapıtları, kentin farklı köşelerindeki tarihsel mekânlarda ve müzelerde sergilendi. Daha sonraki bienaller bir yandan bu yaklaşımı sürdürürken bir yandan da 'sanat dışı' alanlara ve mekânlara uzanmanın yollarını aradı. Bienalin geçmişten geleceğe değişimini belgeleyecek 'Şimdiki Zaman Geçmiş Zaman' isimli sergide eski İstanbul bienallerinin küratörlerinin seçtiği, her bienali en iyi yansıtan yapıtları göreceğiz. Bir de geçen 20 yılda nereden nereye gelindiğini...

Serginin küratörlüğünü İstanbul Modern Direktörü David Elliott ve İstanbul Modern Başküratörü Rosa Martinez yapıyor. Roza Martinez, iki sene önce bir önceki bienalle eşzamanlı bir sergi daha yapmıştı İstanbul Modern'de. 'Çekim Merkezi' başlıklı serginin bienal mekânlarından birine olan komşuluğunu hatırlatıp, "Bienalin rüzgârından istifade etmeyi mi düşündünüz?" diye sormuştuk o zaman Rosa Martinez'e. "Haklısınız, her şey bir araya geldi.

Bienalin misyonu yeni yetenekleri keşfetmek, tanıtmak ve gelecekle bağlantı kurmak. Müzenin misyonu ise artık rüştünü ispatlamış çağdaş sanatçıları ağırlamak. Bu anlamda birbirini tamamlıyor, dengeliyor bienal ve sergi..." demiş ve eklemişti Martinez: "Çağdaş sanat açısından geçmiş, günümüz ve gelecek bir araya geliyor. Dünyanın gözü bu şehirde olacak. Bu iki olay birbirine güç verecek."

Rosa Martinez'in çekim merkezi için söyledikleri ve belki de daha fazlası bu sergi için de geçerli olsa gerek. Bir yandan Hou Hanru'nun küratörlüğündeki 10. Uluslararası İstanbul Bienali'ni gezeceğiz, bir yandan da İstanbul Modern'i. Üstelik bienal mekânlarından Antrepo No 3 ile komşuluk söz konusu yine. 2 Aralık'a dek İstanbul Modern'in alt katında ve dış alanlarında sürecek sergide 42 sanatçının 50 yapıtı yer alıyor. Daha önceki bienalleri yönetmiş 8 sanat yönetmeninden Beral Madra, Vasıf Kortun, René Block, Rosa Martinez, Paolo Colombo, Yuko Hasegawa, Dan Cameron ve Charles Esche düzenledikleri bienalin simgesel yapıtlarını bu sergi için seçti. Her küratör, kentle ve küratörlüğünü yaptıkları bienalle ilgili deneyimlerini ve gelecekteki bienallere ilişkin yorumlarını dile getiren bir de yazı yazdılar sergi kataloğuna. Bienalin yirmi yıl içinde geçirdiği evrimi inceleyen ve geçmişten bugüne sanat yönetmenlerinin görüş ve eleştirilerine yer veren katalog İspanya, Kore, İskoçya, Almanya, ABD, İtalya, Avusturya, Fransa ve İsveç'ten getirilecek yapıtlardan daha çok dikkat çekeceğe benziyor. Eserlerini göreceğimiz sanatçılar arasında Haluk Akakçe, Gardar Eide Einarsson, Ayşe Erkmen, Cildo Meireles, Sarkis, Serhat Kiraz ve Sislej Xhafa var.

Bienal nedir; bilmeyen kalmayacak

7-8 Eylül'de Mimar Sinan Üniversitesi Oditoryumu'nda, AICA Türkiye'nin katkılarıyla uluslararası bir de sempozyum düzenlenecek İstanbul Modern'de. Sponsorluğunu Garanti Bankası'nın üstlendiği sempozyuma, İstanbul bienallerinin tüm geçmiş yönetmenlerinin yanı sıra, 10. İstanbul Bienali küratörü Hou Hanru ve sergiye katılan bazı sanatçılar da davetli. Genel olarak bienallerin, özel olarak da İstanbul Bienali'nin geçmişi, bugünü ve geleceğinin tartışılacağı sempozyum 'bienal nedir?' sorusunun kökünü kazıyacağa benziyor.

Jülide Karahan

09 Ağustos 2007/Zaman

2 Ağustos 2007 Perşembe

Yaz kış, her yerde 'Devrim' var

Son yıllarda neredeyse her köşebaşında karşılaşıyoruz Devrim Erbil 'çizgi'si ile. Sanat hayatının 50. basamağına yaklaşan ressam, bir yandan Marmaris'teki son sergisinin heyecanını yaşıyor, bir yandan da İstanbul'da kuracağı vakıf için bina arıyor.

Güzel ayakkabılı dört kadın, turkuaz renkli bir İstanbul tablosunun başında sohbette. Bin türlü hayranlık cümlesi karışıyor resimdeki kuşların arasına. Tablo bitmemiş daha; bitince ismine, satılınca imzasına kavuşacak. Gerçi hiçbir zaman imzalanmasa da bu kuşların, Devrim Erbil'in fırçasından çıktığı belli. Tekrar tekrar soruyor hanımlar; ama nafile, tablo sahipli. Çaresizce başka tablolar ısmarlıyorlar oturma odalarına. Tatlı tatlı sohbet eden ressam, geri çekiliyor ve asistanlarından birine sesleniyor o anda. Bundan sonrası Alev'in işi. Siparişler alınacak, fiyatlar verilecek. Resimlerine kavuşmak için sıra bekleyenler arasına karışacak kadınlar. Devrim Hoca, salondaki masada fırçalarını çay bardaklarına batırıp çıkaran öğrencilerine dönüyor ve "Yeşilleri erteleyelim şimdilik, önce siyahın etkisini görelim." gibi içerisinde ışık, gölge, çizgi ve renk geçen pek çok cümle kuruyor. Etrafında ciddi bir sanat yatırımı dönen Devrim Erbil, kayıtsız tüm bu olanlara. O, sanatının derdinde. Ne kadar çok insana ulaşırsa o kadar kanatlanıyor mutluluğu ve gençliği. İzmir, Balıkesir, Marmaris, Bodrum... "Sanat, elit bir zümrenin elinde kaldıkça yaşama karışmaz. Ben resmimin yaşamla bütünleşmesinin peşindeyim." diyen Erbil'in dilinden düşmeyen pek çok anısından biri de şu artık: "Geçenlerde bir delikanlı sırtıma vurup, sarıldı bana; yolun ortasında. 'Bu sene Fener şampiyon değil mi hocam?' dedi. Geçen aylarda açılan şampiyon sanat sergisindeki sarı-lacivert tablolardandı tanışıklığımız."

Yılların geçişine inat renkleri canlanıyor

1937 doğumlu Prof. Dr. Devrim Erbil, sadece tuvalleriyle değil, gravür, mozaik, seramik ve halılarıyla da göz önünde. Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ndeki halı resmi, Lizbon Büyükelçiliği'ndeki seramik pano, Balıkesir'deki Devrim Erbil Çağdaş Sanat Müzesi... 17 Ağustos'a dek Netsel Marina Marmaris Gallery Art and Life'ta sergilenecek 24 adet baskı ve yağlıboya eser... "Sanat konuşuldukça var. Çoğalma, bir paylaşım ve ben paylaşmayı sanatın demokratikleşmesi olarak görüyorum." diyor sanatçı. Soluk renklerden fosforlu olanlara uzanan bir yaşam onunki. "Ruh bedende ihtiyar olarak doğar, beden ruhu gençleştirmek için ihtiyarlar." Oscar Wilde, bu cümleyi Devrim Erbil için kurmuş olmalı. Gittikçe gençleşen bir ruhun renkleri yansıyor ressamın tuvallerine. Canlandıkça canlanıyor renkleri, kıpırdadıkça kıpırdıyor desenleri. Renkler ve zevkler tartışılmaz diyenlere inat, saatlerce konuşuyor renkler üzerine. "İki rengin bir araya gelmesi, iki insanın bir araya gelmesi gibi. Zor. Rengin bir açık tonu o kadar çok şeyi değiştirir ki..." Kimi eski resimlerindeki pastel renkleri yaşadığı mutsuzluklara bağlıyor Devrim Hoca, şimdi mutlu. Sanat yaşamının son iki senesinden anlaşılıyor bu. Hele bir de 2008'de Devrim Erbil Kültür ve Sanat Vakfı hayata geçerse... Senet sepet işleri biten vakıf, bir bina bulunmasını bekliyor sadece. Devrim Erbil Güzel Sanatlar Üniversitesi de kurulur belki sonra...

Devrim Hoca'nın atölyesinde usta-çırak gelenekli 20 genç çalışıyor. Ayda neredeyse 20 tablo tamamlıyor; yine de yetişemiyorlar talebe. Şehir dışında kocaman bir atölye, neden olmasın; ama ya öğrenciler, dostlar gelemezse. Gelen gideni hiç eksik olmuyor Hoca'nın. Herkesler gittikten sonra resimlerine dönüyor o. Paleti kurutmuyor hiç. Resmin iskeletini teslim ediyor asistanlarına, beden olarak alıyor geri ve ruhunu üflüyor içlerine. Minyatürü ve Piri Reis'in haritalarını andıran İstanbul resimlerine en çok turkuazı yakıştıran Erbil'in tablolarındaki en önemli öğeler kuşlar ve camiler. Hele kubbeler! "Camiler ve kuşlar olmazsa İstanbul, İstanbul olmaz." diyen sanatçı hiç yaşlanmayacak gibi.

Jülide Karahan

02 Ağustos 2007/Zaman