17 Eylül 2012 Pazartesi

Monet'nin bahçesi İstanbul'a geliyor

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM); Fransız Ressam Claude Monet'nin eserlerini Paris Marmottan Monet Müzesi işbirliğiyle İstanbul'a getiriyor. 9 Ekim-6 Ocak tarihleri arasında ziyaret edilebilecek 'Giverny Bahçesi' adlı sergi; ressamın sadece tablolarına değil; yaşamına, sanat tarihindeki yerine ve dönemine ışık tutuyor.
 
Fransız ressam Claude Oscar Monet'nin İstanbul'da açılacak 'Giverny Bahçesi' isimli sergisine sayılı gün kala onun evini, bahçesini ve eserlerinin bulunduğu Paris müzelerini SSM Müdürü Nazan Ölçer eşliğinde ziyaret ettik. Gezimize Paris'in merkezindeki L'Orangerie Müzesi ile başladık. Burada Monet'nin Fransız Hükümeti'ne hediye ettiği ve bizzat bina için yaptığı nilüferler vardı.

İkinci durak SSM'ye gelecek eserlerin de bulunduğu Marmottan Monet Müzesi'ydi. Ressamın 100 kadar eserinin bulunduğu müzeden İstanbul'a 40 parça gelecek. Bunlar arasında Monet'nin yaşamının son 30 yılındaki sanatsal üretiminin ana temasını oluşturan bahçe resimleri çoğunlukta. Sergide ayrıca, Monet ve eşi Camille'in, Auguste Renoir imzalı portreleri, kişisel eşya ve fotoğrafları yer alacak. Kişisel eşyaları arasında piposu, gözlüğü ve paleti de var. Şu anda dünyadaki en geniş Monet koleksiyonuna sahip olan müze bunu Monet'nin ikinci oğlu Michael Monet'ye borçlu. Michael Monet 1966'da ressamın Giverny'deki evini Fransız Güzel Sanatlar Akademisi'ne, babasından kalan resimleri ise buraya bağışlamış. Bağışın sebebi müzenin elinde bulunan ve izlenimcilik akımına ismini veren 'İzlenim/Gündoğumu' isimli eser.

KADERİN CİLVESİ

Biraz baştan başlayacak olursak; Fransız ressam Claude Oscar Monet, 14 Kasım 1840'ta Paris'te doğmuş, Le Havre'de büyümüş. 1858'de ressam Boudin'le tanışana dek kendi çapında karikatürler çizse de o tanışıklıktan itibaren açık havada resim yapmaya yönelmiş. Ama bu tanışıklıktan sonra en birinci meşgalesi; suları, gökyüzünü, ağaçları ve insanları açık havada izlemek olmuş. Paris'te atölyeler, çalışmalar ve tanışmalar birbirini izlerken Monet'nin Troyon, Pissaro, Renoir, Sisley ve Manet ile bir araya gelmesi bir anlamda kaderin cilvesi. Tarihsel ve dinsel resimlere hiç yüz vermeyen ekip, Akademi'nin resmi sergisi Salon'dan dışlanınca kendi sergilerini 'Reddedilenler' başlığı altında açmış. 1874'te bir fotoğrafçı atölyesinde açılan sergide yer alan bir yapıt -'İzlenim/Gündoğumu'- bir eleştirmen tarafından tamamen küçümseme amacıyla 'izlenimci' sıfatıyla nitelendirilince ekip, 'İzlenimciler' olarak anılmaya başlamış. Ve böylece 30 yıl kadar sürecek bir eleştirmen-sanatçı savaşı da başlamış.

Bu savaşı anlamak için 1976'da haftalık bir gazetede çıkan eleştiriye bakmalı: "...La Rue le Peletier bir felaketler sokağıdır. Opera'nın yanmasından sonra, işte size ikinci bir felaket daha! Durand Ruel'de içindekilerin resim olduğu ileri sürülen yeni bir sergi daha açıldı. ... Aralarında bir de kadın bulunan beş veya altı deli, yapıtlarını sergilemek için bir araya gelmişler. ... Bu sözde sanatçılar kendilerini devrimci, izlenimci olarak tanımlıyor. Bir tuval fırçası alıyorlar, bir de boya ve fırça; tuvale rastgele birkaç fırça lekesi konduruyor, ortaya çıkan şeye de imzalarını basıyorlar. Bu insanların, yolda buldukları taşları elmas sanarak toplayan tımarhane delilerinden pek bir farkı yok."

Monet'yi daha yakından tanımaya yönelik gezimizin Orsay Müzesi'nden sonraki durağı ise ressamın Giverny'deki bahçesi. Monet, Paris yakınlarındaki Giverny'deki evini ve bahçesini 1891'de almış ve tam 12 yılını çiçeklere adamış ve galiba dünyanın tüm çiçeklerini bir araya getirmiş. 1926'daki ölümüne dek de bahçesini, nilüferleri, kavakları, salkım söğütleri ve Japon köprüsünü resmetmiş. Bunların bir bölümünü İstanbul'da açılacak Monet'nin Bahçesi isimli sergide göreceğiz.

JÜLİDE KARAHAN

ZAMAN KÜLTÜR 17 EYLÜL 2012

...

 

8 Eylül 2012 Cumartesi

Kore'de kültürel Davos hazırlığı

Güney Kore, nicedir kültürünü dünyaya tanıtmanın peşinde. Bu amaçla pek çok uluslararası toplantı ve sanatsal etkinliğe ev sahipliği yapan başkent Seul'ün Türkiye'den bir konuğu var: "Karşılaşmalar: Türk Çağdaş Sanatı Kore'de" başlıklı sergi. Contemporary İstanbul Çağdaş Sanat Fuarı işbirliğiyle düzenlenen sergideki eserlerin toplam değeri 1.7 milyon dolar.
 
Güney Korelilerin en çok kullandığı kelime, söylenen haliyle 'Bali'... Sürekli 'Bali Bali' diyorlar... Hadi, çabuk, davran manasında. Çok soru sorduklarından mıdır nedir, üzerlerinde bir yavaşlık var gibi ama sonuçta 50 yıllık bir sürede koskoca ülkeyi yeni baştan yapmışlar. Hem de ne yapmak! Siyasetti, orduydu, ekonomiydi, teknolojiydi... Her boyayı boyadıklarından şimdi sıra sanatta. 

Gerçekten de ülke, sanatsal açıdan epey hareketli günler geçirmekte. Bir kere Kore sanatının kalbi sayılan Gwangju Bienali dün itibarıyla başladı. 11 Kasım'a kadar sürecek bienalin teması Türkçeye 'yuvarlak masa toplantısı' şeklinde çevirebileceğimiz 'Roundtable'. Bu tema epey manidar çünkü şu sıralar ülkede bir sürü yuvarlak masa toplantısı var. Biri, G20'nin kültürel muadili sayılabilecek bir girişim. G20 ülkelerinde kültür sanat alanında hizmet veren önemli isimlerin katıldığı ve üç gün süren toplantılarda –dün bitti- sorulan temel soru şu: Kore kültürünü dünyaya nasıl tanıtırız? Başkent Seul'de gerçekleşen toplantıya katılanlardan İKSV Genel Müdürü Görgün Taner'e göre Güney Kore, 2015 itibarıyla kültürel Davos yapma peşinde. 

Ülkenin yine bu günlerde ağırladığı diğer önemli kültürel etkinlikler arasında 13 Eylül'de başlayacak KIAF Uluslararası Sanat Fuarı ile 11 Eylül'de açılacak Uluslararası Medya Sanatları Bienali var. Kısacası şu anda Seul aynı İstanbul'un bienal zamanlarında yaşadığı gibi bir sanatsal hareketlilik ve görünürlük içinde. Hani şu, bir günde 5-10 serginin birden açıldığı... 

Ama açılan o sergilerden biri bizim için bilhassa önemli: "Karşılaşmalar: Türk Çağdaş Sanatı Kore'de". Türk çağdaş sanatını ilk defa kapsamlı şekilde Kore'de görücüye çıkaran sergi, 5 Eylül akşamı Türkiye'nin Seul Büyükelçisi Mustafa Naci Sarıbaş'ın da katılımıyla açıldı. Kentin kültür birikim ve üretiminin merkezi sayılan Insadong bölgesindeki yepyeni bir binadaki Ara Square'da gerçekleşen sergide 50 kadar sanatçının 100 eseri yer alıyor. Serginin Türk çağdaş sanatına bakışı, küratör Hasan Bülent Kahraman'ın 'bu sergiyle iftihar ediyorum' dediği kadar var. Modernden çağdaşa uzanan yoldan Erol Akyavaş, Hüsamettin Koçan, Burhan Doğançay ve Komet'le geçerek Ekrem Yalçındağ, Haluk Akakçe, Kezban Arca Batıbeki gibi rüştünü ispatlamış sanatçılara yer veren sergi; Can Kurucu, Can Ertaş ve Elif Boyner gibi genç isimlere uzanıyor. 

Böyle kapsamlı bir serginin Türkiye'den kalkıp Seul'e uzanma sürecini ise Kore ve Almanya'da hizmet veren AB Galeri'nin sahibi Chris H. Cheon anlatıyor: "Koreli galeriler 7 yıldır Contemporary İstanbul'a katılıyor ve Türkiye'de satış yapıyor. Geçen yılki fuara Koreli gazeteciler de geldi ve dönüşlerinde Türk sanatıyla ilgili epey yazı yazdı. Şu anda buradaki koleksiyonerin Türkiye'deki üretime karşı bir kulak aşinalığı var. Yani artık Türk çağdaş sanatını Kore'de sergilemenin tam vakti! İlk derdimiz Türk sanatını enine boyuna tanıtmak... Bu niyetle sergi süresince pek çok koleksiyoner ve gazeteci buluşması ve özel tur tertipleyeceğiz. İyi sonuçlar alacağımıza eminim." 

Cheon'un eminliği biraz da kültürel geçmişimizden kaynaklı. Her ne kadar şu anda Kore'de az sayıda Türk yaşasa da; yıllar önce Türkiye'yi kardeş ülke bellemişler bir kere. Bilhassa 30 yaş üstü herkes zamanında Kore Savaşı'na asker gönderdiğimizin farkında. Ama asıl soru: Bu farkındalık toplam değeri 1,7 milyon dolar olan eserlerin satışına yansıyacak mı? Contemporary İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli'ye göre evet: "Fert başına düşen milli gelirin 30 bin doların üzerinde olduğu ve ülkede dünya çapında üretim yapan bütün firmaların kendi müze ve galerileri olduğu düşünülürse..." 

Gerçekten öyle. Neredeyse her büyük şirketin bir galerisi, bir sanat merkezi ya da bir müzesi var. Hatta Seul'e ilk defa giden birine verilen iki öğütten biri Leeum Samsung Sanat Müzesi'ni mutlaka gör! Kore kültürünü korumak, geliştirmek ve dünya sanat üretimiyle bir araya getirmek için Ekim 2004'te açılan müzede; geleneksel, modern ve çağdaş Kore sanatı A'dan Z'ye bir arada. Bir de buna dünya çağdaş sanatından kapsamlı bir seçki eklenmiş. Kimler yok ki; Mark Rothko, Gerhard Richter, Damien Hirst, Frank Stella, Andy Warhol, Andreas Gursky, Zeng Fanzhi... Müzenin bir bölümüyse tamamen eğitime ve genç sanatçıların keşfine ayrılmış. Dileğimiz, Koreli sanatseverin Türk çağdaş sanatını da bir an önce keşfetmesi. Yani 'Bali, bali...' 

***
 
Tek bir bölge, 600 galeri
Seul'un kültür birikim ve üretiminin merkezi sayılan Insadong, adeta bir galeriler cenneti. İstiklal Caddesi'nin muadili sayılabilecek bölgede küçüklü büyüklü 600'den fazla galeri yer alıyor. Bunların çoğunda Kore'ye özgü kâğıt işler sergileniyor. 

JÜLİDE KARAHAN 

ZAMAN KÜLTÜR 8 EYLÜL 2012 

..

1 Eylül 2012 Cumartesi

Çocukluk hastalıklarımızdan kurtulduğumuzun resmidir

Türk çağdaş sanatı Kore yolcusu. Contemporary İstanbul'un 6-26 Eylül arasında Kore'nin başkenti Seul'de açacağı "Karşılaşmalar: Türk Çağdaş Sanatı Kore'de" başlıklı sergide; 50'den fazla sanatçının 100 kadar eseri yer alıyor. Sergiyi ve Türk sanatının çocukluk hastalıklarından kurtuluşunu küratör Hasan Bülent Kahraman'dan dinledik.

Kore'ye gidecek eserleri nasıl belirlediniz? 

Yapıtları bize galeriler gönderdi. Doğrudan doğruya bir sanatçıya gidip bize şu yapıtını ver demedik. Galeriler isim önerdi; elimizde şu var, bu var şeklinde. Biz de, yani ben de; şu sanatçı olsun, bu sanatçı olsun diyerek isimleri belirledim. Keşke Kore'ye daha fazla sanatçı, daha fazla yapıt götürebilseydim ama her şeyin bir sınırı var. Bir de aslında galerilerin imkânsızlıkları söz konusu. Mesela ben X sanatçıyı da istiyorum dediğimde bana 'şu anda elimizde hiç yapıtı yok, hepsi satıldı' dediler. Bu durum bir açıdan sevindirici olsa da sergide göstermek istediğim bazı sanatçılardan bırakın Kore'yi ben de mahrum kaldım. 

Sergi tamamen satışa açık mı? 

Evet... Eserlerin tamamı satışta ve umarım hepsi satılır. Çünkü Kore bizim için çok önemli. Bir kere ciddi tarihsel ilişkilerimiz var; 60 sene evvel Batı'yla ilk defa yüz yüze gelişimiz Kore üzerinden oldu. Kore savaşına asker gönderdik, o sayede NATO'ya girdik vesaire... Bir diğer husus da bu kadar yenilikçi ve teknolojiyle iç içe bir ülkeye, göğsümüzü gere gere Türkiye'de çağdaş sanat budur dediğimiz bir sergi götürüyor olmamız. Hem Kore ve Türkiye karşılaşması hem de Türk sanatındaki modernle çağdaşın karşılaşması söz konusu. Sergide Türk sanatının modernden çağdaşa geçişini temsil eden sanatçılarımızın eserleri de bulunuyor; Erol Akyavaş, Burhan Doğançay, Komet ve Hüsamettin Koçan gibi... Sergiye ismini veren 'Karşılaşmalar' sözcüğünün altında biraz da bu yatıyor zaten. Ayrıca sergi, Türk sanatının çocukluk hastalıklarını geride bıraktığını göstermesi bakımından da önemli. 

Türk sanatının geride bıraktığı o çocukluk hastalıkları neler? 

Çocukluk hastalıkları Lenin'in kullandığı bir kavram; ben ondan ödünç aldım. Şimdi... Bunlar bizim Türkiye olarak kendi modernitemizi kurarken geçirdiğimiz hastalıklar. Birincisi Türkiye'de modernite görselliği değil, görsellik moderniteyi inşa etmiştir. Nasıl? Osmanlı'da da Cumhuriyet'te de böyledir bu. Kılık kıyafeti değiştirerek modern olduğumuzu, olacağımızı düşünmüşüzdür. Yani modernite bizde Batı'da olduğu gibi 16. yüzyıldan itibaren bir yere kadar gelip kendi görsel dilini inşa etmemiştir. Aksine... Türkiye, Batı'daki bir görsel dili almış ve bunun modern bir zihniyet inşa etmesini ummuştur. İkincisi... Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet 1850'lerden itibaren yurtdışına resim öğrencisi göndermiştir. Taa 1971'e kadar. Gidenlerin hiçbiri, 71 kuşağı dâhil, Batı'da o gün üretilen sanata bakmamıştır. Daima bir önceki dönemin sanatına bakmıştır. Hele 70 kuşağı figürle gidip figürle dönmüştür ki 1970-75 arası görsel alanda dünyanın yıkılıp yeniden kurulduğu bir dönemdir. İşte bunlar bizim çocukluk hastalıklarımızdır. 

Bu hastalıkları nasıl atlattık peki? Yani bizim ilacımız neydi? 

1990 ve 2000'lerden itibaren Türkiye yörüngesini değiştirdi. Bizim çağdaşımız da o zaman başladı. Öncelikle Fransa'ya gidişler durdu. Yönümüz Amerika'ya çevrildi. Sonra Türkiye'de okul sistemi değişti. Sanat artık sadece Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde değil, birtakım üniversitelerde yapılmaya başladı. Üniversitelerde sanat okuyan çocuklar aynı zamanda sosyal bilimler ve fen bilimleri okudu. Bunun çok büyük etkisi oldu. Bir de internet ve görsel medyaların yardımıyla dünyayla entegre olmuş bir Türkiye çıktı karşımıza. Batı'da üretileni, artık ne ifade ediyorsa Batı, günü gününe hatta zenginleştirerek karşılayan sanatçılarımız var. Bu öyle az buz, yabana atılır bir şey değil. Ben diyorum ki Türkiye'de bugün herhangi bir galeride üretilen sanatla New York'ta herhangi bir galeride üretilen sanat arasında hiçbir hiyerarşi farkı yok. Hatta bizim galerilerimizdeki sergiler New York'takilerden çok daha iyi. 

İlacımız Amerika ve internet mi bu durumda? 

Beni iki kelimeye mahkûm ederseniz evet... Zihniyet değişikliği ve dünyayla farklı düzeylerde entegrasyon diyelim... 

150 sene sonra bugünün sanatı ele alınıp incelenirse yine hasta bulunabilir mi? 

Muhtemelen bulunmayacak. Yanlış olduğunu düşündüğüm şeyi söyler miyim ben? Diyorum ki bu hastalık bitmiştir. Bugün İstanbul'da girin herhangi bir galeriye, bakın bir sergiye. Beğenirsiniz beğenmezsiniz o ayrı; ama serginin düzeyi, sorunsalları ve zihniyeti; Batı'daki sergilerden çok daha ileri. Bugün Türkiye'de üretilen çağdaş sanat dünyada üretilenden çok daha heyecan verici. 

Bu durum satışlarda da kendini gösterecek mi? Örneğin Kore'deki koleksiyonerlerin Türk çağdaş sanatına bakışı nasıl? Bu konuda bir öngörünüz var mı? 

Kore yedi yıldır 'Contemporary İstanbul'a katılıyor. Üstelik 5-6 galeriyle birden. Ve ilginç bir şey söyleyeyim: Türkiye'de çok satış yaptılar. Türkiye'de Kore sanatına yatırım yapan pek çok koleksiyoner var. Demek ki bir dil, bir kültür, bir ifade beraberliği söz konusu. Sorunuzun cevabına gelirsek; öncelikle böyle bir sergi talebi bizden gitmedi, onlardan geldi. Dediler ki; biz buraya geliyor ve Türk sanatçıların eserlerini görüp beğeniyoruz. Bu eserleri Kore'de sergileyelim; Koreli koleksiyonerlerin çağdaş Türk sanatıyla ciddi bir yakınlık kuracağına eminiz. Yani talep onlardan geldi. Dolayısıyla işin satış kısmında ve oradaki koleksiyoner davranışı üzerinde oradaki galerilerin öngörüleri rol oynayacak. Biz çok güzel bir sergi ve çok nitelikli bir katalog hazırladık. Ben küratörü olarak bu sergiyle iftihar ediyorum. Sanatçılarımızın başarısı tabii bu. Ve şimdiden söyleyeyim bu büyük birikimi Kore'nin ardından Avrupa ve Ortadoğu ülkelerine de taşıyacağız. 


Kore'ye gidecek sanatçılar
 
Ardan Özmenoğlu, Aslımay Altay Göney, Arslan Sükan, Ayça Telgeren, Bahar Oganer, Bedri Baykam, Burçak Bingöl, Burcu Aksoy, Burcu Perçin, Burhan Doğançay, Can Kurucu, Can Ertaş, Cevdet Erek, Çınar Eslek, Deniz Üster, Ebru Uygun, Ekrem Yalçındağ, Elif Uras, Elif Boyner, Erol Akyavaş, Ferhat Özgür, Filiz Azak, Gökçe Erhan, Haluk Akakçe, Hüsamettin Koçan, Ilgın Seymen, İrem Tok, Jale Çelik, Kemal Seyhan, Kezban Arca Batıbeki, Komet, Maide Bulak, Murat Germen, Nazif Topçuoğlu, Nejat Satı, Nermin Er, Nezaket Ekici, Orhan Cem Çetin, Osman Dinç, Seçkin Pirim, Sevim Sancaktar, Seydi Murat Koç, Seza Paker, Sıtkı Kösemen, Sümer Sayın, Tuğberk Selçuk, Yaşam Şaşmazer, Yağız Özgen, Yeşim Akdeniz, Yıldız Şermet, Zeynep Kayan.

JÜLİDE KARAHAN 

ZAMAN KÜLTÜR 1 EYLÜL 2012