tag:blogger.com,1999:blog-10691104089787238282024-03-05T16:14:09.514+03:00aslında çok basit..Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.comBlogger528125tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-37142489978368697922012-12-04T13:00:00.000+02:002012-12-04T13:14:11.791+02:00iyikiherseyboyle.blogspot.com<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: large;"><span style="font-size: small;">Yayımlanmış yazılarımı biriktirmeye <b>iyikiherseyboyle.blogspot.com'da </b>devam ediyorum. Niye? Hem soyadım değişti diye hem de gerçekten iyi ki her şey böyle.. :) </span></span></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
</div>
<br />
Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-16302611220917818182012-10-24T11:30:00.000+03:002012-12-04T11:37:40.165+02:00Anadolu Kasabalarının Uzun Hikâyeleri<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;"><b>Bulgaryalı Ali ile lepiska saçlı Münire’nin sevdasını anlatan Uzun
Hikâye, 12 Ekim itibariyle vizyonda. Mustafa Kutlu’nun aynı isimli
eserinden uyarlanan ve Osman Sınav tarafından yönetilen filmin
başrollerinde Kenan İmirzalıoğlu ile Tuğçe Kazaz var.</b></span></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<b><span style="font-size: small;">Filmin kahramanları o kasaba senin bu kasaba benim dolaşırken bir yandan
da Anadolu’dan hayatların fotoğrafını çekiyor. Hepimizin bir kasabası,
bir köyü var ve Osman Bey, sizinki Burdur Yeşilova mesela. Görüntü, daha
doğrusu hayat nasıldı orada?</span></b></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;"><br /><b>Osman Sınav: </b>Hangi birini anlatayım?
Harman yerinde uyudun mu hiç? Harmanın içine yatıp yıldızları sayarsın
gece. Aniden çok uzaktan, yıldızların arasından bir şey geçer. Ben onu
yıldız kayması zannetmiştim yıllarca. Uçak olduğunu çok sonra anladım.
Uçak diye bir kavram yok ki! Torosların tepesinde tam dokuz ay kar
altında kalan bir köy. <br /><br /><b>Kenan İmirzalıoğlu: </b>Ben de köyde büyüdüm.
Ankara’nın Üçem Köyü. Harman yeri baharda yemyeşil olurdu. Yeni doğmuş
yüzlerce kuzu böyle kartopu gibi salınırdı. Bir tanesi bir tarafa
koşunca öbürleri de kırlangıç gibi peşinden… Çocukluğumun en güzel
resmidir bu. Sonra kendi bahçemizde yetişen elma ve kayısıdan yemek...<br /><br /><b>Osman Sınav: Sen hiç erik çaldın mı?</b><br /><br /><b>Kenan
İmirzalıoğlu: </b>Erik çalmadım da bir keresinde ayva çaldım. Onda da
istemiştim sahibinden, vermemişti. Bizim köyün muhtarının çok güzel
ayvası vardı. Bir gün hanımı bahçedeydi “Nazmiye Hala, Nazmiye Hala bana
bir tane ayva verir misin” diye seslendim. Kovaladı beni. Annem de hep
“Oğlum bir şeyi ya evde ye ya da dışarı çıktığında gören herkese ikram
et. Göz hakkıdır.” derdi. Ben de mantık yürüttüm: Bahçedeki ayvayı gözüm
görüyor. İstedim. Nazmiye Hala vermedi. O zaman gözümün hakkı gereği o
ayva bana vacip.<br /><br /><b>Tuğçe Hanım… Sizin oralarda neler olurdu? </b><br /><br /><b>Tuğçe
Kazaz:</b> Benim de yedi-sekiz yılım Ayvalık ve Edremit’te geçti. Kasaba
hayatını düşününce aklıma hep özgürlük gelir. Okuldan çıkıp oyun
oynamaya gitmek, denize girmek, çam ormanları, çay bahçeleri…<br /><br /><b>Uzun Hikâye’ye dönelim… Bu hikâyeyi film yapmak neden bu kadar uzun sürdü? </b><br /><br /><b>Osman
Sınav: </b>Uzun Hikâye 11 yıldır aklımızdaydı aslında. Hatta kitabı okuması
için taa o zamanlar vermiştim Kenan’a. Yıllarca kitaptaki ruhu
yakalayamadık senaryoda. Bazı filmler böyledir, 8-10 yılda bir çıkar. Bu
benim 10 yılda bir yapabileceğim bir film. Bu durum oyuncular için de
geçerli. Bazı roller hayatta karşılarına bir kere çıkar. 11 yıl önce
çekecektik diyoruz ya. Şimdi düşününce her şerde bir hayır var. İyi ki
şimdi çektik. Çünkü şimdi her şey yerli yerine oturdu, nasıl denir,
oldu! <br /><br /><b>Siz ikiniz anlaşmışsınız da, ya Münire? </b><br /><br /><b>Kenan
İmirzalıoğlu: </b>Münire kim olacak; bu bizim 11 yıllık sorumuz. Böyle
büyülü bir kız olması lazım, lepiska saçlı, renkli gözlü… <br /><br /><b>Osman Sınav: </b>Ali başından beri belli ama Münire yok. <br /><br /><b>Peki, nasıl bulundu? </b><br /><br /><b>Kenan
İmirzalıoğlu: </b>Osman Abi bir gün “Tuğçe Kazaz’la deneme çekimi yaptım”
dedi. Ben tabii şaşırdım. Ama… Osman Abi, acele etme önce izle deyince…
İzledik birlikte, gerçekten de Münire orada duruyor. Üzerinden bir gece
geçti. Ertesi gün gazetede bir fotoğrafını gördüm Tuğçe’nin. Baktım,
Münire orada da duruyor. <br /><br /><b>Tuğçe Hanım, işler sizin cephenizde nasıl ilerledi? </b><br /><br /><b>Tuğçe Kazaz: </b>Ben en son 2007’de bir televizyon filmi yaptım. Sonrasında sadece modelliğe odaklandım. 2007-2012
yılları arasında elime yedi tane senaryo geçti ama hem ben çok
kararlıydım hem de gönlümü çelen bir şey çıkmadı. Derken bir gün bir
ajanstan telefon geldi, Uzun Hikâye için sizi düşünüyoruz diye.
Senaryoyu okudum, heyecanlandım. Görüştük, deneme çekimi yaptık. Bir ay
ses çıkmadı. Ben “Herhalde olmayacak, kısmet değilmiş” dedim. Filme iki
hafta vardı, Osman Bey’in mesajı geldi: “Tebrik ederim, Münire sizin.
İnşallah hepimiz için hayırlısı olur.” <br /><br /><span style="font-weight: bold;"> ***</span></span></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-weight: bold;">UZUN HİKÂYE’NİN SENARYOSU VE MÜZİĞİ </span><br /><br />Mustafa
Kutlu’nun aynı isimli eserinden Yiğit Güralp’ın senaryolaştırdığı Uzun
Hikâye’de Altan Erkekli, Güven Kıraç, Zafer Algöz, Cihat Tamer, Mahir
Günşıray ve Mustafa Alabora gibi pek çok önemli oyuncu yer alıyor.
Filmin müzikleri ise Ulaş Özdemir’e ait. </span><span style="font-size: small;">JÜLİDE KARAHAN </span></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;">SKYLIFE EKİM 2012 </span></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;">... </span></div>
Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-63342574620163839542012-10-23T11:40:00.000+03:002012-12-04T11:40:55.455+02:00TÜRK DİZİLERİ; HIZLI VE EMİN ADIMLARLA…<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<br /></div>
<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<br /></div>
<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<span style="font-size: small;">TÜRKİYE’NİN İHRAÇ ETTİĞİ
ÜRÜNLER ARASINDA ARTIK DİZİLER DE VAR. ÜSTELİK DURUM; DİLİMİZE DİZİ TAKİPÇİSİ, DİZİ TURİZMİ VE DİZİ
DİPLOMASİSİ GİBİ KAVRAMLAR YERLEŞTİĞİNE GÖRE HAYLİ CİDDİ. </span></div>
<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;"><br /></span><div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<span style="font-size: small;">Türkiye’nin Ortadoğu ve Balkan ülkelerine yaptığı
dizi ihracatı yılda 60 milyon doları geçmiş durumda. Üstelik iş, televizyonda
birkaç bölüm izlemekle bitmiyor. Dizinin takipçileri; merak ettikleri şehri,
evi ve karakterleri görebilme umuduyla yollara düşüyor. Türk dizileri
yayınlanmaya başladıktan sonra Ortadoğu’dan gelen turist sayısının yüzde 350
artmış olması başka türlü nasıl açıklanabilir ki? Ya da Gümüş dizisinin
çekildiği yalıyı birden bire 300 binden fazla turistin ziyaret etmesi…</span></div>
<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<span style="font-size: small;">Bir de işin ticari, diplomatik hatta stratejik
tarafı var. Örneğin Cumhurbaşkanı, Başbakan ya da Dışişleri Bakanımız Ortadoğu
ve Balkan ülkelerine adım atar atmaz sohbet hemen dizilerden açılıyor. Hatta
rivayete göre işadamları toplantılarda önce dizileri konuşuyor, sonra
anlaşmaları imzalıyor.</span></div>
<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<span style="font-size: small;">KÜLTÜREL BENZERLİK ETKİSİ</span></div>
<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<span style="font-size: small;">Ortadoğu,
Türkî Cumhuriyetler ve Balkan ülkelerinin Türk dizilerini bu denli sevmesinin
en önemli nedeni kültürel benzerlik. Türk dizilerini dünyaya pazarlayan Calinos
Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fırat Gülgen, “Biz aslında kültür ihracatı
yapıyoruz.” diyor ve ekliyor: “Bizim dizilerimiz insan hikâyesi anlatıyor.
İzleyen bir yerinde mutlaka, işte bu benim hikâyem diyor.” Global Agency’nin
sahibi İzzet Pinto da aynı görüşte: “İzleyici diziyle, öyküyle bir yakınlık
kuruyor; oyuncuları ve karakterleri kendine benzetiyor.”</span></div>
<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<span style="font-size: small;">Hikâyenin
geçmişi öyle çok eskilere de gitmiyor. Televizyon yapımı ihracatına 1997
yılında başlayan Calinos, ilk dizi ihracatını 2001-2002 yıllarında Kazakistan’a
yapmış; Deli Yürek dizisiyle… O zamanlar bölüm başına 30-50 dolar civarında
paralar söz konusuyken dizilerin pazarlandığı coğrafya genişlemiş ve fiyatlar
artmış. Calinos’un ihraç ettiği diziler arasında; Adını Feriha Koydum, Aliye,
Dudaktan Kalbe, Yaprak Dökümü ve Yol Arkadaşım gibi yapımlar var. Şu anda ortak
projeler hazırlama aşamasında olan Calinos, 68 bölümlük bir Fatih Sultan Mehmet
ve İstanbul’un Fethi dizisi için Katarlı bir firma ile anlaşmış. Yayın tarihi
2013 başları olarak düşünülen dizi için çok yüksek bir bütçe söz konusu.</span></div>
<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -7.9pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 115%;">Global Agency ise 2006 yılında Gelinim Olur musun? isimli
yarışma programının hemen ardından Gümüş ve Binbir Gece dizilerini ihraç etmiş.
Binbir Gece deyim yerindeyse ortalığı kasıp kavurduktan sonra da Aşk-ı
Memnu’nun senaryo haklarını dünyaya pazarlamaya başlamış. Yakın zaman önce
Muhteşem Yüzyıl’ın dünya satış haklarını alan şirket, diziyi –şimdilik- 40
ülkeye satmış. B</span><strong><span style="font-weight: normal; line-height: 115%;">ölüm başı satış fiyatı ve toplam getirisiyle rekor kıran ve ortalama bir
diziden 3 kat pahalıya satılan</span></strong><strong><span style="line-height: 115%;"> </span></strong><span style="line-height: 115%;">Muhteşem Yüzyıl’ın gittiği ülkeler
arasında Afganistan, </span><strong><span style="font-weight: normal; line-height: 115%;">Bosna Hersek, Hırvatistan, İran ve Arnavutluk var.
Şu anda yayında olan Suskunlar’ı henüz çekim aşamasında pazarlayan </span></strong><span style="line-height: 115%;">Global Agency</span><strong><span style="line-height: 115%;">, </span></strong><span style="line-height: 115%;">Star
TV dizilerinin dünyadaki tek dağıtıcısı durumunda. Hedefi ise Asya ülkeleri.</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -7.9pt;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: normal;">
<span style="font-size: small;"><span>BU BİR FIRSAT!</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: normal;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: normal;">
<span style="font-size: small;"><span>Türk dizilerine olan ilginin
sadece Ortadoğu ülkeleriyle sınırlanamayacağını vurgulayan TRT Genel Müdür
Yardımcısı Zeynel Koç da coğrafyayı genişletme taraftarı: “Balkan ve Kafkaslar
yanı sıra Orta Asya ülkeleri de Türk dizilerini tercih ediyor. Çünkü Türkiye’de
gerçekten çok kaliteli diziler çekiliyor. Evrensel değerleri olan, teknik
açıdan gayet yeterli yapımlar. Yakın zamanda çok daha geniş bir coğrafyaya
yayılmamız işten bile değil.” Yapımcı Osman Sınav da aynı fikirde: “Türk
dizilerinin yurtdışına açılması uzun zamandır hayal ettiğimiz bir şeydi ve
üzerinde çok çalışıldı. Bir de bizim Asya, Afrika ve Ortadoğu ülkeleriyle ortak
hikâyelerimiz var. Paylaşımımızı genişletmeliyiz. Uzakdoğu’ya ve Latin Amerika
ülkelerine uzanmalıyız.”</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: normal;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<span style="font-size: small;">TRT
Genel Müdürü İbrahim Şahin ise “Yakın zaman öne Bir Zamanlar Osmanlı-Kıyam’ı
çok yüksek fiyatlara sattıklarını ama bunun bir başarı olarak değerlendirilmemesi
gerektiğini söylüyor ve ekliyor: “Önemli olan dizileri uzun vadede ve
sürdürülebilir şekilde pazarlamak. Ortadoğu’da Türk dizileri hakkında doktora
tezleri yazılıyor. Bizim de ciddi anlamda kafa yormamızın ve uzun vadeli
planlar yapmamızın zamanı geldi.” Televizyon Eleştirmeni Ali Eyüboğlu da
Şahin’le aynı görüşte: “Yıllık kazancın 60 milyon dolar olduğu bir pazardan
bahsediyoruz. Bu rakam yakında 100 milyon dolara ulaşır. Önemli olan pazarın kendini
yok etmeyecek şekilde büyümesi. Dizilerin yüksek fiyatlara satılmasındansa
satışın sürekli olması hedeflenmeli. Yalnız sadece özel sektörün desteği
yetmez. Kültür ve Turizm Bakanlığı da planlama noktasında sektöre destek
vermeli çünkü bu konu beraberinde ciddi bir turizm hareketi de getiriyor.
Örneğin bakanlık Türkiye’de tanıtmak istediği yerlerde yapılacak dizi
çekimlerini teşvik edebilir. Bu büyük bir fırsat fakat sürdürülebilir planlama
şart!”</span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<br /></div>
<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<span style="font-size: small;">…....</span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<br /></div>
<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<br /></div>
<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<span style="font-size: small;">DİZİLERİN PAZARLANMA YOLCULUĞU</span></div>
<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<span style="font-size: small;">Her
kanal kendi dizisini pazarlayabiliyor. Bunun yanı sıra Türk dizilerini
yurtdışına pazarlayan iki üç profesyonel firma var. Kanal ya da dizinin satış
hakkını alan firma, yurtdışında - genellikle fuarlarda - pazarlamayı
gerçekleştiriyor ve dizinin diyalog listeleri, müzikleri ve dublajları izleneceği
ülkeye göre düzenleniyor. Bir dizinin bölüm başı fiyatı en aşağı 30 bin dolar.
Şimdiye kadarki en pahalı dizilerden biri Ezel, diğerleri ise Muhteşem Yüzyıl
ve Bir Zamanlar Osmanlı – Kıyam. En çok izlenenler arasında yine Binbir Gece,
Muhteşem Yüzyıl, Ezel, Gümüş ve Kurtlar Vadisi var. En popüler oyuncular ise
Kıvanç Tatlıtuğ, Kenan İmirzalıoğlu, Tuba Büyüküstün, Songül Öden, Murat Yıldırım,
Beren Saat ve Halit Ergenç.</span></div>
<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<br /></div>
<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<br /></div>
<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<span style="font-size: small;">JÜLİDE KARAHAN</span></div>
<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<br /></div>
<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<span style="font-size: small;">SKYLIFE EKİM 2012 </span></div>
<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<br /></div>
<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<span style="font-size: small;"> </span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span>
<div style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 115%;">
<br /></div>
Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-67952164102449627442012-10-17T11:36:00.000+03:002012-12-04T11:36:47.503+02:00İşin Sırrı Efektlerde<div class="spot" id="hspot" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;"><b>Yazar Turgut Özakman’ın “Diriliş-Çanakkale 1915” isimli romanından uyarlanan “Çanakkale 1915”, 18 Ekim’den itibaren vizyonda.</b></span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div class="images" id="divResimler" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;"><a href="http://www.anadolujet.com/images/skylife/10-2012/3529/143_3529canakkale_07.jpg"></a><br /></span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
“Çanakkale 1915”, Balkan Savaşı’ndan yenik
ayrılan bir milletin silkinerek ayağa kalkışının, bir nevi yeniden
dirilişinin hikâyesini Bigalı Mehmet Çavuş, Seyit Onbaşı ve daha birçok
isimsiz kahramanın yaşadıkları üzerinden anlatıyor. Rusya’ya yardım
etmek ve İstanbul’u işgal etmek amacıyla Çanakkale’ye tarihin gördüğü en
büyük donanmalardan biriyle saldıran Müttefik Kuvvetler’in türlü
olanaksızlık içinde bile nasıl püskürtüldüğünü belgeleyen filmde,
bilhassa dijital efektler dikkat çekiyor.<br /><br />“Çanakkale 1915” in
özel efekt ekibi adına konuşan Serkan Bayındır, “Çanakkale 1915’in yeri
çok ayrı” diyor ve ekliyor: “Bir savaşı, üstelik Türk tarihinin en
önemli savaşını konu alan böyle önemli bir filme efekt yapmak, eminim
dünyadaki tüm şirketleri heyecanlandırırdı. Endüstriyel tasarımcı,
heykeltıraş ve kimyagerlerden oluşan atölye ekibimiz de heyecan içinde
çalıştı ve filmdeki silahlı çarpışma, patlama, yangın, sualtı çarpışma
görüntüleri ve daha pek çok sahne için gereken özel mekanizmaları
hazırladı.” <br /><span style="font-weight: bold;"><br />ÇEKİMLER GERÇEK MEKÂNLARDA</span><br /><br />Yapımcılığını
Fida Film’in üstlendiği “Çanakkale 1915”in tamamı, Çanakkale’nin
Ayvacık ilçesine bağlı Gürpınar beldesinde, savaşın gerçekten geçtiği
topraklarda çekildi. Girilmesi ve çekim yapılması yasak olan bu
arazilerde ve anıtsal yapılarda gerçekleşen çekimler Genelkurmay
Başkanlığı’nın özel izinleriyle mümkün olabildi.</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;"><br />Çekimleri yaz
boyunca devam eden filmin oyuncuları arasında; “Anadolu Kartalları”,
“Anlat İstanbul” ve “Çakallarla Dans” gibi filmlerdeki performansıyla
övgü toplayan Şevket Çoruh (Bigalı Mehmet Çavuş) ile Hanım’ın Çiftliği
dizisinde Selim rolünde izlediğimiz Barış Çakmak (Binbaşı Ali) başı
çekti. Onları “Nefes” filminden bildiğimiz İlker Kızmaz (Mustafa Kemal
Paşa), pek çok diziden tanıdığımız Bülent Alkış (Binbaşı Mahmut Sabri)
ve “Gişe Memuru” isimli filmde başrolde izlediğimiz Serkan Ercan
(Yüzbaşı Mehmet Hilmi Şanlıtop) izledi. “Yumurta” ve “İklimler”den
tanıdığımız Ufuk Bayraktar ise Seyit Onbaşı’yı canlandırdı.<br /><br /><span style="font-weight: bold;"> </span></span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;"><span style="font-weight: bold;">EFEKT SIRLARI </span><br /><br />Serkan Bayındır: “Savaşta
kullanılan silahların orijinallerinden kalıplar alarak replikalarını
yaptık. Filmde kullanılan 500 Türk mavzeri, 250 İngiliz tüfeği, 250
Anzak tüfeği ve 10 makineli tüfeğin en önemli özelliği kısmen
çalışabilir olmalarıydı. Çekim mekânları, Çanakkale savaşının geçtiği
tarihi değeri yüksek alanlar olduğundan çevreye zarar vermemek adına
patlama sahnelerinde kullanmak üzere yüksek basınçla çalışan
mekanizmalar ürettik. Görkemli patlama sahnelerine rağmen kimyasal madde
kullanımını minimum düzeyde tuttuk. Kara savaşı sahneleri de yine
gerçek mekânlarda çekildi. Ama sualtı sahneleri için durum biraz
farklıydı. Plato ortamında hazırlanan özel cam havuz, bu görüntülerin
çekim mekânı oldu.”<br /><br /><span style="font-weight: bold;">SON BAYRAM NAMAZI</span><br /><br />Filmin
en önemli sahnelerinden biri Çanakkale Savaşı’ndaki kahramanlıklarıyla
bilinen 57. Alay’ın bayram namazıydı. Civar üniversitelerin tiyatro ve
iletişim fakültesi öğrencileri, bölgenin amatör tiyatrocuları ve
köylerden gelen gönüllü gençler namaz sahnesi için güneşin altında
saatlerce bekledi. Genel görüntüyü alacak kamera bir vinç yardımıyla
metrelerce yükseğe çıktı. Mevcut figüran görüntüsü, gelişmiş sinema
teknikleri sayesinde on binlere ulaştı. Hikâyeye göre Çanakkale harbinin
en çetin günlerinde bütün alay, cephede bayram namazı için saf tuttu ve
hutbeyi dinledi. Namaz kılındı ve herkes huşu içinde birbiriyle
bayramlaştı.<br /><span style="font-weight: bold;"><br />FİLM NOTLARI</span><br /><br />• Film için 2 binden fazla Türk, Anzak ve İngiliz kostümü dikildi.<br />• Film çekimleri için tarihi dokular da kullanılarak 3 bin metrekare alana dekor inşa edildi.<br />•
5 Mart 1915 günü Gelibolu Yarımadası’nı bombardımana tutan İngiliz
savaş zırhlısı Kraliçe Elizabeth’in iç odaları, orijinaline uygun
şekilde inşa edildi.<br />• Beş İngiliz Vickers makineli tüfek, beş Türk mitralyoz makineli tüfek orijinalinden kalıp alınarak yapıldı.<br />• Üçü sahra topu olmak üzere döneme ait değişik modellerde toplar yapılarak kullanıldı.<br />• 500 mühimmat sandığı ve 10 bin kum çuvalı yapıldı. <br />•
Aslına sadık kalınarak yaklaşık 2 bin 750 metre uzunluğunda Türk siper
alanları ve mevziler oluşturuldu. Siper bölgeleri hazırlanırken günde 40
kişi iki ay çalıştı.</span><br />
<br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">JÜLİDE KARAHAN </span><br />
<br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">ANADOLUJET EKİM 2012 </span><br />
<br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">... </span>Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-27900612714356389662012-10-15T12:04:00.000+03:002012-12-04T12:04:37.771+02:00İSTANBUL’UN YENİ TELAŞI: TASARIM BİENALİ<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<!--[if !mso]>
<style>
v\:* {behavior:url(#default#VML);}
o\:* {behavior:url(#default#VML);}
w\:* {behavior:url(#default#VML);}
.shape {behavior:url(#default#VML);}
</style>
<![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Normal Tablo";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]-->
</div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-family: Calibri;"><br /></span></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<br /></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<b><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-family: Calibri;">İstanbul’un nur topu gibi bir telaşı daha oldu:
Bu yıl ilki gerçekleşecek İstanbul Uluslararası Tasarım Bienali. T</span><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-family: Arial;">asarım dünyasından pek çok
önemli ismi ağırlayacak bu tatlı telaş 13 Ekim’de başlıyor. Uzak kalmayın!</span></b></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<br /></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-family: Arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: normal; margin-bottom: 0.0001pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: normal; margin-bottom: 0.0001pt;">
<span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-family: Calibri;">İstanbul Uluslararası Tasarım Bienali</span><span style="font-size: 12.0pt;"> küratörlerinden mimar Emre Arolat, geçtiğimiz yılki Dünya
Mimarlık Festivali’nde kendisini epey irkilten bir soruyla karşılaşmış: “<span style="mso-bidi-font-style: italic;">İstanbul bir tasarım bienali için hazır mı gerçekten?
Yani o kadar oldu mu?”</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: normal; margin-bottom: 0.0001pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: normal; margin-bottom: 0.0001pt;">
<span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-style: italic;">Soruyu soran kim ve konuşma nasıl sonuçlandı
bilmiyoruz ama düşündüklerini bize şöyle aktarıyor Arolat: “</span><span style="font-size: 12.0pt;">O kadar olmamak… Ne kadar olmamak? Sıkı bir tasarım
bienali düzenleyebilmek için daha ne kadar olmalı? Hazır olmak için ne yapmalı?
Evet, İstanbul bir âlem. … Evet; ilham verici, enerji dolu, evet bugünlerde
herkesin gözü buralarda. Ama o çok şaşaalı, parıltılı Anglo-Sakson kentlerle ya
da Latin kökenli alımlı çalımlı öncülleriyle onu aynı kefede tartmıyor tasarım
guruları. Hala biraz <span style="mso-bidi-font-weight: bold;">ötekilik </span>çekiyor
öyle değilmiş gibi yapsa da son on yılda. Bu bağlamda hayli dertli, bir o kadar
da karmaşık bir ruh halinden, bir kavrayıştan söz edilebilir bu coğrafyada.
Tıpkı şehrin kendi karmaşıklığı gibi. Çok katmanlı, capcanlı, ele avuca gelmez
bir şehir İstanbul. … Nev’i şahsına münhasır. Bir Toronto değil ya da bir
Milano. Ne de şu anlı şanlı mimarlık festivaline ev sahipliği yapan
Barcelona’ya benziyor dikkatle bakıldığında. <span style="mso-bidi-font-style: italic;">İşte tam da bu nedenle, tam da damardan bir tasarım bienali yapılır
İstanbul’da.”</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: normal; margin-bottom: 0.0001pt;">
<br /></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<span style="font-size: 12.0pt;">DAMARDAN
TASARIM</span></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<br /></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<span style="font-size: 12.0pt;">Biraz
da böyle düşüncelerle ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın düzenlemesiyle yola
çıkan Uluslararası İstanbul Tasarım Bienali; kentsel tasarım, mimarlık,
endüstri ürünleri tasarımı, grafik tasarım, moda tasarımı ve yeni medya
tasarımı gibi alanları kapsayarak 12 Aralık’a dek devam edecek. Temelde iki ana
mekânda - İstanbul Modern ile Galata Özel Rum İlköğretim Okulu - ama aslında
tüm şehirde… Çünkü bienalin etkinliklerinden biri Tasarım Yürüyüşleri.</span></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<br /></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<span style="font-size: 12.0pt;">İstanbul'un
farklı bölgelerinden seçilen tasarım odaklı 90’ın üzerinde dükkân, atölye,
imalathane ve mimari yapıyı gezme imkânı sunacak bu yürüyüşler; Kuzguncuk'taki
önemli dini yapılardan Nişantaşı'ndaki ayakkabı atölyelerine, Kapalıçarşı'daki
bakır dövme ustalarından Çukurcuma'daki takı tasarım dükkânlarına uzanacak.
Kuzguncuk, Beyoğlu-Cihangir-Galatasaray, Şişhane-Galata, Nişantaşı-Teşvikiye,
Sultanahmet, Fener-Balat ve Karaköy olmak üzere 7 ayrı rotadan oluşacak
yürüyüşler; tasarımla birlikte İstanbul’un pek çok kapısını da ziyaretçilere açacak.</span></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<br /></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<span style="font-size: 12.0pt;">Bunun
yanı sıra… Bienal, 46 ülkeden 200’ün üstünde tasarımcı ve mimarın; objelerden
video yerleştirmelerine, maketlerden açık alan düzenlemelerine, fotoğraflardan
interaktif araçlara uzanan yaklaşık 100 projesine ev sahipliği yapacak. Teması Londra
Tasarım Müzesi Direktörü ve İstanbul Tasarım Bienali Danışma Kurulu Üyesi Deyan
Sudjic tarafından Kusurluluk olarak belirlenen bienalin bir diğer küratörü ise
Joseph Grima.</span></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<br /></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<br /></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<span style="font-size: 12.0pt;"> ,,,,,,,</span></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<br /></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<span style="font-size: 12.0pt;">Küratör Joseph Grima / Sergisi Adhokrasi</span></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<br /></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<span style="font-size: 12.0pt;">Galata
Özel Rum İlköğretim Okulu’nun tüm katlarında yaklaşık 2.300 metrekarelik alana
yayılacak Adhokrasi’de (Bürokrasinin tam karşıtı demek) 120’ye yakın tasarımcı
ve mimarın, mevcut ürün ve objeleri yanı sıra bienale özel hazırladığı projeler
sergilenecek. “Tasarım artık her zaman her yerde ve bu haliyle neredeyse
görünmezliğe bürünmüş durumda. Bulunduğu noktada gündelik hayatın içine
öylesine işlemiş ki tasarımın aslında geniş bir etki alanı olan, kaçınılmaz
surette politik bir aktivite olduğunu unutuyoruz.” diyen Grima’ya göre tasarım
bugün, kısa ve çelişkilerle dolu tarihinin en önemli kavşaklarından birinde.</span></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<br /></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-family: Arial;">Küratör </span><span style="font-size: 12.0pt;">Emre
Arolat/ Sergisi Musibet</span></div>
<div class="AralkYok1" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; margin-right: -28.45pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: normal; margin-bottom: 0.0001pt;">
<span style="font-size: 12.0pt;">Bugünün İstanbul’unu mimari tasarım ve kentsel dönüşüm çalışmaları
açışından sorgulayan 95 tasarımcı ve mimarın 30’un üzerinde projesini bir araya
getirecek Musibet isimli sergide; sorunlara çözüm üretmek yerine yeni soruların
sorulması hedefleniyor. İstanbul Modern’de 1.400 metrekarelik bir alana
kurulacak sergi; maket, video, fotoğraf ve interaktif oyun gibi çalışmalardan
destek alıyor. </span><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-family: Arial; mso-fareast-language: EN-US;">İstanbul’da son dönemde</span><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-family: Arial;"> </span><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-family: Arial; mso-fareast-language: EN-US;">gündemde
olan kentsel dönüşüm yasası ve mutenalaştırma projelerini masaya yatıracak
sergiyle yapılmak istenen, Arolat’ın deyişiyle şöyle: “</span><span style="font-size: 12.0pt;">Tasarımın gündelik hayattan uzak, değdiği her şeyi meşrulaştıran
bir gücü olmadığı fikrinin altını çizmek.”</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: normal; margin-bottom: 0.0001pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: normal; margin-bottom: 0.0001pt;">
<span style="font-size: 12.0pt;">TASARIM YÜRÜYÜŞLERİ İÇİN</span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: normal; margin-bottom: 0.0001pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: normal; margin-bottom: 0.0001pt;">
<span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-family: Arial;">Kasım ayında başlayacak Tasarım Yürüyüşleri,
bieanlin sonuna kadar Cuma ve Cumartesi günleri özel bir rehber eşliğinde 20
kişilik gruplar halinde yapılacak. Ayrıntılı bilgi, bilet fiyatları ve katılım
için: </span><span style="font-size: 12.0pt;"><a href="mailto:designwalk@istanbuldesignbiennial.org"><span style="mso-bidi-font-family: Arial;">designwalk@istanbuldesignbiennial.org</span></a></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: normal; margin-bottom: 0.0001pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: normal; margin-bottom: 0.0001pt;">
<span style="font-size: 12pt;"><span>JÜLİDE KARAHAN </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: normal; margin-bottom: 0.0001pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: normal; margin-bottom: 0.0001pt;">
<span style="font-size: 12pt;"><span>SKYLIFE BUSINESS EKİM 2012 </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: normal; margin-bottom: 0.0001pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: normal; margin-bottom: 0.0001pt;">
<span style="font-size: 12pt;"><span>... </span></span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
</span>Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-23635937631032154822012-10-10T12:09:00.000+03:002012-12-04T12:10:12.455+02:00MONET’NİN PİPOSU, GÖZLÜĞÜ VE PALETİ<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Normal Tablo";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]-->
</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<b>Açıldığı günden bu yana
Picasso, <span style="color: black;">Rodin, Dali ve Rembrandt gibi isimleri ağırlayan
Sakıp Sabancı Müzesi’nin yeni konuğu </span>Fransız Ressam Claude Monet.</b></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
Nasıl ki… Londra’ya giden ve
sanatla biraz ilgilenen her turist Tate Modern’i ziyaret ediyorsa; İstanbul’a
gelenler de Sabancı Müzesi’ni görmeden dönmüyor geriye. 2002’de açılan ve
geçtiğimiz aylarda 10. yaşını kutlayan müze, biraz da bu vesileyle, çok
konuşulacak bir sergi daha hediye ediyor sanatsevere. 9 Ekim – 6 Ocak tarihleri
arasında ziyaret edilebilecek serginin ismi ‘Giverny Bahçesi’. Claude
Monet'nin (1840 – 1926), yaşamının son 30 yılını adadığı bahçe resimlerinin
çoğunlukta olduğu sergide; Monet ve eşi Camille'in Auguste Renoir imzalı
portreleri ile kişisel eşya ve fotoğrafları yer alıyor. Üstelik kişisel eşyalar
arasında onun için pek kıymetli olan piposu, gözlüğü ve paleti de bulunuyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
Paris Marmottan Monet
Müzesi işbirliğiyle İstanbul'a gelen serginin en önemli tarafı, ressamın sadece
40 kadar tablosu ve birkaç kişisel eşyasıyla değil; tüm yaşamı, sanat
tarihindeki yeri ve dönemiyle anılması. Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü Dr. Nazan Ölçer'in
bizzat dikkat çektiği üzere, müzeleri galerilerden ayıran en mühim ayrıntı da
bu zaten: “Ziyaretçinin eserleri görmesinin ötesinde onlarla, onların yapıldığı
dönemle ilgili pek çok şey öğrenmesi.”</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
İZLENİMCİ SIFATI TUTAR VE…</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
Öyleyse… Biraz geçmişe
dönelim önce. Fransız ressam Claude Oscar Monet, 1840 sonbaharında Paris'te doğdu
ama yakınlardaki Le Havre'de büyüdü. Ressam Boudin'le tanışana dek kendi halinde
karikatürler çizse de bu dostlukla birlikte en birinci meşgalesi; suları,
gökyüzünü, ağaçları ve insanları açık havada izleyip resmetmek oldu. Paris'te Troyon,
Pissaro, Renoir, Sisley ve Manet ile bir araya gelmesi ise tam anlamıyla kaderin
bir cilvesi... </div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
Çünkü tarihsel ve dinsel
resimlere hiç yüz vermeyen bu ressam dostlar, Akademi'nin resmi sergisi
Salon'dan dışlanıp da kendi sergileri ‘Reddedilenler'i açtığında ki tarih 1874…
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Sergideki bir yapıt -‘İzlenim/Gündoğumu'-
bir eleştirmen tarafından tamamen küçümseme niyetiyle ‘izlenimci' sıfatıyla
nitelendirildi. Ve evet, sıfat tuttu, onlar artık ‘İzlenimciler'di. </div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
Yıllarca sürecek
izlenimci-sanat eleştirmeni gerginliği de böylece başladı. İzlenimcilerin
anlaşılabilmeleri, birilerinin resimlere uzaktan bakmayı akıl etmesiyle mümkün
olduğunda aradan neredeyse 30 sene geçmişti. Bu zaman zarfında pek çok şehri
dolaşıp resimleyen Monet, 1891'de Paris yakınlarındaki Giverny'de bir bahçe ve
ev satın alarak kendini çiçek yetiştirmeye adadı. Yıllar içinde genişlettiği
bahçesine yapay bir gölet yaparak içine nilüferler yerleştirdi ve galiba
dünyanın tüm çiçeklerini bir araya getirdi. Bir servet ve 12 koca yıl pahasına…
Ama “Belki de ressam olmayı çiçeklere borçluyum.” dediğine bakılırsa buna değdi.
</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
1926'daki ölümüne dek sadece
ve seriler halinde bahçesini, nilüferleri, kavakları, salkım söğütleri ve Japon
köprüsünü resmeden Monet’nin dünyasını daha yakından keşfetmek için 6 Ocak’a
dek Sabancı Müzesi’ni ziyaret etmeniz gerekli. Bir de resimlere biraz uzaktan
bakmanız… </div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
....</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
MUTLAKA!</div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
Müzeye gitmişken… 200'den
fazla İslam sanatı eserinin interaktif sistemler ve i-padlerle gezilebildiği ‘Kitap
Sanatları ve Hat Koleksiyonu’ isimli sergi de görülmeli. Başta Kuran-ı Kerim
nüshaları olmak üzere nadir elyazması kitaplar, kıta ve murakkalar, levha ve
hilyeler, tuğralı ferman ve beratlar ile hattatların yazı yazmada kullandığı
araçların bulunduğu sergide; artırılmış gerçeklik teknolojisi ile hazırlanmış
pek çok animasyon var. Koleksiyonun sunumu Ahmet Oran'ın yazı alıştırmalarına
gönderme yapan 2005 - 2006 tarihli kaligrafik kompozisyonuyla başlıyor ve
Kutluğ Ataman'ın hüsnühat sanatının 'müsenna' veya 'aynalı' ismi verilen
simetrik yazı kompozisyonlarını hatırlatan 2009 yapımı videosuyla bitiyor. </div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
MÜZEDEN ÖNCE </div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="color: black;">Bahçesindeki
at heykelinden dolayı Atlı Köşk diye bilinen Sakıp Sabancı Müzesi binası Mısırlı
Hıdiv ailesi mensubu Prens Mehmed Ali Hasan tarafından İtalyan Mimar Edouard de
Nari’ye 1925’te yaptırıldı. Köşkü, işadamı Hacı Ömer Sabancı, içindeki bazı
değerli eşya ve mobilyalarla birlikte 1951'de satın aldı. Babasının ölümünün
ardından ailesiyle birlikte Atlı Köşk’e yerleşen Sakıp Sabancı, 1970’lerden
itibaren Osmanlı el yazmaları ve hat eserleri ile Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerine
ait yağlıboya tabloları toplayarak önemli bir koleksiyon oluşturdu. Atlı Köşk,
içindeki koleksiyon ve eşyalarla birlikte müzeye dönüştürülmek üzere 1998
yılında Sabancı Üniversitesi’ne tahsis edildi ve 2002’den itibaren özel müze
olarak hizmet vermeye başladı. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
4 AYDA 254 BİN KİŞİ</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
24 Kasım 2005 ile 26 Mart
2006 tarihleri arasında gerçekleşen ‘Picasso İstanbul’da’ sergisi, 4 ay gibi
kısa bir sürede 254 bin kişi tarafından ziyaret edildi. Sergi boyunca müzenin
kapısından kuyruk eksik olmadığı gibi sahil trafiği kilitlendi. Ayrıca Erzurum
ve Ankara gibi uzak şehirlerden otobüsler kiralanarak toplu ziyaretler yapıldı. </div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
JÜLİDE KARAHAN </div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
TELGRAF EKİM 2012 </div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
... </div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-991794625551316842012-10-08T12:06:00.000+03:002012-12-04T12:07:13.345+02:00GELECEĞİN TA KENDİSİ: SEYDİ MURAT KOÇ<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Normal Tablo";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]-->
</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span class="il"></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<b><span class="il">Türkiye’nin
başarılı genç sanatçılarından Seydi</span> <span class="il">Murat</span> <span class="il">Koç,
bundan 5 sene önce gelecek vaat ediyordu; şimdiyse geleceğin ta kendisi.</span></b></div>
<b style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
</b><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span class="il"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span class="il"><br /></span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span class="il">Seydi
Murat Koç, </span>2 Ekim – 2 Kasım tarihleri
arasında ‘Vertigo’ isimli kişisel sergisiyle <span style="mso-bidi-font-weight: bold;">Çağla Cabaoğlu Gallery’de olacak. </span>Akrilik ve yağlı boya kullanarak
ürettiği son resimlerinde tuvalin dört kenarlı yapısının dışına çıkan sanatçı; bir
yandan <span style="mso-bidi-font-weight: bold;">m</span>imari yapılar ve kent
siluetlerini yeniden yorumluyor, diğer yandan da bir sonraki serisinin
ipuçlarını veriyor. İlgilisine…</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="mso-bidi-font-weight: bold;"></span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Sıçramalar
serinizde figür, daha doğrusu insan ve onun duygusu ön plandayken şimdi şehir
ve mimari, yani mekân problemi birinci. Neden?</b></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
Sıçramalar serisi; yaşadığımız dünyanın bir rönesansa,
bir sıçramaya ihtiyaç duyduğu fikrine dayanıyordu. O seride insan ön planda
görünüyordu ama aslında onun bireysel ivmesi ve atağı ile toplumun geneline bir
gönderme yapıyordum. ‘Vertigo’ sergimde yer alan ‘Yerden Yüksek’ serisinde ise,
yine insanın toplumsal boyuttaki paylaşımını ve bireysel olarak günlük
hayattaki çelişkilerini kent hayatının temelini oluşturan mimari yapılar ve
kent siluetleri üzerinden aktarıyorum.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Peki
insan… Şimdi sadece bir destek olarak mı var resminizde? Yani merkezden çıktı
mı?</b></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
Aksine, insan olgusu her zaman işlerimin
merkezinde. Mimari anlamda dünyayı yeniden kurgulayan insan, hem kentin baş
döndürücü döngüsü içinde yaşayan hem metropolün çelişkileriyle yüzleşen hem de
toplumsal düzenleri oluşturan faktörler olarak karşımıza çıkıyor. İnsanın
iktidar ve güçle geliştirdiği gergin ilişkiyi ve bunun insan üzerindeki
etkilerini, kentlerin tarihsel dokusu ve çağdaş mimarinin karşıtlığı üzerinden
anlatıyorum.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Kent
siluetleri ve mimari yapılarla uğraşmanız kentsel dönüşümle ilgili birtakım
ciddi duyarlılıklarınız olduğunu da düşündürüyor. Öyle mi? Örneğin… Şu anda
içinde yaşadığınız kent İstanbul ve yeni bir kentsel dönüşüm yasası söz konusu.
Size ve sanatınıza nasıl yansıyor bu?</b></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
Yeni serideki resimler İstanbul’la birlikte dünyadaki
önemli ekonomi merkezlerinin siluetlerini içeriyor. Bununla birlikte
çalışmalarımda, dünyanın önde gelen mimarlarının yaptığı ve kendileri sanat
eseri niteliğindeki mimari yapıları kullandım. Türkiye’de böyle tasarımlar yok,
çünkü her şey ekonomiye ve para düzenine hizmet ediyor. Dünyanın gelişmiş ülkelerindeki
mimari yapılaşma, sanata ve kültürel gelişime hizmet etmekte aslında. Kentsel
dönüşümün en ideal hali alt yapısal dönüşüm. Eğer alt yapı sağlam değilse,
üstüne ne koyarsanız koyun, durmaz! Bu dönüşüm ancak doğayı hiçe saymadan,
onunla bütünleşerek ve insan faktörünü merkeze koyarak gerçekleşebilir. Öyle de
olmalı. </div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">ON YIL
ÖNCE HER ŞEY DAHA ZORDU</b></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Sizin
için dönüm noktası neydi? Tanınırlık adına… Mesela Milliyet Sanat’ın kapağına
taşınmak ya da RH+Sanat Dergisi’nin düzenlediği yarışmada ‘2005 Yılı Genç
Ressamı’ seçilmek… </b></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
Bu saydıklarınız kendi ilerleyişim içinde bana çok
iyi basamak oldular. Yılın Genç Ressamı seçilmek o dönem için önemliydi,
basında yer almak ve bilinirliğimin artması adına da çok iyi bir gelişmeydi.
Genç bir sanatçı olarak gözde sanat dergilerinden birinin kapağında yer
almaksa, hedeflerim doğrultusunda attığım adımların doğruluğunu onaylamış oldu.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Yarışmaları epey iyi değerlendiren bir
sanatçısınız. Önemli ve gerekli mi bu? Şimdi yarışmalara nasıl yaklaşıyorsunuz?
Devam mı?</b></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
Türkiye’de genç bir
sanatçı olarak çalışmalarımı çeşitli platformlarda sergileme imkânı on yıl
öncesinde daha zordu. Bu yarışmalara katılmak hem sanat ortamındaki
görünürlüğümü arttırdı, hem de sonraki çalışmalarım için finansal kaynak
yarattı. Şimdi ise, profesyonel bir galeriyle çalışıyorum; böylelikle
çalışmalarım hem yurt içinde hem de yurt dışında temsil ediliyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Neredeyse her yıl yeni bir kavram/seri
deniyorsunuz. Nasıl karşılanıyor bu?</b></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
Şu ana kadar yaptığım tüm
seriler, gündemde ve çevremde olup bitenlere verdiğim yanıtlar olarak
okunabilir. Kavramsal olarak hepsi zincirin parçaları gibi birbirini takip
ediyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Üretim sürecinizde bilgisayardan ne kadar destek
alıyorsunuz?</b></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
Çalışmalarımın eskiz
aşamalarında tasarım programlarını yoğunlukla kullanıyorum. Özellikle son
çalışmalarımda mimari yapılanmanın sosyal ve toplumsal karşılıklarına
değinirken, mimari manipülasyonun foto-kolaj tekniğiyle yeniden manipülasyonunu
sağladım. Bu yöntemle var olan gerçekliği yeniden kurgulayarak kendi
gerçekliğimi oluşturdum.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Eylül’de bir işinizle Kore’deydiniz. Ekim’de İstanbul’da
kişisel serginiz var. Sonrası için ne planlıyorsunu?</b></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
Evet bir önceki serim ‘Teğet’ten
bir çalışmamla Kore’deki ‘Encounters’ sergisinde yer aldım. Haziran 2012’de de
Art Basel The Solo Project’te ‘Yerden Yüksek’ serisinden birkaç çalışmam sergilendi.
Ekim 2012’de açılacak ‘Vertigo’ sergimden sonra ise daha çok yurt dışı projelerinde
yer alacağım.</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
........</div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
SEYDİ MURAT KOÇ</div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
</span><div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
Seydi Murat Koç 1981 yılında Akşehir'de
doğdu. 1998 yılında girdiği Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim
Anasanat dalından 2002’de mezun oldu. 2006 yılında aynı üniversitede
yüksek lisans eğitimini tamamladı. RH+Sanat Dergisi’nin düzenlediği yarışmada
‘2005 Yılı Genç Ressamı’ seçilen sanatçı, resim ve özgün baskı resim
çalışmalarını İstanbul Moda'da bulunan özel atölyesinde sürdürürken bir yandan
da Doğuş Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışıyor.</div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
JÜLİDE KARAHAN</div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
TELGRAF EKİM 2012 </div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
... </div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-24581612049250351032012-09-17T12:49:00.000+03:002012-12-04T12:50:36.215+02:00Monet'nin bahçesi İstanbul'a geliyor<div id="news-detail-news-text" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<div id="haberMetinDiv">
<div id="newsSpot" style="font-weight: bold; padding-top: 7px;">
<span class="news-detail-spot">Sabancı
Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM); Fransız Ressam Claude
Monet'nin eserlerini Paris Marmottan Monet Müzesi işbirliğiyle
İstanbul'a getiriyor. 9 Ekim-6 Ocak tarihleri arasında ziyaret
edilebilecek 'Giverny Bahçesi' adlı sergi; ressamın sadece tablolarına
değil; yaşamına, sanat tarihindeki yerine ve dönemine ışık tutuyor.</span></div>
<div id="newsSpot" style="font-weight: bold; padding-top: 7px;">
<span class="news-detail-spot"> </span></div>
<div>
<div id="news-detail-gallery" style="float: right;">
</div>
Fransız
ressam Claude Oscar Monet'nin İstanbul'da açılacak 'Giverny Bahçesi'
isimli sergisine sayılı gün kala onun evini, bahçesini ve eserlerinin
bulunduğu Paris müzelerini SSM Müdürü Nazan Ölçer eşliğinde ziyaret
ettik. Gezimize Paris'in merkezindeki L'Orangerie Müzesi ile başladık.
Burada Monet'nin Fransız Hükümeti'ne hediye ettiği ve bizzat bina için
yaptığı nilüferler vardı.<br />
<br />
İkinci durak SSM'ye gelecek eserlerin de bulunduğu Marmottan Monet
Müzesi'ydi. Ressamın 100 kadar eserinin bulunduğu müzeden İstanbul'a 40
parça gelecek. Bunlar arasında Monet'nin yaşamının son 30 yılındaki
sanatsal üretiminin ana temasını oluşturan bahçe resimleri çoğunlukta.
Sergide ayrıca, Monet ve eşi Camille'in, Auguste Renoir imzalı
portreleri, kişisel eşya ve fotoğrafları yer alacak. Kişisel eşyaları
arasında piposu, gözlüğü ve paleti de var. Şu anda dünyadaki en geniş
Monet koleksiyonuna sahip olan müze bunu Monet'nin ikinci oğlu Michael
Monet'ye borçlu. Michael Monet 1966'da ressamın Giverny'deki evini
Fransız Güzel Sanatlar Akademisi'ne, babasından kalan resimleri ise
buraya bağışlamış. Bağışın sebebi müzenin elinde bulunan ve izlenimcilik
akımına ismini veren 'İzlenim/Gündoğumu' isimli eser. <br />
<div align="center">
<br /><i></i> </div>
KADERİN CİLVESİ<br />
<br />
Biraz
baştan başlayacak olursak; Fransız ressam Claude Oscar Monet, 14 Kasım
1840'ta Paris'te doğmuş, Le Havre'de büyümüş. 1858'de ressam Boudin'le
tanışana dek kendi çapında karikatürler çizse de o tanışıklıktan
itibaren açık havada resim yapmaya yönelmiş. Ama bu tanışıklıktan sonra
en birinci meşgalesi; suları, gökyüzünü, ağaçları ve insanları açık
havada izlemek olmuş. Paris'te atölyeler, çalışmalar ve tanışmalar
birbirini izlerken Monet'nin Troyon, Pissaro, Renoir, Sisley ve Manet
ile bir araya gelmesi bir anlamda kaderin cilvesi. Tarihsel ve dinsel
resimlere hiç yüz vermeyen ekip, Akademi'nin resmi sergisi Salon'dan
dışlanınca kendi sergilerini 'Reddedilenler' başlığı altında açmış.
1874'te bir fotoğrafçı atölyesinde açılan sergide yer alan bir yapıt
-'İzlenim/Gündoğumu'- bir eleştirmen tarafından tamamen küçümseme
amacıyla 'izlenimci' sıfatıyla nitelendirilince ekip, 'İzlenimciler'
olarak anılmaya başlamış. Ve böylece 30 yıl kadar sürecek bir
eleştirmen-sanatçı savaşı da başlamış. <br />
<br />Bu savaşı anlamak için 1976'da haftalık bir gazetede çıkan eleştiriye
bakmalı: "...La Rue le Peletier bir felaketler sokağıdır. Opera'nın
yanmasından sonra, işte size ikinci bir felaket daha! Durand Ruel'de
içindekilerin resim olduğu ileri sürülen yeni bir sergi daha açıldı. ...
Aralarında bir de kadın bulunan beş veya altı deli, yapıtlarını
sergilemek için bir araya gelmişler. ... Bu sözde sanatçılar kendilerini
devrimci, izlenimci olarak tanımlıyor. Bir tuval fırçası alıyorlar, bir
de boya ve fırça; tuvale rastgele birkaç fırça lekesi konduruyor,
ortaya çıkan şeye de imzalarını basıyorlar. Bu insanların, yolda
buldukları taşları elmas sanarak toplayan tımarhane delilerinden pek bir
farkı yok."<br />
<br />
Monet'yi daha yakından tanımaya yönelik gezimizin
Orsay Müzesi'nden sonraki durağı ise ressamın Giverny'deki bahçesi.
Monet, Paris yakınlarındaki Giverny'deki evini ve bahçesini 1891'de
almış ve tam 12 yılını çiçeklere adamış ve galiba dünyanın tüm
çiçeklerini bir araya getirmiş. 1926'daki ölümüne dek de bahçesini,
nilüferleri, kavakları, salkım söğütleri ve Japon köprüsünü resmetmiş.
Bunların bir bölümünü İstanbul'da açılacak Monet'nin Bahçesi isimli
sergide göreceğiz.<br />
<br />
JÜLİDE KARAHAN<br />
<br />
ZAMAN KÜLTÜR 17 EYLÜL 2012<br />
<br />
...<br />
<br />
</div>
</div>
</div>
Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-9114985672506259082012-09-08T12:37:00.000+03:002012-12-04T12:38:11.783+02:00Kore'de kültürel Davos hazırlığı<div id="newsSpotDiv" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-weight: bold; padding-top: 7px;">
<span class="news-detail-spot" style="font-size: small;">Güney
Kore, nicedir kültürünü dünyaya tanıtmanın peşinde. Bu amaçla pek çok
uluslararası toplantı ve sanatsal etkinliğe ev sahipliği yapan başkent
Seul'ün Türkiye'den bir konuğu var: "Karşılaşmalar: Türk Çağdaş Sanatı
Kore'de" başlıklı sergi. Contemporary İstanbul Çağdaş Sanat Fuarı
işbirliğiyle düzenlenen sergideki eserlerin toplam değeri 1.7 milyon
dolar.</span></div>
<div id="newsSpotDiv" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-weight: bold; padding-top: 7px;">
<span class="news-detail-spot" style="font-size: small;"> </span> </div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;"> Güney
Korelilerin en çok kullandığı kelime, söylenen haliyle 'Bali'... Sürekli
'Bali Bali' diyorlar... Hadi, çabuk, davran manasında. Çok soru
sorduklarından mıdır nedir, üzerlerinde bir yavaşlık var gibi ama
sonuçta 50 yıllık bir sürede koskoca ülkeyi yeni baştan yapmışlar. Hem
de ne yapmak! Siyasetti, orduydu, ekonomiydi, teknolojiydi... Her boyayı
boyadıklarından şimdi sıra sanatta. </span></div>
<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div id="text0" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;">Gerçekten de ülke, sanatsal
açıdan epey hareketli günler geçirmekte. Bir kere Kore sanatının kalbi
sayılan Gwangju Bienali dün itibarıyla başladı. 11 Kasım'a kadar sürecek
bienalin teması Türkçeye 'yuvarlak masa toplantısı' şeklinde
çevirebileceğimiz 'Roundtable'. Bu tema epey manidar çünkü şu sıralar
ülkede bir sürü yuvarlak masa toplantısı var. Biri, G20'nin kültürel
muadili sayılabilecek bir girişim. G20 ülkelerinde kültür sanat alanında
hizmet veren önemli isimlerin katıldığı ve üç gün süren toplantılarda
dün bitti- sorulan temel soru şu: Kore kültürünü dünyaya nasıl
tanıtırız? Başkent Seul'de gerçekleşen toplantıya katılanlardan İKSV
Genel Müdürü Görgün Taner'e göre Güney Kore, 2015 itibarıyla kültürel
Davos yapma peşinde. </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">Ülkenin yine bu günlerde ağırladığı diğer
önemli kültürel etkinlikler arasında 13 Eylül'de başlayacak KIAF
Uluslararası Sanat Fuarı ile 11 Eylül'de açılacak Uluslararası Medya
Sanatları Bienali var. Kısacası şu anda Seul aynı İstanbul'un bienal
zamanlarında yaşadığı gibi bir sanatsal hareketlilik ve görünürlük
içinde. Hani şu, bir günde 5-10 serginin birden açıldığı... </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">Ama
açılan o sergilerden biri bizim için bilhassa önemli: "Karşılaşmalar:
Türk Çağdaş Sanatı Kore'de". Türk çağdaş sanatını ilk defa kapsamlı
şekilde Kore'de görücüye çıkaran sergi, 5 Eylül akşamı Türkiye'nin Seul
Büyükelçisi Mustafa Naci Sarıbaş'ın da katılımıyla açıldı. Kentin kültür
birikim ve üretiminin merkezi sayılan Insadong bölgesindeki yepyeni bir
binadaki Ara Square'da gerçekleşen sergide 50 kadar sanatçının 100
eseri yer alıyor. Serginin Türk çağdaş sanatına bakışı, küratör Hasan
Bülent Kahraman'ın 'bu sergiyle iftihar ediyorum' dediği kadar var.
Modernden çağdaşa uzanan yoldan Erol Akyavaş, Hüsamettin Koçan, Burhan
Doğançay ve Komet'le geçerek Ekrem Yalçındağ, Haluk Akakçe, Kezban Arca
Batıbeki gibi rüştünü ispatlamış sanatçılara yer veren sergi; Can
Kurucu, Can Ertaş ve Elif Boyner gibi genç isimlere uzanıyor. </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">Böyle
kapsamlı bir serginin Türkiye'den kalkıp Seul'e uzanma sürecini ise
Kore ve Almanya'da hizmet veren AB Galeri'nin sahibi Chris H. Cheon
anlatıyor: "Koreli galeriler 7 yıldır Contemporary İstanbul'a katılıyor
ve Türkiye'de satış yapıyor. Geçen yılki fuara Koreli gazeteciler de
geldi ve dönüşlerinde Türk sanatıyla ilgili epey yazı yazdı. Şu anda
buradaki koleksiyonerin Türkiye'deki üretime karşı bir kulak aşinalığı
var. Yani artık Türk çağdaş sanatını Kore'de sergilemenin tam vakti! İlk
derdimiz Türk sanatını enine boyuna tanıtmak... Bu niyetle sergi
süresince pek çok koleksiyoner ve gazeteci buluşması ve özel tur
tertipleyeceğiz. İyi sonuçlar alacağımıza eminim." </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">Cheon'un
eminliği biraz da kültürel geçmişimizden kaynaklı. Her ne kadar şu anda
Kore'de az sayıda Türk yaşasa da; yıllar önce Türkiye'yi kardeş ülke
bellemişler bir kere. Bilhassa 30 yaş üstü herkes zamanında Kore
Savaşı'na asker gönderdiğimizin farkında. Ama asıl soru: Bu farkındalık
toplam değeri 1,7 milyon dolar olan eserlerin satışına yansıyacak mı?
Contemporary İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli'ye göre evet:
"Fert başına düşen milli gelirin 30 bin doların üzerinde olduğu ve
ülkede dünya çapında üretim yapan bütün firmaların kendi müze ve
galerileri olduğu düşünülürse..." </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">Gerçekten öyle. Neredeyse her
büyük şirketin bir galerisi, bir sanat merkezi ya da bir müzesi var.
Hatta Seul'e ilk defa giden birine verilen iki öğütten biri Leeum
Samsung Sanat Müzesi'ni mutlaka gör! Kore kültürünü korumak, geliştirmek
ve dünya sanat üretimiyle bir araya getirmek için Ekim 2004'te açılan
müzede; geleneksel, modern ve çağdaş Kore sanatı A'dan Z'ye bir arada.
Bir de buna dünya çağdaş sanatından kapsamlı bir seçki eklenmiş. Kimler
yok ki; Mark Rothko, Gerhard Richter, Damien Hirst, Frank Stella, Andy
Warhol, Andreas Gursky, Zeng Fanzhi... Müzenin bir bölümüyse tamamen
eğitime ve genç sanatçıların keşfine ayrılmış. Dileğimiz, Koreli
sanatseverin Türk çağdaş sanatını da bir an önce keşfetmesi. Yani 'Bali,
bali...' </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">***</span><br />
<span style="font-size: small;"> </span><br />
<span style="font-size: small;"><b>Tek bir bölge, 600 galeri</b></span> <br />
<span style="font-size: small;">Seul'un kültür
birikim ve üretiminin merkezi sayılan Insadong, adeta bir galeriler
cenneti. İstiklal Caddesi'nin muadili sayılabilecek bölgede küçüklü
büyüklü 600'den fazla galeri yer alıyor. Bunların çoğunda Kore'ye özgü
kâğıt işler sergileniyor. </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">JÜLİDE KARAHAN </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">ZAMAN KÜLTÜR 8 EYLÜL 2012 </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">.. </span></div>
Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-82405653325684623322012-09-01T12:34:00.000+03:002012-12-04T12:34:30.671+02:00Çocukluk hastalıklarımızdan kurtulduğumuzun resmidir<div id="newsSpotDiv" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-weight: bold; padding-top: 7px;">
<span class="news-detail-spot" style="font-size: small;">Türk
çağdaş sanatı Kore yolcusu. Contemporary İstanbul'un 6-26 Eylül
arasında Kore'nin başkenti Seul'de açacağı "Karşılaşmalar: Türk Çağdaş
Sanatı Kore'de" başlıklı sergide; 50'den fazla sanatçının 100 kadar
eseri yer alıyor. Sergiyi ve Türk sanatının çocukluk hastalıklarından
kurtuluşunu küratör Hasan Bülent Kahraman'dan dinledik. </span> </div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;"> </span><div id="text0" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br />
<b><span style="font-size: small;">Kore'ye gidecek eserleri nasıl belirlediniz? </span></b><br />
<br />
<span style="font-size: small;">Yapıtları
bize galeriler gönderdi. Doğrudan doğruya bir sanatçıya gidip bize şu
yapıtını ver demedik. Galeriler isim önerdi; elimizde şu var, bu var
şeklinde. Biz de, yani ben de; şu sanatçı olsun, bu sanatçı olsun
diyerek isimleri belirledim. Keşke Kore'ye daha fazla sanatçı, daha
fazla yapıt götürebilseydim ama her şeyin bir sınırı var. Bir de aslında
galerilerin imkânsızlıkları söz konusu. Mesela ben X sanatçıyı da
istiyorum dediğimde bana 'şu anda elimizde hiç yapıtı yok, hepsi
satıldı' dediler. Bu durum bir açıdan sevindirici olsa da sergide
göstermek istediğim bazı sanatçılardan bırakın Kore'yi ben de mahrum
kaldım. </span><br />
<br />
<b><span style="font-size: small;">Sergi tamamen satışa açık mı? </span></b><br />
<br />
<span style="font-size: small;">Evet... Eserlerin
tamamı satışta ve umarım hepsi satılır. Çünkü Kore bizim için çok
önemli. Bir kere ciddi tarihsel ilişkilerimiz var; 60 sene evvel
Batı'yla ilk defa yüz yüze gelişimiz Kore üzerinden oldu. Kore savaşına
asker gönderdik, o sayede NATO'ya girdik vesaire... Bir diğer husus da
bu kadar yenilikçi ve teknolojiyle iç içe bir ülkeye, göğsümüzü gere
gere Türkiye'de çağdaş sanat budur dediğimiz bir sergi götürüyor
olmamız. Hem Kore ve Türkiye karşılaşması hem de Türk sanatındaki
modernle çağdaşın karşılaşması söz konusu. Sergide Türk sanatının
modernden çağdaşa geçişini temsil eden sanatçılarımızın eserleri de
bulunuyor; Erol Akyavaş, Burhan Doğançay, Komet ve Hüsamettin Koçan
gibi... Sergiye ismini veren 'Karşılaşmalar' sözcüğünün altında biraz da
bu yatıyor zaten. Ayrıca sergi, Türk sanatının çocukluk hastalıklarını
geride bıraktığını göstermesi bakımından da önemli. </span><br />
<br />
<b><span style="font-size: small;">Türk sanatının geride bıraktığı o çocukluk hastalıkları neler? </span></b><br />
<br />
<span style="font-size: small;">Çocukluk
hastalıkları Lenin'in kullandığı bir kavram; ben ondan ödünç aldım.
Şimdi... Bunlar bizim Türkiye olarak kendi modernitemizi kurarken
geçirdiğimiz hastalıklar. Birincisi Türkiye'de modernite görselliği
değil, görsellik moderniteyi inşa etmiştir. Nasıl? Osmanlı'da da
Cumhuriyet'te de böyledir bu. Kılık kıyafeti değiştirerek modern
olduğumuzu, olacağımızı düşünmüşüzdür. Yani modernite bizde Batı'da
olduğu gibi 16. yüzyıldan itibaren bir yere kadar gelip kendi görsel
dilini inşa etmemiştir. Aksine... Türkiye, Batı'daki bir görsel dili
almış ve bunun modern bir zihniyet inşa etmesini ummuştur. İkincisi...
Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet 1850'lerden itibaren yurtdışına
resim öğrencisi göndermiştir. Taa 1971'e kadar. Gidenlerin hiçbiri, 71
kuşağı dâhil, Batı'da o gün üretilen sanata bakmamıştır. Daima bir
önceki dönemin sanatına bakmıştır. Hele 70 kuşağı figürle gidip figürle
dönmüştür ki 1970-75 arası görsel alanda dünyanın yıkılıp yeniden
kurulduğu bir dönemdir. İşte bunlar bizim çocukluk hastalıklarımızdır. </span><br />
<br />
<b><span style="font-size: small;">Bu hastalıkları nasıl atlattık peki? Yani bizim ilacımız neydi? </span></b><br />
<br />
<span style="font-size: small;">1990
ve 2000'lerden itibaren Türkiye yörüngesini değiştirdi. Bizim
çağdaşımız da o zaman başladı. Öncelikle Fransa'ya gidişler durdu.
Yönümüz Amerika'ya çevrildi. Sonra Türkiye'de okul sistemi değişti.
Sanat artık sadece Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde değil, birtakım
üniversitelerde yapılmaya başladı. Üniversitelerde sanat okuyan çocuklar
aynı zamanda sosyal bilimler ve fen bilimleri okudu. Bunun çok büyük
etkisi oldu. Bir de internet ve görsel medyaların yardımıyla dünyayla
entegre olmuş bir Türkiye çıktı karşımıza. Batı'da üretileni, artık ne
ifade ediyorsa Batı, günü gününe hatta zenginleştirerek karşılayan
sanatçılarımız var. Bu öyle az buz, yabana atılır bir şey değil. Ben
diyorum ki Türkiye'de bugün herhangi bir galeride üretilen sanatla New
York'ta herhangi bir galeride üretilen sanat arasında hiçbir hiyerarşi
farkı yok. Hatta bizim galerilerimizdeki sergiler New York'takilerden
çok daha iyi. </span><br />
<br />
<b><span style="font-size: small;">İlacımız Amerika ve internet mi bu durumda? </span></b><br />
<br />
<span style="font-size: small;">Beni iki kelimeye mahkûm ederseniz evet... Zihniyet değişikliği ve dünyayla farklı düzeylerde entegrasyon diyelim... </span><br />
<br />
<b><span style="font-size: small;">150 sene sonra bugünün sanatı ele alınıp incelenirse yine hasta bulunabilir mi? </span></b><br />
<br />
<span style="font-size: small;">Muhtemelen
bulunmayacak. Yanlış olduğunu düşündüğüm şeyi söyler miyim ben? Diyorum
ki bu hastalık bitmiştir. Bugün İstanbul'da girin herhangi bir
galeriye, bakın bir sergiye. Beğenirsiniz beğenmezsiniz o ayrı; ama
serginin düzeyi, sorunsalları ve zihniyeti; Batı'daki sergilerden çok
daha ileri. Bugün Türkiye'de üretilen çağdaş sanat dünyada üretilenden
çok daha heyecan verici. </span><br />
<br />
<b><span style="font-size: small;">Bu durum satışlarda da kendini
gösterecek mi? Örneğin Kore'deki koleksiyonerlerin Türk çağdaş sanatına
bakışı nasıl? Bu konuda bir öngörünüz var mı? </span></b><br />
<br />
<span style="font-size: small;">Kore yedi yıldır
'Contemporary İstanbul'a katılıyor. Üstelik 5-6 galeriyle birden. Ve
ilginç bir şey söyleyeyim: Türkiye'de çok satış yaptılar. Türkiye'de
Kore sanatına yatırım yapan pek çok koleksiyoner var. Demek ki bir dil,
bir kültür, bir ifade beraberliği söz konusu. Sorunuzun cevabına
gelirsek; öncelikle böyle bir sergi talebi bizden gitmedi, onlardan
geldi. Dediler ki; biz buraya geliyor ve Türk sanatçıların eserlerini
görüp beğeniyoruz. Bu eserleri Kore'de sergileyelim; Koreli
koleksiyonerlerin çağdaş Türk sanatıyla ciddi bir yakınlık kuracağına
eminiz. Yani talep onlardan geldi. Dolayısıyla işin satış kısmında ve
oradaki koleksiyoner davranışı üzerinde oradaki galerilerin öngörüleri
rol oynayacak. Biz çok güzel bir sergi ve çok nitelikli bir katalog
hazırladık. Ben küratörü olarak bu sergiyle iftihar ediyorum.
Sanatçılarımızın başarısı tabii bu. Ve şimdiden söyleyeyim bu büyük
birikimi Kore'nin ardından Avrupa ve Ortadoğu ülkelerine de taşıyacağız. </span><br />
<br />
<br />
<span style="font-size: small;"><b>Kore'ye gidecek sanatçılar</b></span><br />
<span style="font-size: small;"><b> </b></span> <br />
<span style="font-size: small;">Ardan Özmenoğlu, Aslımay
Altay Göney, Arslan Sükan, Ayça Telgeren, Bahar Oganer, Bedri Baykam,
Burçak Bingöl, Burcu Aksoy, Burcu Perçin, Burhan Doğançay, Can Kurucu,
Can Ertaş, Cevdet Erek, Çınar Eslek, Deniz Üster, Ebru Uygun, Ekrem
Yalçındağ, Elif Uras, Elif Boyner, Erol Akyavaş, Ferhat Özgür, Filiz
Azak, Gökçe Erhan, Haluk Akakçe, Hüsamettin Koçan, Ilgın Seymen, İrem
Tok, Jale Çelik, Kemal Seyhan, Kezban Arca Batıbeki, Komet, Maide Bulak,
Murat Germen, Nazif Topçuoğlu, Nejat Satı, Nermin Er, Nezaket Ekici,
Orhan Cem Çetin, Osman Dinç, Seçkin Pirim, Sevim Sancaktar, Seydi Murat
Koç, Seza Paker, Sıtkı Kösemen, Sümer Sayın, Tuğberk Selçuk, Yaşam
Şaşmazer, Yağız Özgen, Yeşim Akdeniz, Yıldız Şermet, Zeynep Kayan. </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">JÜLİDE KARAHAN </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">ZAMAN KÜLTÜR 1 EYLÜL 2012 </span></div>
Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-2359684834755716152012-08-29T12:23:00.000+03:002012-12-04T12:23:58.386+02:00Fikri olan çocuklar gelsin!<div id="news-detail-news-text" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<div id="haberMetinDiv">
<div id="newsSpot" style="font-weight: bold; padding-top: 7px;">
<span class="news-detail-spot" style="font-size: small;"> </span></div>
<div id="newsSpot" style="font-weight: bold; padding-top: 7px;">
<span class="news-detail-spot" style="font-size: small;"> </span></div>
<div id="newsSpot" style="font-weight: bold; padding-top: 7px;">
<span class="news-detail-spot" style="font-size: small;">Bu
yıl ikincisi düzenlenen İstanbul Çocuk ve Gençlik Bienali, 6 Kasım'da
başlayacak ama başvurular için son tarih 24 Eylül. 39 ilçenin özel ve
kamu okullarında öğrenim görenlerin yanı sıra sokakta çalışan,
cezaevinde bulunan ve cezaevinde doğmak zorunda kalan çocuklara da
kapılarını açan bienalin detaylarını Gazi Selçuk'tan dinledik. </span></div>
<div id="newsSpot" style="font-weight: bold; padding-top: 7px;">
<span class="news-detail-spot" style="font-size: small;"> </span></div>
<div id="newsSpot" style="font-weight: bold; padding-top: 7px;">
<span class="news-detail-spot" style="font-size: small;"> </span></div>
<div>
<div id="news-detail-gallery" style="float: right;">
</div>
<span style="font-size: small;">İstanbul
Çocuk ve Gençlik Bienali Direktörü Gazi Selçuk, buluştuğumuz sabahın
gecesinde gördüğü rüyayı anlatıyor önce: "Bir olaylar olmuş, çatışmalar
çıkmış, biz evi ailecek terk etmişiz. Sonra ben artık ne içinse geri
dönmüşüm. Binada asansörler çalışmıyor. Merdivenlerden çıkıyorum. Her
yer duman içinde. Yerlerdeki ahşaplar sökülmüş, dolaplar parçalanmış.
Evimiz adeta 2. Dünya Savaşı'ndan kalmış. Nasıl desem; böyle evsizlerin
yaşadığı metruk bir yere dönüşmüş... Uyandığından beri neden böyle bir
rüya gördüm diye düşünüyorum. Sebebi açık aslında: Her gün bir patlama,
bir çatışma, bir kaza... Tüm bunlar bir şekilde kaydediliyor
bilinçaltımıza. Normalleşmek hayati bir ihtiyaç. Sanat da bunun için
var; hayatımızı normalleştirip bizi inceltmek için..." </span><br />
<br />
<b><span style="font-size: small;">İstanbul Çocuk ve Gençlik Bienali'nin hiç bilmediğimiz niyetleri mi var? </span></b><br />
<br />
<span style="font-size: small;">Tabii.
Sadece sanat eserleri sergilensin diye yapmıyoruz. Öncelikli isteğimiz
hayatın normalleşmesine katkı sağlamak. Sanat hayatı normalleştirir,
insanı inceltir çünkü. Çocukları da inceltir, onların hayatla bağlarını
güçlendirir, bakış açılarını genişletir. İlla sanatçı olacaklar diye bir
şey yok. Ama insanın sanatla küçük yaşlarda tanışması çok önemli.
İlköğretimin birinci kademesine kadar çocuklarımızı sanatla buluşturduk,
buluşturduk. Sonrasında aynı etkiyi yapmaz. </span><br />
<br />
<b><span style="font-size: small;">Bienalin birincisi İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı'nın desteğiyle gerçekleşmişti. İkincisi nasıl yapılacak? </span></b><br />
<br />
<span style="font-size: small;">20
yıldır kültür sanat ve çocuk eğitimi üzerinde çalışan biri olarak en
büyük hayalim bir çocuk bienali düzenlemekti. Olur mu, olmaz mı derken
2010 sonunda yaptık gerçekten. Üstelik 5.000 öğrencinin katılımı ve 65
bin kişinin ziyaretiyle. Bu senenin başından beri de herkes sormaya
başladı; ikincisi ne zaman diye. Nasıl yapalım, nasıl edelim derken önce
bir danışma kurulu oluşturduk ve herkesin kendi olanakları çerçevesinde
destek olmasını istedik. Milli Eğitim Bakanlığı, valilik, özel
girişimler... Yürütme için de bir dernek kurduk: Palet Kültür Sanat
Derneği. Böylece yola koyulduk. </span><br />
<br />
<b><span style="font-size: small;">Süreç nasıl işliyor? Çocuklar kendi iradeleriyle başvurabiliyorlar mı? </span></b><br />
<br />
<span style="font-size: small;">Bienal,
1-18 yaş aralığındaki herkesin; öğretmen, veli veya sanatçı eşliğindeki
sanatsal üretimine açık. Bir kavramsal çerçevemiz var tabii ki. Geçen
seneki "Değişiyorum Farkında mısın?" idi. Bu seneki "Düş Çocuk, Gerçek
Çocuk". Biz okullara duyurduk; öğretmenler öğrencilere anlatıyor.
Öğrenciler de fikirlerini veli ya da öğretmenleri aracılığıyla bize
iletiyor. Son aşamada; küratörlerimizce onaylanan fikirler, yani
projeler iş olarak bize ulaştırılacak ve sergilenecek. </span><br />
<br />
<b><span style="font-size: small;">Başvurular ne zamana kadar? Bir de gerçekten İstanbul'daki bütün okullarda duyuru yapabildiniz mi? </span></b><br />
<br />
<span style="font-size: small;">Bütün
okullara yazı gitti. Tek tek hepsine. Üstelik şartname ve başvuru
formuyla birlikte. Şimdi okullar açılınca öğretmenler çocuklara
duyuracak. Çocuklar bir iki hafta düşünüp taşınacak; sonra da fikirler
bize gelmeye başlayacak. Başvuru için son tarih 24 Eylül ama bunu bir
iki hafta daha uzatabiliriz. </span><br />
<br />
<b><span style="font-size: small;">Cezaevindeki çocuklar için nasıl bir süreç işleyecek? </span></b><br />
<br />
<span style="font-size: small;">Cezaevleriyle
ilgili bir dernek var: CİSST (Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum
Derneği). Onların desteğiyle duyurularımızı yaptık ve cezaevlerindeki
çocuklar için atölye çalışmaları yapılmasını talep ettik. Çocukların
kendileri değilse de eserleri dışarı çıkabilecek. Hatta belki
kendilerini de özel izinlerle çıkarabiliriz; bienal kapsamında ve birkaç
saatliğine... İstanbul'da şu anda, suçsuz olduğu halde anne bakımına
muhtaç olduğu için cezaevinde yaşayan 300 kadar çocuk var. </span><br />
<br />
<b><span style="font-size: small;">'Uçurtmayı Vurmasınlar'daki Barış gibi mi? </span></b><br />
<br />
<span style="font-size: small;">Aynen
öyle. Hiç dışarıyı görmemiş çocuklar. Çok dramatik tabii... Zaten
Türkiye'de nereye dokunsak dramatik bir hikâye çıkıyor karşımıza. </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;"><b>Sergi ve etkinlikler bu yıl hangi mekânlarda yapılacak? </b></span><br />
<span style="font-size: small;"><b> </b></span> <br />
<span style="font-size: small;">Türkiye
Deniz İşletmeleri ile yaptığımız işbirliği neticesinde 10 Şehir Hatları
vapuru ve Kadıköy'deki Karaköy iskelesinde olacağız. Ayrıca Şirketi
Hayriye Sanat Galerisi ve Taksim Meydanı'nda... Bir de Hasköy İplik
Fabrikası'yla görüşüyoruz ama daha neticelenmedi. Bakalım... </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">JÜLİDE KARAHAN </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">ZAMAN KÜLTÜR 29 AĞUSTOS 2012</span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">... </span></div>
</div>
</div>
Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-69963994769112927762012-08-27T12:01:00.000+03:002012-12-04T12:01:31.142+02:00Sinop'un üzerindeki gölge <div id="news-detail-news-text" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<div id="haberMetinDiv">
<div id="newsSpot" style="font-weight: bold; padding-top: 7px;">
<span class="news-detail-spot" style="font-size: small;">4.
Uluslararası Sinop Bienali Sinopale'nin açılışı, balkonunda çamaşır
asarken keşfedilen Zehra teyzenin mini konseriyle 24 Ağustos Cuma akşamı
tarihî Sinop Cezaevi'nde yapıldı. Bienale katılan sanatçılar, "Gölgenin
Bilgeliği: Bozulmuş Bilgi Çağında Sanat" başlıklı temadan hareketle
şehrin üzerine çöken gölgeleri tartıştı. </span></div>
<div>
<div id="news-detail-gallery" style="float: right;">
</div>
<br />
<span style="font-size: small;">Ortada
daha ne halley var, ne çokoprens... O zamanlar Sinop'ta çocuklar
akşamüstüleri prenses yiyorlar. Yerini hiçbir şey tutmuyor. Kalınca iki
bisküvi arasına sürülen kremadan oluşan prensesin üzeri çikolata kaplı,
kenarları fıstıklı. Tavsiye üzerine girdiğimiz Dolunay Pastanesi'nde
(Arkeoloji Müzesi'nin karşısındaki) hem 'prenses'i hem Sinopale'yi
konuşuyoruz. Önce bir muhabbet girizgâhı olarak "Ne işe yarayacak bu
bienal?" sorusu. Elbette şaka yollu. Çünkü bu yıl 4.sü gerçekleşen
uluslararası Sinop Bienali Sinopale'nin her bir şeyi topluca Sinopça
yapılıyor. 1 Ağustos'tan bu yana atölye çalışmaları, film gösterimleri,
çekimler ve röportaj yağmurları altındaki şehirde; o bunun ucundan, bu
şunun ucundan tutuyor. Bu imece hâli 24 Ağustos Cuma akşamı tarihî Sinop
Cezaevi'nde gerçekleşen bienal açılışında kendini gösterdi: Sayısız
teşekkür konuşmasını balkonunda çamaşır asarken keşfedilen Zehra
teyzenin mini konseri izledi. </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;"> 12 kişilik bir küratör ekibin yön
verdiği 4. Sinopale'nin kavramsal çerçevesi yine Sinop'tan. Çünkü
küratörlerden Işın Önol'un belirlediği "Gölgenin Bilgeliği: Bozulmuş
Bilgi Çağında Sanat" başlıklı temanın ilham vereni Sinoplu felsefeci
Diyojen. En meşhur hikâyesi şöyle: Günün birinde Diyojen güneşe karşı
oturmuş dinlenirken Büyük İskender yanına gelir ve ona ne isterse yerine
getirebileceğini söyler. Diyojen'in Büyük İskender'e cevabı, "Gölge
etme başka ihsan istemem." olur. </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;"> Küratör Önol, Diyojen'in
otoriteye karşı çıkışını; "Senden hiçbir şey istemiyorum, yeter ki bana
engel olma yerine; güneşle ve doğayla bağlantımı kesip bana gündelik
hayata dair arzulamadığım ve ihtiyaç duymadığım lüksü boşu boşuna
önerme." biçiminde yorumluyor ve çorabı Japon edebiyatının önemli
yazarlarından Jun'ichiro Tanizaki'nin "Gölgeye Övgü" kitabından bir
alıntı yaparak söküyor: "Biz Doğulular tatminimizi çevremizi oluşturan
etmenlerde ararız ve şeylerin oldukları haliyle mutlu oluruz. Böylece
karanlık bizim için bir mutsuzluk nedeni olmaz, biz kaçınılmaz olarak
kendimizi ona bırakırız. Eğer ışık azsa azdır; biz karanlığın içine
dalar ve orada onun kendine has güzelliğini keşfederiz." </span><br />
<span style="font-size: small;"> Yine
Önol'un hatırlatmasıyla; Tanizaki'nin 1933 yılında yazdığı "Gölgeye
Övgü" 1977'de İngilizceye çevrildiğinde elektrik enerjisi çoktan nükleer
enerji ile elde edilmeye başlamış, atom hızlandırıldıkça
hızlandırılmış, Japonya, Hiroşima ve Nagazaki'de ışığın en parlağını
çoktan deneyimlemişti. Bu noktada Sinop'a, günümüze, hatta Dolunay
Pastanesi'ndeki sohbete dönersek; 4000 yıllık bir geçmiş üzerinde
yükselen Sinop, bir şeylerin gölgesi altında. Ama bu gölge.. Hani biri
görünmeyen bir yerden eliyle tavşan ya da kuş yapar da o şekiller
duvarda büyüdükçe büyür ya... Aynen öyle. Gerçekten büyükler mi yoksa el
kadarlar mı belli değil. Bir de o elin sahibi... Kimsenin bir fikri
yok. Pastanede ve her bir köşede konuşulanlara göre; Radar Tepesi'nde
bir Rus füze rampası var ve 4 deneme atışı yaptı. Termik santral durdu
galiba ama nükleer santrale devam. Bir de bir kanal projesi var. </span><br />
<span style="font-size: small;">
Sanatçılar kentle birlikte tüm bunları tartışıyor da tartışıyor;
estetikten asla ödün vermeden elbette. Küratörlerden Elke Falat;
hapishane, nükleer enerji santrali ve füzelerle ilgili bir video seçkisi
sunuyor izleyiciye. Tam da nükleer enerjinin halihazırda tarih olduğunu
ve geleceğin teknolojisi olarak sunulmasının büyük bir hata olacağını
örnekleyen... 100 kadar Sinopluyla birlikte "Deniz artık uyanıyor"
isimli bir belgesel hazırlayan mimar Bahanur Nasya, bizzat denize dikkat
çekme derdinde. Yine pastanedeki o ilk soru: "Ne işe yarayacak bu
bienal?" Galiba artık geçerli bir cevabımız var: "Hangimiz kendi
kentimizi bu kadar tartıştık; bunca sanatçı, profesör, kültür yöneticisi
ve gazeteci..." </span><br />
<br />
<br />
<span style="font-size: small;"><b>Sinop Cezaevi, kültür merkezi oluyor </b></span><br />
<span style="font-size: small;"><b> </b></span> <br />
<span style="font-size: small;">Sinopale
kapsamında önceki gün gerçekleşen forumda Sinop Cezaevi'nin akıbeti
tartışıldı. Önce tersane, sonra hapishane olarak kullanılan ve yıllardır
boş duran cezaevi, önümüzdeki 4 yıl içinde uluslararası bir kültür
sanat merkezine dönüşecek. Bu niyetle büyük bölümü Avrupa Birliği
Komisyonu'ndan olmak üzere 9,2 milyon Euro'luk bir bütçe çıkarıldı. 20
Temmuz'da açılan ihale Aralık 2012'de sonuçlanacak ve restorasyon süreci
başlayacak.</span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">JÜLİDE KARAHAN</span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">ZAMAN KÜLTÜR 27 AĞUSTOS 2012 </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">... </span></div>
</div>
</div>
Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-35553499433945921492012-08-20T11:56:00.000+03:002012-12-04T11:57:24.115+02:00Itrî Yılı'nda sempozyumlar çakıştı<div id="news-detail-news-text" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<div id="haberMetinDiv">
<div id="newsSpot" style="font-weight: bold; padding-top: 7px;">
<span class="news-detail-spot" style="font-size: small;"> </span></div>
<div id="newsSpot" style="font-weight: bold; padding-top: 7px;">
<span class="news-detail-spot" style="font-size: small;"> </span></div>
<div id="newsSpot" style="font-weight: bold; padding-top: 7px;">
<span class="news-detail-spot" style="font-size: small;">Ölümünün
300. yılı sebebiyle 2012, UNESCO tarafından Itrî Yılı ilan edildi.
Yapılanları ve yapılması planlananları, Medeniyetler İttifakı Enstitüsü
Itrî Türk Mûsikîsi Araştırmaları Merkezi sorumlusu Yalçın Çetinkaya'yla
konuştuk ve Itrî'yle ilgili aynı bakış açısına sahip iki ayrı
sempozyumun yapılacağını öğrendik. </span></div>
<div id="newsSpot" style="font-weight: bold; padding-top: 7px;">
<span class="news-detail-spot" style="font-size: small;"> </span></div>
<div>
<div id="news-detail-gallery" style="float: right;">
</div>
<span style="font-size: small;"><b>Itrî Türk Mûsikîsi Araştırmaları Merkezi olarak 2012 Itrî yılı için neler yaptınız? </b></span><br />
<span style="font-size: small;"><b> </b></span> <br />
<span style="font-size: small;">Fatih
Sultan Mehmed Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü (MEDİT) Itrî
Türk Mûsikîsi Araştırmaları Merkezi olarak 25-30 proje geliştirdik.
Bunların 10 kadarını UNESCO Türkiye Milli Komitesi Başkanlığı'na ve
Yönetim Kurulu'na sunduk. Başkanlık 5 proje seçti.</span><br />
<br />
<span style="font-size: small;"><b>Neler onlar? </b></span><br />
<span style="font-size: small;"><b> </b></span> <br />
<span style="font-size: small;">Birincisi
İstanbul'da gerçekleşecek ve Paris'te tekrarlanacak uluslararası bir
Itrî Sempozyumu ve ona bağlı bir konser. Bu projeye tebliğlerin yer
aldığı ve İngilizce, Fransızca ve Arapça gibi dillere çevrilecek bir
kitap da dâhil. İkincisi Itrî'nin hocası Hafız Post'un güfte mecmuasının
hem tıpkıbasımı hem de günümüz Türkçesine çevrilmiş halinin
yayımlanması. Bir nüshası Topkapı Sarayı'nda bulunan mecmuada Itrî'nin
de güfteleri var. İTÜ Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuarı Müzikoloji
Bölümü'nden bir arkadaşımız mecmua üzerinde çalıştı ve Itrî'nin
güftelerini tespit etti. Üçüncüsü bugünkü tarihçi, müzikolog ve
siyasetçilerin yazılarından oluşacak bir Itrî armağanı. Dördüncüsü bir
Itrî belgeseli, beşincisi ise Türkiye ve dünyadaki önemli
konservatuarların bestecilik bölümü son sınıf öğrencilerinin katılacağı
Itrî atölyeleri. UNESCO Türkiye Milli Komitesi Başkanlığı bu projeleri
destekleyici firmaya sundu. Onlar sempozyumu kabul ettiler. </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;"><b>Bu durumda sadece sempozyum mu hayata geçecek? </b></span><br />
<span style="font-size: small;"><b> </b></span> <br />
<span style="font-size: small;">Evet.
UNESCO Türkiye Milli Komitesi Başkanlığı'yla birlikte sempozyum, konser
ve tebliği kitabı hayata geçecek. Bir de İTÜ Türk Mûsikîsi Devlet
Konservatuarı ve Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Medeniyetler İttifakı
Enstitüsü işbirliğiyle Hafız Post güfte mecmuasının yayımlanması var. </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;"><b>Sempozyum ne zaman ve ne çapta olacak? </b></span><br />
<span style="font-size: small;"><b> </b></span> <br />
<span style="font-size: small;">Sempozyum,
23, 24 ve 25 Kasım tarihlerinde 30 yerli ve yabancı bilim adamının
katılımıyla Cumhurbaşkanlığı himayesinde İstanbul'da yapılacak. </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;"><b>Itrî'yle ilgili bilgilerimiz hem az hem de muğlâk... Bu anlamda sempozyumda yeni bilgi, belge ya da bulgular yer alacak mı? </b></span><br />
<span style="font-size: small;"><b> </b></span> <br />
<span style="font-size: small;">Bizim
isteğimiz de bu. Itrî ile ilgili muğlaklığı azaltıp ortaya net bir
profil koyabilmek. Bunun için elimizden geleni yapıyoruz ve konuyla
ilgili kişi, kurum ve kuruluşları işbirliğine davet ediyoruz. Ortak ve
doğru bir Itrî profilinin oluşması için dayanışma şart. </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;"><b>İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) da bir sempozyum düzenliyor; 3 Aralık'ta. Neden birleşmediniz? </b></span><br />
<span style="font-size: small;"><b> </b></span> <br />
<span style="font-size: small;">Biz
İKSV ile görüştük ve onlara birlikte çalışmayı teklif ettik aslında.
Ama İKSV kendi başına ve daha küçük boyutta bir şeyler yapmayı tercih
etti. Yapabilirler tabii ki ve bu memnuniyet verici. Ama biz Itrî'yi
disiplinlerarası bir bakış açısıyla, döneminin tüm dinamikleriyle
anlatıp doğru bir profil ortaya koymayı planlıyoruz. </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;"><b>Tesadüfe
bakın... İKSV'nin düzenlediği sempozyumun başlığı da 'Itrî'ye Döneminde
Disiplinlerarası Bakış'. Yakın tarihlerde, aynı konuda ve hatta aynı
başlıkta iki ayrı sempozyum mu olacak bu durumda? </b></span><br />
<span style="font-size: small;"><b> </b></span> <br />
<span style="font-size: small;">Yanlış
anlaşılmasın. Bir anlaşmazlık kesinlikle söz konusu değil. Yalnız fikri
temelin Medeniyetler İttifakı Enstitüsü tarafından atıldığını
söylemeliyim. </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;"><b>Konuşmacıları paylaşamama gibi bir şey söz konusu olur mu? Ya da bir konuşmacı iki ayrı sempozyuma da katılabilir mi? </b></span><br />
<span style="font-size: small;"><b> </b></span> <br />
<span style="font-size: small;">Eğer
konuşmacı için bir sakıncası yoksa bizim için de yok. Yalnız bir
tebliğin iki tarafta da sunulması gibi bir şey tabii ki söz konusu
olamaz. Zaten mevcut bilgi üzerine yeni bir şey koymayacak bir tebliğin
kıymeti de yok. </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;"><b>Itrî Yılı bitmeden yapılacaklar arasında başka neler var? </b></span><br />
<span style="font-size: small;"><b> </b></span> <br />
<span style="font-size: small;">Bir
kere Itrî Yılı 1 Ocak 2012'de başladı, 31 Aralık 2012'de bitecek diye
bir şey yok. Itrî'nin besteleri 300 yıldır söyleniyor. Ama bu yıl tabii
ki bir dönüm noktası olmalı; en azından 300 yılık birikim geleceğe doğru
şekilde aktarılmalı. Amacımız Itrî'yi önce Türkiye'de doğru tanıtmak
sonra yurtdışına açmak. Itrî'yle ilgili çalışmalarımız Yunus Emre
Enstitüsü'nün yurtdışındaki merkezlerinde devam edecek. Yine Fatih
Sultan Mehmed Üniversitesi ve Zeytinburnu Belediye Başkanlığı'nın Itrî
için temsîlî bir mezar taşı yapma projesi var. Bir de Itrî'nin bazı
melodilerini caz müziğine uyarlamak gibi bir fikrimiz var. Bakalım... </span><br />
<br />
<br />
<span style="font-size: small;">JÜLİDE KARAHAN </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">ZAMAN KÜLTÜR 20 AĞUSTOS 2012 </span></div>
</div>
</div>
Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-44327339008098094742012-08-14T17:53:00.002+03:002012-08-14T17:54:31.328+03:00HAT SANATINI KEŞFEDİYORUZ<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
</div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">BÜYÜK BİR KEŞİF SÜRECİNDEYİZ: GENEL ANLAMDA İSLAM SANATLARINI, ÖZEL
ANLAMDA İSE HAT SANATINI YENİDEN KEŞFEDİYORUZ. DURUMUN EN GÖSTERİŞLİ GÖSTERGESİ
B</span><span style="line-height: 150%;">EŞ YIL ÖNCE 50 MİLYON LİRA OLAN HAT SANATININ YILLIK SATIŞ HACMİNİN
BU YIL 200 MİLYON LİRAYA YÜKSELMESİ.<span> </span></span><span style="line-height: 150%;"></span></span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><strong><span style="color: #222222; font-weight: normal; line-height: 150%;">Çağdaş sanatçı Haluk Akakçe ile son
resimlerini yaptığı günlerden birinde sohbetteyiz. G</span></strong><span style="color: #222222; line-height: 150%;">eçmişle geleceğin bizim kontrolümüzde olmayan bağlantısından,
geçmişin şimdimizi ve geleceğimizi etkilemesinden ama geleceğin de boş
durmayarak geçmişimizi yönlendirmesinden bahsederken birden, “Batı'da zaman
neden düz bir çizgide akar? Hiç düşündünüz mü?” diye soruyor ve ekliyor Akakçe:
“Hâlbuki Doğu'da, İslami sanat anlayışında, zaman çok yönlüdür…” Elbette
düşündük. <strong><span style="font-weight: normal;">Hat sanatının geniş zamanlılığını
ve verdiği sonsuzluk hissini… </span></strong>Bunun üzerine, “Ben artık
sanatıma bir his vermek istiyorum. Yani sadece bir çerçeve içinde kısıtlı
kalsın istemiyorum. Aynı hat gibi...” diyor ve ekliyor Akakçe: “Ama insan
unutamıyor tabii; 1.70'lik bir boyla evrene bakıyor ve ihtişamın içindeki
minikliğini... Unutamıyor</span><span style="line-height: 150%;">.”</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">Bu sohbetin tadı damağımızdan silinmeden </span><span style="line-height: 150%;">Rembrandt ve Çağdaşları-Hollanda Sanatının Altın Çağı isimli
serginin detaylarını konuşmak üzere </span><span style="line-height: 150%;">Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü
Dr. Nazan Ölçer'in yanına gidiyoruz. <span>Rembrandt,
İnci Küpeli Kız ve Türk-Hollanda İlişkileri derken k</span>onu, müzenin 10.
yılının nasıl ve ne şekilde kutlayacağına geliyor. Ölçer, Sabancı Ailesi’nin
Osmanlı hat sanatı koleksiyonunu hiç yapılmamış bir biçimde sergileyeceklerini anlatıyor:
“Müthiş bir interaktif sistem… Gezenler </span><span style="color: black; line-height: 150%;">artırılmış gerçeklik teknolojisi ve hazırlanan
animasyonlar sayesinde </span><span style="line-height: 150%;">eski harflerle oynayacak, değişik yazı
tekniklerini ve kitap sanatının inceliklerini izleyip</span><span style="color: black; line-height: 150%;"> ayrıntıları i-pad
yardımıyla takip edecek.”</span></span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">Koleksiyonun ve sergileme tekniklerinin detaylarını dinlerken
elbette heyecanlanıyoruz ama asıl; Ölçer, "Hattın nasıl çağdaş, sonsuz ve
ilham verici bir sanat olduğunu göstereceğiz herkese.” dediğinde salıncakta
sallanır gibi bir hisle kaplanıyoruz. Bu mutlu hissin bir de ürpertili tarafı
var tabii; hani salıncağın arkaya doğru gittiği zamandaki gibi… Yanaklarımızı
kızartan itiraf şu ki: Ne kadar uzun uzun baksak ve anlamaya çalışsak da vaad
edilen derinliği yakalayamıyoruz! Ölçer su serpiyor içimize: "Anlamını bilseniz
de bilmeseniz de; o harfler, çizgiler, kıvrımlar sonsuzluğa doğru bir ufuk
açıyor zihninizde.”</span><span style="line-height: 150%;"></span></span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">İşte… Sakıp Sabancı Müzesi</span><span style="line-height: 150%;">, o ufku ve hissi sonsuza dek
yaşatmaya niyetlenerek 9 Mayıs itibarıyla </span><span style="line-height: 150%;">Kitap Sanatları ve Hat
Koleksiyonunu ziyarete açtı. </span><span style="color: black; line-height: 150%;">İslam sanatının 14. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar uzanan
dönemine ait 200’den fazla eser var karşımızda: B</span><span style="line-height: 150%;">aşta Kuran-ı Kerim nüshaları olmak üzere kıta ve
murakkalar, levha ve hilyeler, tuğralı ferman ve beratlar, nadir elyazması
kitaplar ve hattatların yazı yazmada kullandığı araçlar...<span style="color: black;"> </span>Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’yle
birlikte hazırlanan </span><span style="line-height: 150%;">Kitap Sanatları konulu belgeselde ise kâğıdın
aharlanması, mürekkebin hazırlanması, farklı hat üsluplarıyla yazılan
sayfaların tezhiplenmesi, altın varakların ezilerek kullanıma hazır hale
getirilmesi, metinlerin resimlenmesi ve sayfaların dikilerek kitap haline
getirilip ciltlenmesi; yani</span><span style="line-height: 150%;"> kitap üretiminin tüm aşamaları… </span><span style="line-height: 150%;">Yazının anlamını bilsek de
bilmesek de derinliklere dalıp gitsek de gitmesek de çok şey
öğreneceğimiz/hissedeceğimiz bir sergi bu!</span></span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">Ama tek değil! Çünkü bir büyük müze daha var yolda: </span><span style="line-height: 150%;">Türkiye'nin
önemli hat koleksiyonerlerinden Demet-Cengiz Çetindoğan çifti önümüzdeki yıl
Haliç'te büyük bir müze açarak koleksiyonunu sergileme hazırlığında. <span style="color: #333333;">Bir gelişme de Fransa’dan… Paris’teki Louvre Müzesi, 18
bin parçalık İslam eserleri koleksiyonunu 2012 sonbaharında Visconti avlusunda
yükselen modern yapısı içinde sergileyecek. Müzenin genişleyen İslam eserleri
koleksiyonunu sığdırabilmek için hazırladığı 3 bin metrekarelik yeni binada </span><span class="h3">7. yüzyıldan 19. yüzyıla İslam uygarlığının tüm kültürel gelişimi
izlenebilecek. </span></span></span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span class="h3"><span style="line-height: 150%;">Uzatmayalım! </span></span><span style="line-height: 150%;">Bir
keşif sürecindeyiz: Genel anlamda İslam Sanatlarını, özel anlamda ise hat
sanatını yeniden keşfediyoruz. </span><span style="line-height: 150%;">Geçen yıl Vatikan ve Londra'da açılan
iki büyük hat sergisi ve </span><span style="line-height: 150%;">2011 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük
Ödülleri'nden birinin hattat Hasan Çelebi’ye verilmesi de durumun iki önemli
göstergesi. Bir de göz kamaştıran ekonomik göstergeler var tabii: </span><span style="line-height: 150%;">Beş yıl
önce 50 milyon lira olan hat sanatının yıllık satış hacmi bu yıl 200 milyon
lira. Yine beş yıl önce 10 bin liraya satılan bir hat eseri bu yıl 30 bin
liraya gidiyor. Milat, </span><span style="line-height: 150%;">Kazasker Mustafa İzzet'in bir hilye-i şerifinin 2010
yılında 1 milyon 150 bin liraya satılması. </span></span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">Klasik İslam sanatları konusunda </span><span style="line-height: 150%;">Türkiye’nin
sayılı </span><span style="line-height: 150%;">koleksiyonerlerinden</span><span style="line-height: 150%;"> Mehmet Çebi şöyle
değerlendiriyor bu durumu: “H<span style="color: black;">at sanatı yıllarca hak
ettiği ilgiyi göremedi ama artık dengeler değişti; hat koleksiyonu bir prestij simgesi.
</span>Yakın bir gelecekte fiyatlar epey yükselecek.<span style="color: black;">”
</span><span style="color: #333333;">Osmanlı sanatı uzmanlarından Serdar Gülgün
de aynı fikirde: “İleriki yıllarda çok daha yüksek fiyatlar telaffuz edilecek.
Çünkü piyasadaki Osmanlı dönemi klasik hatları gün geçtikçe azalıyor.” </span>Hattat
Hasan Çelebi de epey umutlu: “Biz yıllarca dergide, radyoda, yani medyada bu
sanattan konuşulsun diye bekledik. Sanat denince kulak kesilirdik; belki hattan
bahsederler diye. Tiyatroyu, müziği, resmi ve karikatürü sayarlardı da hattın
adı geçmezdi. Ama şimdi her şey değişti. Yetişen ustalar ve halkın iltifatı
sayesinde hat sanatı artık geriye gitmez.”</span></span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">***</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">17. YÜZYILDA ZİRVEDE</span></span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">Resme uzak duran sanatkârların maharetlerini yazıya görsel bir
zenginlik kazandırarak göstermek istemelerinden doğan hat sanatı, 17. yüzyılda
yaşayan Hafız Osman'dan itibaren Osmanlı'da zirveye çıktı. </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">***</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">HİLYE-İ ŞERİF</span></span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">Hz. Muhammed'i konu edinen hat eserlerine hilye-i şerif deniyor. </span><span style="line-height: 150%;">Hilye
metni ağırlıklı olarak Hz. Ali’nin Hz. Muhammed’le ilgili rivayetlerinden oluşuyor.
</span><span style="line-height: 150%;"></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">***</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">HAT ALIRKEN </span></span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">Geleneksel Türk sanatları uzmanı
Nilgün Şensoy’a göre hat alırken dikkat edilecekler: <span> </span></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-left: 36pt; text-indent: -18pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;"><span>1.<span style="-moz-font-feature-settings: normal; -moz-font-language-override: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; line-height: normal;"> </span></span></span><span style="line-height: 150%;">Kamışla
çekilen hat daha değerlidir. Altınla çekilenden bile…</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-left: 36pt; text-indent: -18pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;"><span>2.<span style="-moz-font-feature-settings: normal; -moz-font-language-override: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; line-height: normal;"> </span></span></span><span style="line-height: 150%;">Doldurularak
yapılan hat daha gösterişli görünür ama değerlisi kalemle çekilendir.</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-left: 36pt; text-indent: -18pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;"><span>3.<span style="-moz-font-feature-settings: normal; -moz-font-language-override: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; line-height: normal;"> </span></span></span><span style="line-height: 150%;">Hat tek
başına çıplaktır. Kenarındaki tezhip çok önemlidir. Tezhibin sonradan yapılması
fiyatı 3’te bir oranında düşürür.</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #333333; line-height: 150%;">JÜLİDE KARAHAN</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #333333; line-height: 150%;">SKYLIFE, AĞUSTOS 2012 </span></span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div class="MsoNormal" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-53887813808552651452012-08-13T17:48:00.000+03:002012-08-14T17:48:46.677+03:00Otobüs çarptı, festival yaptı<div id="news-detail-spot">
</div>
<div id="news-detail-spot">
<b>Çeşitli doğa sporları yaparak büyüyen Brendt
Barbur'un New York'ta bisiklete binerken geçirdiği kazanın ardından
olumlu bir şeyler yapmaya karar vermesiyle 2001'de başlattığı Bisiklet
Film Festivali'nin 11.sinin durakları arasında İstanbul da var.
Festival, 13-16 Eylül tarihleri arasında özel gösterimler, fotoğraf
sergileri, bisiklet gezileri, panel ve konserlerle İstanbul'da olacak.</b></div>
<div id="news-detail-spot">
</div>
<div id="news-detail-news-text">
<div id="haberMetinDiv">
Kaliforniya'da
çeşitli doğa sporları yaparak büyüyen Brendt Barbur, bundan 10-15 yıl
kadar önce güneşli ve neşeli bir günde New York sokaklarında
bisikletiyle mutlu mesut dolaşırken... Bir otobüsün hızla kendisine
doğru geldiğini fark eder. İş işten geçmiştir çoktan. Kazanın hemen
ardından, Barbur'un hem otobüs şoföründen hem yoldan geçenlerden hem de
ambulâns görevlilerinden duydukları, kazanın kendisinden daha vahimdir:
"Ne işin var; hem de bisikletle hem de ana caddelerden birinde hem
de..." Barbur'un o anda tek hissettiği ise bacaklarının hareket
etmediği, dahası hissizleştiği...<br />
<br />
Hani hep deriz ya; her şerde
bir hayır vardır diye... İnsan bazen kendisi bulup çıkarabiliyor o
hayrı. Tıpkı Barbur gibi. Brent Barbur, karalar bağlayacağına bisikletle
ilgili, bisiklet sevenler ve ondan vazgeçemeyenlerle ilgili olumlu ne
yapabilirim, kendimi kurban psikolojisinden kurtarıp bu kötü olaya nasıl
pozitif yaklaşabilirim diye düşünür. Ve ortaya Bisiklet Film
Festivali'ni (BFF) çıkarır.<br />
<br />
KÜRESEL BİR BİSİKLET HAREKETİ'NE DOĞRU <br />
<br />
2001
yılından bu yana Moskova, Paris, Londra, Milano, San Francisco ve New
York gibi onlarca şehirde düzenlenerek uluslararası bir etkinliğe
dönüşen ve dünyanın her yerinde yoğun ilgiyle karşılanan Bisiklet Film
Festivali; bisiklet tutkusunu moda, müzik ve sinema gibi farklı
disiplinlerle birleştiriyor. Sporu seven şehirli insanları ve her türlü
bisiklet topluluğunu bir araya getiren festivalin takipçileri arasında
yol bisikleti, dağ bisikleti, Fixed Gear, BMX, Cyclocross ve Downhill
kullananlar bulunuyor, daha doğrusu buluşuyor. <br />
Barbur'ın New
York'ta bisiklete binerken yaşadığı otobüs kazasının etkilerini olumlu
bir etkinliğe dönüştürmek istemesiyle başlayan festivalin 11. yılının
durakları arasında İstanbul da bulunuyor. İstanbul'da ilk defa yapılacak
festival; 13-16 Eylül tarihleri arasında sanat ve sporla dolu dört gün
yaşatmayı planlıyor.<br />
<br />
Festivalin İstanbul programında; aralarında Spike
Jonze ve Amelia Shaw gibi yönetmenlerin kısa metraj bisiklet filmlerinin
yer aldığı özel gösterimler, fotoğraf sergileri, bisiklet gezileri,
panel ve geçmiş yıllarda Blonde Redhead, Roisin Murphy, Metronomy ve
Glass Candy gibi sanatçıların sahne aldığı bir kapanış konseri var. Dünyadaki kültür başkentlerinde hızla büyüyen festival, şehir merkezli
küresel bir Bisiklet Hareketi'ne de dönüşme yolunda. "Eskiden öğrenciler
ve durumu pek de iyi olmayanlarca kullanılan bisiklet artık şehirli ve
yüksek kazançlı kişilerin de tercihi." diyen Barbur'a göre bisiklet
bilhassa şehir merkezinde en rahat ulaşım aracı.<br />
<br />
Bu işe ilk
kalkıştığında "Zaten sanatla, filmle ilgiliyim.. Neden olmasın" diyen
Barbur, film yapımı ve gösterimlerinden büyük bir festivale hatta
Bisiklet Hareketi'ne dönüşen etkinliğin bir başka yönüne daha dikkat
çekiyor ve ekliyor: "Bisiklet çok yalnız bir eylem. Bir başına. Ama
festival pek çok etkinlik sayesinde bisiklet severleri bir araya
getiriyor ve bu durumu hafifletiyor." <br />
<br />
Sanat ve bisikleti
birleştirmekse elbette pek kolay olmamış. Barbur "Öyle çok fazla
Hollywood yapımı yok." diyor ama yine de bisiklet konulu pek çok
belgesel mevcut. Örneğin Lüksemburg doğumlu Andy ve Fränk Schleck
kardeşlerin Lüksemburg kökenli Leopard-Trek takımının 2011 Fransa Turu
hazırlıklarını konu alan bir belgeseli var: The Road Uphill (Yokuş
Yukarı). Konusu bisiklet olan diğer filmler arasında ise 1976 yapımı A
Sunday in Hell (Cehennemde Bir Pazar Günü), 1974 yapımı The Stars and
the Water Carriers (Yıldızlar ve Su Taşıyıcılar), 2006 yapımı The Flying
Scotsman (Uçan İskoçyalı) ve 2004 yapımı Hell on Wheels (Tekerlekler
Üzerinde Cehennem) bulunuyor.<br />
<br />
JÜLİDE KARAHAN<br />
<br />
ZAMAN KÜLTÜR 13 AĞUSTOS 2012<br />
</div>
</div>
Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-48843292570583512122012-08-11T17:45:00.000+03:002012-08-14T17:46:06.391+03:00Genç sanatçılar şiddete meyyal<div id="news-detail-spot">
Yaz aylarını genç sanatçılara ve sanat
eğitimi veren kurumlara ayıran Pera Müzesi'nin bu yılki konuğu İzmir
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi. Müzenin üç katına
birden yayılan 'Deneyimin Ötesi'; fakültenin 85 genç sanatçısının 150'yi
aşkın eserini sergilemekle kalmıyor, sanat eğitimi alan gençlerin
eğilimleri ve deneyimleri hakkında fikir de veriyor.</div>
<div id="news-detail-spot">
</div>
<div id="news-detail-news-text">
<div id="haberMetinDiv">
Üniversiteden
Resim Bölümü Başkanı Prof. Mümtaz Sağlam gençlerin eğilimlerini,
"Öğrenciler, lisans eğitiminin ikinci yarısından itibaren bağımsız proje
üretmeye başlıyor ve şiddet içeren, mesaj kaygılı ve aykırı görsellere
yöneliyor. İşler aşırı anlatımcı oluyor. İdeolojik yaklaşımlar ve
dünyayı kurtarmak isteyen mesajlar göze çarpıyor." sözleriyle anlatıyor.<br />
<br />
Sanat eğitimi veren kurumların işte tam bu noktada devreye
girmesi gerektiğini söyleyen Sağlam, çıkarılması gereken sonucu şöyle
özetliyor: "Dünyada olan bitenler, hassasiyetler ve gündem elbette
üretimleri belirleyecek ama sanat kurumlarının bu durumu estetik
çözümlerle dengelemesi şart. Salt mesaja düğümlenen kurgusal işlerin,
üretim coşkusunu yok etmeden daha rafine bir dil ve anlatım biçimine
dönüşmesi gerekiyor. Çözüm üreten bir yaklaşımla öğrencinin isteklerini
reddetmeden plastik dile çevirmek; işte bu çok önemli. Mesaj-sanat
ağırlığı dengeli gitmeli. Bu anlamda... Sanat özgürlük demek değil."<br />
<br />
'Deneyimin Ötesi', 2011-2012 öğrenim yılında üretilmiş eserlerden
oluşan tipik bir fakülte sergisi olmak yerine resim, heykel, seramik,
geleneksel Türk sanatları, tekstil ve moda tasarımı, sahne tasarımı,
grafik, fotoğraf ve sinema gibi farklı dalları bir araya getiriyor ve
öğrencilerin eğilimlerini tartışmaya açıyor. Sergi kapsamındaki
etkinlikler de bu tartışmayı beslemeyi hedefliyor. Bu anlamda 5 Eylül
Çarşamba günü saat 17.00'de Pera Müzesi Oditoryumu'nda 'Türkiye Güncel
Sanat Ortamında Sanatçı ve Galeri İlişkisi; Bir Deneyim Olarak Kişisel
Sergi' konulu bir söyleşi gerçekleşecek. Yine 8 Eylül Cumartesi günü
14.00-18.00 saatleri arasında 'İnteraktif Medya, Reklam ve Tasarım'
konulu bir panel... Sergiyi görmek için son tarih 30 Eylül.<br />
<br />
JÜLİDE KARAHAN<br />
<br />
ZAMAN KÜLTÜR 11 AĞUSTOS 2012 </div>
</div>
Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-72993259775219448002012-08-09T17:41:00.000+03:002012-08-14T17:41:14.462+03:00Itrî yılında bir yaprak kıpırdadı<div id="news-detail-spot">
</div>
<div id="news-detail-spot">
</div>
<div id="news-detail-spot">
<b>İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), 3
Aralık'ta geniş katılımlı bir sempozyum düzenliyor. 'Itrî'ye Döneminde
Disiplinlerarası Bakış' başlıklı sempozyumun küratöryal çalışmasını
yapan Gönül Paçacı, "Belki yepyeni bilgi ve belgelere ulaşılmayacak,
yoktan bir şey var edilmeyecek ama her türlü malzeme fakirliğine rağmen
ciddi bir program hazırlıyoruz." diyor.</b></div>
<div id="news-detail-spot">
<b> </b></div>
<div id="news-detail-spot">
</div>
<div id="news-detail-news-text">
<div id="haberMetinDiv">
Büyük
Türk bestekârı Itrî'yle ilgili beklentilerin yüksek olduğu bir yıl
içindeyiz. Çünkü ölümünün 300. yılı sebebiyle 2012, UNESCO tarafından
Itrî yılı ilan edildi. 100 TL'nin üzerindeki hayalî resmi ve kayıtlara
geçen 42 bestesi dışında hakkında pek az şey bildiğimiz Itrî için
yapılacaklar merak konusu. Asıl adı Buhûrîzâde Mustafa olan Itrî'nin
doğum ve hatta ölüm tarihi muallâkken... Edirnekapı'daki bir mezar
Itrî'nin diye gösterilse de gerçeğinin yeri bilinmezken... Nerede
yaşadığı, nasıl bir hayat sürdüğü, eğitimi ve kendisi; her biri merak
konusuyken... Itrî yılından yeni bilgi, bakış açısı ve yorum getirecek
etkinlik ve yayınlar beklenmesi gayet doğal.<br />
<br />
Yıl içinde yapılan
ve yapılacaklara gelince... Pek çok etkinlik, özellikle de konser ve CD
çalışması yapıldı, yapılıyor. Ama özellikle ilgililerinin beklediği
akademik çalışmalardan henüz çıt yok. Sadece... İKSV'nin düzenlediği ve
küratöryal çalışması İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Türk
Musikisi İcra Heyeti Şefi ve Osmanlı Dönemi Müziği Uygulama ve Araştırma
Merkezi (OMAR) Müdürü Gönül Paçacı'nın yaptığı bir sempozyum var.
'Itrî'ye Döneminde Disiplinlerarası Bakış' ana başlığını taşıyan
sempozyumda, 17. yüzyıl dönemine dair edebiyat, tarih ve diğer
disiplinlerin konuşulması, bu sayede disiplinlerarası ve dönemsel bir
çalışma gerçekleştirilmesi planlanıyor. 3 Aralık'ta gerçekleşecek
sempozyumda sunulacak tebliğlerin kitap haline gelecek olması
meraklıları heyecanlandırıyor. Ama... Galiba beklenen bu değil.<br />
<br />
ÖNEMLİ TEBLİĞLER VE KONSERLER VAR<br />
<br />
Boğaziçi
Üniversitesi öğretim üyesi ve müzikolog Cem Behar, yeni bir bilgi,
yorum ya da bakış açısı sunmayacak etkinliklere mesafeli yaklaşma
taraftarı. Itrî'yle ilgili çalışmaların uluslararası boyutunun ve
bilimsel niteliğinin eksik olduğunu söyleyen Behar'a göre övgü, hasret,
güzelleme; bunlar hoş şeyler ama ilimle, bilimle alakaları yok! "Itrî
yılından daha akademik şeyler bekliyorum. Bir konferans ya da sempozyum
düzenlenecekse bunun uluslararası bir yankısı olmalı." diyen Behar,
araştırmacıları daha ciddi çalışmalara yöneltecek etkinliklerden yana.<br />
<br />
Sempozyumun küratöryal çalışmasını yapan Gönül Paçacı ise hızlıca
geliştiği halde epey yol aldıklarını düşündüğü sempozyum için, "Belki
yepyeni bilgi ve belgelere ulaşılmayacak, yoktan bir şey var edilmeyecek
ama her türlü malzeme fakirliğine rağmen özellikle düşünsel boyutta
ciddi bir program hazırlıyoruz. Böyle bakınca yarısı boş yarısı dolu."
diyor ve ekliyor: "Atılan her adım kapalı devre konuşmalardan daha
iyidir." <br />
Niyetlerinin başka alanları da araştırarak dönemle
ilgili geniş bir perspektif edinmek ve tarih, edebiyat, ilahiyat gibi
farklı alanlardaki kısa oturumlarda müzik tebliğleri sunmak olduğunu
söyleyen Paçacı; Türkiye'nin mevcut en eski Türk müziği topluluğu olan
ve günümüzde İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nın bünyesinde
çalışan Türk Müziği İcra Heyeti'nin günün sonunda vereceği konseri epey
önemsiyor. 17. yüzyıla ait farklı bestekârların değişik formlardaki,
bazıları çok nadir icra edilen eserlerinden örnekleri içerecek dönem
konserine önemli solistlerin katılması bekleniyor. Kudsi Erguner'in
Itrî'nin Batı'da nasıl algılandığı üzerine bir tebliğ sunmasının
planlandığı sempozyumda, 17. yüzyıl sosyal yaşantısı üzerine Mehmet
Genç, dönemin müzik formları üzerine ise Walter Feldman konuşacak.<br />
<br />
JÜLİDE KARAHAN<br />
<br />
ZAMAN KÜLTÜR/ 9 Ağustos 2012<br />
<br />
</div>
</div>
Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-12670800827903287332012-08-03T12:54:00.000+03:002012-08-03T12:54:00.362+03:00Kuruçeşme Arena'ya otel haberi müzik organizatörlerini üzdü<div id="news-detail-spot">
İstanbul'un değerli arsalarından Kuruçeşme
Arena geçtiğimiz günlerde el değiştirdi ve mekânın yeni sahibi Astaş
Holding orada epey lüks bir otel yapmaya niyetlendi. Hatta
bu niyetle Mandarin Oriental Hotel Group ile ortak projeler
geliştirmeye bile başladı. Ama tüm bunlar başta organizasyon şirketleri
olmak üzere pek çok sanatçı ve sanatseveri epey üzdü. Çünkü Kuruçeşme
Arena geride bıraktığı 6 yılda 250'den fazla gösteriye ev sahipliği
yaparak yaklaşık 2 milyon izleyiciyi ağırlamış bir mekân. 17 bin kişi
kapasiteli Arena'da yılda ortalama 50 etkinlik ve 450 bin seyirci
ağırlanıyor. Hatta içinde bulunduğumuz yazın konukları arasında Lenny
Kravizt, Tom Jones, Macy Gray, Enrico Macias ve Jill Scott bulunuyor. </div>
<div id="news-detail-spot">
</div>
<div id="news-detail-news-text">
<div id="haberMetinDiv">
Ayrıca mekânın kapanacak olması akla İstanbul'da uzun zamandır şikâyet
konusu olan büyük kapasiteli konser ve eğlence merkezi sıkıntısını
getiriyor. Stadyumları saymazsak İstanbul'da Kuruçeşme Arena dışında
KüçükÇiftlik Park ve Harbiye Açıkhava Tiyatrosu var. Bir de son yıllarda
keşfedilen Haliç Camialtı Tersanesi ve Santralistanbul Kıyı Amfi...
Yıllardır Kuruçeşme Arena'nın işletmesini yapan BKM taraf olmamak adına
bir şey söylemek istemiyor ama Türkiye'nin önde gelen organizasyon
şirketlerinden Pozitif, bu sıkıntıya binaen 7 bin kişi kapasiteli yeni
bir Arena açma hazırlığında olduğunu çıtlatıyor. Ayazağa'da yaklaşık 12
bin metrekare inşaat alanı bulunan mekânın 2013 sonunda hizmete girmesi
bekleniyor.<br />
<br />
İstanbul Caz Festivali Direktör Yardımcısı Harun
İzer ise "Biz İstanbul Caz Festivali olarak mekân sorununu uzun
yıllardır yaşıyoruz ve Sepetçiler Kasrı, Arkeoloji Müzesi, Camialtı
Tersanesi gibi sıra dışı mekanları konser alanı olarak kullanmaya
çalışıyoruz ama zamanla bunların kullanım amaçları değişebiliyor.
Kuruçeşme Arena da bu anlamda kaybedilen bir yer. Geçireceği dönüşüm
tabii ki tamamen hukuka uygun ancak şehir sakinlerinin de düşünülmesi
gerekli." diyor.<br />
<br />
JÜLİDE KARAHAN<br />
<br />
ZAMAN GAZETESİ / 2 AĞUSTOS 2012 </div>
</div>Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-23042417087856910282012-08-03T10:18:00.000+03:002012-08-15T10:18:45.657+03:00Nasıl çekip gidileceğini ve nasıl kalınacağını bilmek
<br />
<br /><div class="MsoNormal" style="mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<span style="font-family: Calibri; mso-bidi-font-family: Arial; mso-bidi-font-weight: bold;">Josephine Powell</span><span style="font-family: Calibri;"> tıpkı yıldızlı
gök gibi. Hani şu, dünyaya binlerce göz aracılığıyla bakanlardan; baktığını
görenlerden ve bir de nasıl çekip gideceğiyle nasıl kalacağını bilenlerden…
Nereye bakmış ve ne görmüş? Nereden gitmiş ve nerede kalmış? Aslında her şey
bir Bizans mozaiğinin fotoğrafını çekmesiyle başlamış. Josephine bu fotoğraftan
sonra İstanbul'a gelmiş ve Anadolu’da kalmış.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Calibri;">İlaç gibi bir öykü onunki. 15 Mayıs 1919’da
Manhattan’da başlıyor ve şöyle gelişiyor: Zooloji mezunu ve sosyal hizmetler
uzmanı Josephine, genç yaşta yollara düşüyor. Önce Avrupa’daki mültecilerin
ülkelerine dönmelerine yardımcı oluyor, sonra Amerika’ya iltica eden savaş
bitkinlerini yeni yurtlarına yerleştiriyor. Bu işte öyle başarılı oluyor ki </span><span style="font-family: Calibri; mso-bidi-font-family: Arial; mso-bidi-font-weight: bold;">Batı Moğolistan aşireti Kalmıkların Amerika’ya mülteci olarak kabul
edilmesi için yürüttüğü çalışmalar sebebiyle aşiret ona ‘Kalmıkların Anası’
unvanını veriyor.</span><span style="font-family: Calibri;"></span></div>
<div class="MsoNormal" style="mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Calibri;">Bizans
saraylarının mozaiklerini fotoğraflar mısınız?</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Calibri;">Derken ver elini bir sürü ülke ve 1952’de Roma’ya yerleşme. Ama artık
serbest fotoğrafçı etiketiyle… Önce sanat ve mimari, sonra insan öyküleri
derken Afganistan, Pakistan, İran, Kuzey Afrika, Yugoslavya, Yunanistan,
Makedonya ve Türkiye; artık önüne ne gelirse: Bozkırları aşmak, göçebelerle
karşılaşmak, kasabalarda konaklamak ve harabeleri adımlamak…</span><span style="font-family: Calibri;"></span></div>
<div class="MsoNormal" style="mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Calibri;">İşte tam o günlerde bir teklif: “</span><span style="font-family: Calibri;">Bizans
saraylarının mozaiklerini fotoğraflar mısınız?” El cevap: “Elbette”. Böylece </span><span style="font-family: Calibri; mso-bidi-font-family: Arial;">1955’te Bizans
mozaiklerini fotoğraflamak üzere doğru Türkiye’ye. Ver elini Anadolu. Ama
beklenmedik bir gelişme: Anadolu’nun </span><span style="font-family: Calibri;">kilim
ve dokumalarına tutulma kabilinde. Belki de bu coğrafyanın göçebelerine. Kim
bilir? Ama şu kesin; ciddi bir adanma onunki.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<span style="font-family: Calibri;">Kilimlere renklerini geri vermek için çıkılan bu
yolculukta Doğal Boya Araştırma ve Geliştirme Projesi isimli kooperatifin
kurulmasına yardım etmek de, e</span><span style="font-family: Calibri; mso-bidi-font-family: Arial;">l sanatlarıyla ilgili bilgileri doğrudan Türk
göçebelerinden almak için uğraşıp didinmek de, dokumaların hangi amaçlara
hizmet edip hangi malzemelerden yapıldıklarını araştırmak da var. Üstelik
bunlar sonraki 20 yıl boyunca Josephine’in tek derdi. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Calibri;">Kilimler, çuvallar, heybeler, çantalar…</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<span style="font-family: Calibri; mso-bidi-font-family: Arial;">Josephine’e t</span><span style="font-family: Calibri;">opladığı bu yırtık pırtık kilimlerde ne gördüğü
sorulduğunda verdiği vereceği tek cevap var: “Renklerin ve desenlerin
birleşimini. Herkes bu kadınların sadece başka şeyleri kopyalayabildiklerini ve
aynı şeyin tekrar tekrar kopyalandığını söylüyordu. Ama her kilimde pek çok
çeşitleme vardı ve bu kilimler benim ilginçlik ve güzellik anlayışıma tamı
tamına denk düşüyordu.”</span></div>
<span style="font-family: Calibri;">Paramparça olmuş kilimler, çuvallar,
heybeler, çantalar, kök boya çıkarmakta kullanılan türlü çeşit el aletleri… </span><span style="font-family: Calibri; mso-bidi-font-family: Arial;">Artık ne bulursa </span><span style="font-family: Calibri;">b</span><span style="font-family: Calibri; mso-bidi-font-family: Arial;">irer ikişer toplayan Josephine’in bu uğraşı <span style="mso-bidi-font-weight: bold;">196 kilim, 124 çuval, 31 heybe ve çanta, 119
farklı dokuma örneği ve 350 dokuma araç gerecine dayanınca… Yani fotoğrafçının </span></span><span style="font-family: Calibri;">İstanbul Cihangir’deki evi, baş edemediği bir
müzeye dönüşünce… </span><br />
<br />
<span style="font-family: Calibri;">Yapacak tek bir şey vardı: O da </span><span style="font-family: Calibri; mso-bidi-font-family: Arial;">Anadolu’nun kırsal
bölgelerinde dokumacılığın rolünü ve önemini yansıtan bu büyük koleksiyonu
bağışlamak. Nereye? Mesela </span><span style="font-family: Calibri;">Koç
Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’ne. Aynen öyle. Josephine,
19 Ocak 2007’deki ölümünden üç ay önce tüm koleksiyonunu Vehbi Koç Vakfı
Sadberk Hanım Müzesi’ne bağışladı.</span><br />
<br />
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: Calibri;">Josephine’in
derdi, göçebeleri doğal hallerini belgelemek </span></b><br />
<br />
<span style="font-family: Calibri;">Peki ya fotoğraflar? Onlar Vehbi Koç
Vakfı'na... Ve şimdi 30 bin karelik fotoğraf arasından seçilen özel kareler,
‘Josephine’in Gördüğü: 20. Yüzyılda Anadolu’nun Kırsal Yörelerine Fotoğrafik
Bakışlar’ adıyla <span style="mso-bidi-font-weight: bold;">Koç Üniversitesi
Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde sergilenmekte. 21 Ekim’e kadar… </span>Sergide
Josephine’in 80 kadar fotoğrafı var ama daha fazlası<a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=1069110408978723828" name="_GoBack"></a>
mekândaki projeksiyonlarda. Daha da fazlası Koç Üniversitesi Kütüphanesi’nin
internet adresinde. </span><br />
<br />
<span style="font-family: Calibri;">Fotoğraflardan anlaşılan şu ki Josephine’in
derdi, göçebeleri doğal halleriyle belgelemek. Yani onları konuşurken,
çalışırken, şarkı söylerken, şakalaşırken, dans ederken, yün eğirirken, artık
ne yapıyorlarsa tam da onları yaparken fotoğraflamak. </span><span style="font-family: Calibri; mso-bidi-font-family: Arial; mso-bidi-font-weight: bold;">Yün eğiren, kilim dokuyan, cicimlerini gösteren, çadırları kuran ve yükleri
taşıyan kadınlar, gelinler, genç kızlar, amcalar ve dedeler ise pek aynı
fikirde değil nedense. </span><span style="font-family: Calibri;">Çünkü onlar en
güzel kıyafetlerini giyip, en renkli takılarını takıp, en besili hayvanlarını yamaçlarına
alarak; bir de üstüne gururla poz vermişler adeta. </span><br />
<br />
<div class="MsoNormal" style="mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<span style="font-family: Calibri;">Yine de sergideki ve hatta arşivdeki tüm
fotoğraflar köklü bir değişimden geçen Anadolu coğrafyasını anlatmakta. Hem de
ne coğrafya; Uşak, Maraş, </span><span style="font-family: Calibri; mso-bidi-font-family: Arial; mso-bidi-font-weight: bold;">Konya, Malatya, Manisa, Muğla, Mersin, Niğde,
Kayseri, Adana, Çanakkale, Sivas… Neredeyse Türkiye’nin tüm dağ ve yaylaları.
Josephine, gerçekten de nasıl ve nerede kalacağını bilmiş. İyi ki de Türkiye’ye
gelmiş. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Calibri;">JÜLİDE KARAHAN </span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Calibri;">FOTOĞRAF DERGİSİ // AĞUSTOS EYLÜL 2012 </span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Calibri;">... </span><span style="font-family: Calibri;"></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-73553016185246136852012-08-02T18:02:00.000+03:002012-08-14T18:03:13.432+03:00Hem Genç Hem de Yetenekliler<div class="spot" id="hspot" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div class="spot" id="hspot" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;"><b>Türkiye’de saymakla bitiremeyeceğimiz kadar
çok, genç ve yetenekli oyuncu var. Üstelik de hem sinema perdesi hem
tiyatro sahnesi
hem de televizyon ekranında…</b></span></div>
<div class="images" id="divResimler" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;"><br /></span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div id="picerik" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;">Türkiye’nin genç ve bir o kadar da yetenekli
oyuncuları karşımıza en çok; gençlik dizileri, yeni yönetmenlerin ilk
filmleri ve bağımsız tiyatro sahnelerinde çıkıyor. Bu genç yaşta nasıl
bu kadar başarılı oldular, nerede eğitim aldılar ve oyuncu olmak
isteyenlere neler tavsiye ederler… Merak ettik, öğrendik.<br /><br style="font-weight: bold;" /><span style="font-weight: bold;">Onur Ünsal: </span>“Karar verirken heyecanıma bakarım”</span></div>
<div id="picerik" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;"><br />Tolga
Örnek’in yönettiği “Devrim Arabaları”nın ardından Yeşim Ustaoğlu’nun
yönettiği “Pandora’nın Kutusu”nda dikkat çeken Onur Ünsal, 1985 İzmir
doğumlu. İstanbul Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü mezunu ama en
büyük avantajı oyunu olsun olmasın zamanının büyük bölümünü Oyun
Atölyesi’nde çalışarak geçirmesi. Gerek yönetmen Kemal Aydoğan, gerekse
oyuncu Haluk Bilginer’in üzerinde büyük emeği var. “Azrail’in
Gözyaşları”, “Hırçın Kız”, “Testosteron” ve “Antonius ile Cleopatra” rol
aldığı oyunlar arasında. Film mi, oyun mu; dizi mi, reklam mı… Tercih
yaparken en önemli ölçütü heyecanının seviyesi.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Sedef Şahin</span>: “En büyük şansım Yıldız Kenter”</span></div>
<div id="picerik" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;"><br />“Adını
Feriha Koydum” isimli televizyon dizisindeki Cansu rolüyle tanınan
Sedef Şahin’in asıl başarısı Kenter Tiyatrosu yapımı “Kraliçe Lear”da
canlandırdığı Heather karekterindeki performansı. İki kişilik tek perde
ve 90 dakikalık bir oyunda Yıldız Kenter’in karşısında bir kere bile
teklemeyen Şahin 1992 doğumlu. Pera Güzel Sanatlar Lisesi mezunu ve ilk
tecrübesini dokuz yaşında bir reklam filminde yaşamış. Kenter
Tiyatrosu’yla yolunun kesişmesi, seçmelere katılması ve 148 kişi
arasından sıyrılmasıyla gerçekleşmiş. En büyük şansının Yıldız Kenter’le
oynamak ve ondan bir şeyler öğrenmek olduğunu düşünüyor.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Bartu Küçükçağlayan</span>: “Sinema seti bir oyuncu için çok önemli” </span></div>
<div id="picerik" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;"><br />“Yalan
Dünya” isimli dizide canlandırdığı Orçun karakteriyle hatırı sayılır
bir izleyici kitlesinin dikkatini çeken 1983 doğumlu Bartu
Küçükçağlayan, oyuncu olmaya çok küçük yaşta karar vermiş. Eskişehir’de
büyüyen ve 2001 yılında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nı
kazanarak İstanbul’a gelen Küçükçağlayan, ilk sahne deneyimini Kenter
Tiyatrosu’nda yaşamış. 2006 yılında rol aldığı “Kumarbazın Seçimi” ile
dört ödül birden kazanan Küçükçağlayan tiyatro hayatına Krek Tiyatro
Topluluğu ile devam ediyor. Seren Yüce’nin yönettiği “Çoğunluk” ise ilk
filmi ve onunla da en iyi erkek oyuncu olarak Altın Portakal’ı
kucakladı. Dediğine bakılırsa, sinema seti bir oyuncunun kendini
geliştirebileceği önemli yerlerden biri.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Merve Engin</span>: “Hâlâ oyunlarımın broşürlerini dağıtıyorum”</span></div>
<div id="picerik" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;"><br />1984
Bursa doğumlu Merve Engin, henüz 10 yaşındayken Bursa Devlet
Tiyatrosu’nun kurs kayıtlarımız başlamıştır afişi sayesinde tiyatroyla
tanışıyor. 2001 yılında Ankara Hacettepe Tiyatro Bölümü’nü kazanıyor ve
2004’te komedi ustası Antonio Fava’nın atölyesine katılıyor. Sonra
Fava’nın davetiyle İtalya’ya gidiyor ve Commedia dell’Arte’de çalışıyor.
Bu olayı bir şans olarak görmüyor. Çünkü o kadar yüksek bir
performansla ve o kadar düzenli çalışmış ki… 2010’un 27 Ekim’inde her
şeyini tek başına kotardığı “Kıyıya Oturmanın Böylesi”yle sahneye
çıkıyor. Devlet Tiyatroları’nın oyun çıkışlarında broşür dağıtarak
kendini tanıtmaya çalışıyor. Bunu başarıyor ve ismi kulaktan kulağa
yayılıyor. “Kıyıya Oturmanın Böylesi”ni “Kaplumbağalar Şişmanlamaz Çünkü
Kabukları Vardır” izliyor. “Yaka Beyaz” isimli oyunla İstanbul Tiyatro
Festivali’ne de katılan Engin’in şimdiki hedefi Mine Söğüt’ün “Deli
Kadın Hikâyeleri”ndeki “Naz Neden Derine Gömmemişti Kediyi?” isimli
öyküsünü oyunlaştırmak.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">*****</span></span></div>
<div id="picerik" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div id="picerik" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div id="picerik" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-weight: bold;">HALUK BİLGİNER: </span>“İnsanla ilgili her şeyi merak edeceksiniz” <br /> </span></div>
<div id="picerik" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;">Oyuncu
olmak isteyenler kesinlikle sosyoloji ve felsefe gibi kendilerini
besleyebilecekleri bölümlerde okusunlar. Çünkü örneğin “Antonius ile
Cleopatra”yı anlamak için felsefe biliyor olmak lazım. Oyunculuk
kendimize öğrettiğimiz bir meslektir. Bisiklete binmek gibi. Bunu
başkası size ne kadar anlatırsa anlatsın ancak kendiniz deneye yanıla
doğrusunu bulursunuz. Oyunculuk da öyle ve onu besleyecek yan unsurlar
gerekiyor. Bunlardan biri de merak! Hayatı anlamaya çalışmak, kendini
anlamaya çalışmak, felsefeyi anlamaya çalışmak... İnsanlar bugüne kadar
neleri merak etmiş, neleri sorgulamış? Bütün bunları merak edeceksiniz.</span></div>
<div id="picerik" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div id="picerik" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;">JÜLİDE KARAHAN </span></div>
<div id="picerik" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div id="picerik" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;">ANADOLUJET AĞUSTOS 2012 </span></div>
<div id="picerik" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<br /></div>
<div id="picerik" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<span style="font-size: small;">.. </span></div>
Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-2411767313211119922012-08-01T10:41:00.002+03:002012-08-01T10:41:39.394+03:00UNESCO'nun dilinden anlıyor!<div id="news-detail-spot">
</div>
<div id="news-detail-spot">
Geçtiğimiz günlerde 'ailecek' sevindiğimiz
bir haber gördük gazetelerde: UNESCO Dünya Mirası Komitesi Çatalhöyük
Neolitik Kenti'nin Dünya Mirası Listesi'ne girmesini oybirliğiyle kabul
etti... Böylece 7 bin 500 yıl önce insanların toplu halde yaşadığı tarım kenti
Çatalhöyük, Dünya Mirası Listesi'ne giren 11. varlığımız oldu. 2013 yılı
için sırada Alanya Kaleiçi var. Geçen yıl, Edirne Selimiye Camii ve
Külliyesi listeye eklendi. </div>
<div id="news-detail-news-text">
<div id="haberMetinDiv">
<br />
Aslında her şey o zaman başladı.
2000'den beri bekleyen Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi aniden listeye
girince... Herkes sevinmekle birlikte şaşırdı. Nasıl olmuştu da onca
zaman geçici listede bekleyen cami ve külliye birdenbire asıl listeye
girmişti? Nasıl olmuştu da UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne 1998'de dâhil
olan Truva Antik Kenti'nden sonra hiçbir yer bunu başaramamıştı? Ayrıca
1998 ile 2011 arası neden bu konuda hiçbir gelişme yaşanmamıştı? <br />
<br />
Sebebi UNESCO'nun 2000 yılında yaptığı birtakım değişikliklerde saklı.
Şöyle ki: 80'lerde UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne girmek çok kolayken,
hatta bunun için 10 - 15 sayfalık bilgi metniyle 3-5 fotoğraftan oluşan
bir dosya hazırlamak yeterliyken... (Truva Antik Kenti'nin dosyası 30
sayfa mesela) 2000'den itibaren kallavi dosyalar hazırlamak, ayrıca bir
ülke olarak en fazla iki yerle başvurabilmek gibi şartlar çıktı
karşımıza. <br />
<br />
AYAĞINI İNCİTİP LONDRA'YA GİDEMEYİNCE<br />
<br />
Böyle
olunca ve Türkiye'de kimse dosya hazırlamayı ve bu işin yönetim planını
bilmeyince... Seneler geçti. Fakat sonunda, bir gün bir kahraman
çıkageldi ve tam 1278 sayfalık başvuru dosyasını hazırlayıp Edirne
Selimiye Camii ve Külliyesi'nin UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne girmesini
sağladı. O kişi 1977 Edirne doğumlu Yaşagül Ekinci idi...<br />
<br />
Hikâye şöyle gelişti: Kamu Yönetimi mezunu Yaşagül Ekinci, üniversitenin
ardından Londra'ya gitti ve önce işletme, sonra kültürel koruma
alanında yüksek lisans yapmaya başladı. Diplomasını almasına iki ay kala
babası vefat edince Edirne'deki aile evine döndü. 15 günlüğüne... Ama
cenazenin üçüncü günü talihsiz bir şekilde düşüp ayağını incitince ve
bir ay hiç kıpırdamaması gerekince... İznini uzattı. Sonra baktı ki
Londra'ya dönerse annesi yalnız kalacak, kendisi rahat edemeyecek; bir
diploma daha almış olmak da tüm bunlara değmeyecek!.. Vazgeçti ve
Edirne'de aile evinde kaldı. Gerçi bu sefer de Edirne'de neler
yapabilirim diye aranmaya başladı.<br />
<br />
Aradığını buldu da: Trakya
Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü'nde Kültürel Korumanın Yönetsel Boyutu
Üzerine bir yüksek lisans daha. Sıfırdan... Böylece hem annesinin dizi
dibinde oturup akşam yemekleri için salatalar hazırladı hem de UNESCO,
uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletler üzerine makaleler okuyup
tezini yazdı. O da yine UNESCO projeleri üzerine... Hatta dünya
mirasları nasıl korunur, nasıl yönetilir, kamu kurum ve kuruluşları bu
iş için nasıl bir araya gelir diye... Sonunda hocalarından biri 'sen bu
işlere epey kafa yoruyorsun' diyerek Ekinci'yi Belediye Başkan vekiliyle
tanıştırdı. Sonrası, ver elini Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi'ni
UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dâhil etme projesi! 2009 Nisan'ında işe
başlayan Ekinci, tam 1278 sayfalık dosyayı 2010 Ocak ayında UNESCO'ya
teslim etti ve 1,5 yıl süren inceleme başladı. Sonucu biliyoruz.<br />
<br />
Ekinci şimdi Bergama'nın dosyasını hazırlıyor ve en güzel sonucun,
Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi'nin listeye girmesinin verdiği
heyecan, cesaret ve tecrübeyle ülkenin dört bir yanında başlayan
çalışmalar olduğunu düşünüyor. Selimiye'nin ardından bu yıl listeye
Çatalhöyük Neolitik Kenti girdi. Seneye inşallah Alanya Kaleiçi...
Sonrasında her yıl bir yer; Bergama, Efes, Odunpazarı, Afrodisias, Bursa
ve Cumalıkızık... Şu anda UNESCO Dünya Mirası geçici listesinde
Türkiye'den 38 yer var. Hedef, her yıl bir yeri asıl listeye eklemek.<br />
<br />
*** <br />
<b>Bilinmeyen iki isim daha var</b><br />
<b> </b> <br />
UNESCO
Dünya Mirası geçici listesi çok önemli. Çünkü bir yerin UNESCO Dünya
Mirası Listesi'ne girmesi için önce geçici listeye alınması gerekiyor.
19 Nisan 2012 itibarıyla geçici listede 38 yerimiz var. Bunu 1994 ve
2000 yıllarında geçici listeye epey aday gönderen bir ya da iki
kahramana borçluyuz. O yıllarda muhtemelen Kültür ve Turizm
Bakanlığı'nda çalışan bu kahramanlar iyi ki başvuru yapmış.<br />
<br />
JÜLİDE KARAHAN<br />
<br />
ZAMAN KÜLTÜR 1 AĞUSTOS 2012<br />
<br />
... </div>
</div>Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-27399522510904531862012-07-30T11:44:00.003+03:002012-07-30T11:44:55.763+03:00Bir galeriyi zor durumda bırakacak şeyler<div id="news-detail-spot">
</div>
<div id="news-detail-spot">
<b>Murat Pilevneli tarafından 2001 yılında
Teşvikiye'de kurulan ve Mısır Apartmanı'na taşındıktan sonra
Türkiye'deki çağdaş sanat dünyasının kalbine yerleşen Galerist 2011'de
el değiştirmiş ve mimar Melkan Gürsel Tabanlıoğlu ile sanat
koleksiyoncusu Taha Tatlıcı'nın yönetimine girmişti.</b></div>
<div id="news-detail-spot">
</div>
<div id="news-detail-news-text">
<div id="haberMetinDiv">
İstanbul'un
Tepebaşı ve Hasköy gibi iki farklı bölgesinde hizmet vermeye devam eden
galerinin sanatçıları arasında :mentalklinik, Arık Levy, Arslan Sükan,
Ayça Telgeren, Elif Uras, Gavin Türk, Haluk Akakçe, Hüseyin Çağlayan,
Mustafa Hulisi, Nil Yalter, Rasim Aksan, Sarkis, Serkan Özkaya, Seza
Paker, Viron Erol Vert ve Youssef Nabil var. Geçtiğimiz aylarda Haluk
Akakçe ve Erwin Wurm'u ağırlayan galeri, eylül itibarıyla Tepebaşı'nda
Gavin Türk ve Hasköy'de Viron Erol Vert'in sergilerine ev sahipliği
yapacak. Zor günleri geride bırakan Galerist'in kapalı kutusunu Melkan
Gürsel Tabanlıoğlu yardımıyla açmaya çalıştık. <br />
<br />
<b>Destekti, devirdi, teslimdi... Nasıl oldu tüm bunlar? </b><br />
<br />
Önce
Galerist'in destekçisiydik. Bir iki proje ürettik birlikte. Sonra
baktık iyi gidiyor, birlikte devam edelim dedik. Murat galerici, Taha
koleksiyoner, ben mimarım. Neden olmasın dedik ve ortak olduk. Bu tabii
hem maddi hem fikirsel bir ortaklıktı. Zaten para için galeri işine
girilmez. Bu ondan öte bir iş, biraz gönül işi. İlk başta Murat
yöneticiydi. Ama zaman içinde süreçte aksaklıklar oldu; sanatçı
kopuşları başladı. Şirketin genel idaresine bakışımızda ayrılıklar
olduğunu fark ettik ve ayrılma kararı aldık. Biz Taha'yla yeni bir
şirket kurduk ve Galerist'in isim hakkını aldık. Yani kurumu değil,
ismini aldık. Sanatçılarla yeni anlaşmalar yaptık ve onları devraldık.
Şimdi iyi bir isim ve iki yeni sahip olarak yola devam ediyoruz.<br />
<br />
<b>Çok
önemli bir galeride bilmediğimiz bir sürü problem yaşanıyor, hatta
galerinin sanatçıları bir bir ayrılıyor. Daha genç galerilere de yol
göstermesi açısından soralım: Bir galeriyi zor durumda bırakacak şeyler
neler?</b><br />
<br />
Galerist'te birtakım yönetimsel hatalar vardı. Elimizdeki
bir sanat kurumu da olsa kurumsal bir anlayışı olmalı. Nasıl denir,
herkes işine sahip çıkmalı. Bir şefin yönetmesi değil de herkesin kendi
sorumluluğu alması gerekli. Bir de eskiden Galerist piyasanın yüzde
70'ini elinde tutuyordu ama bugün öyle değil. Çünkü galerilerin sayısı
arttı. Ayrıca yurtdışından gelen işletmeler var. Farklılık oluşturmak ve
öne çıkmak çok zorlaştı. Tabii ki iyi sergiler yapmak ve iyi
sanatçılarla çalışmak önemli ama bunların arkasında İsviçre saati gibi
işleyen bir sisteminiz olmalı. Eğer bunu yapamazsanız belli bir süre iyi
görünür, sonra yok olursunuz.<br />
<br />
<b>Galerist şimdi nasıl çalışıyor ve neler yapıyor? </b><br />
<br />
Galeriyi
devralır almaz yeniden yapılanma işine giriştik ve önemli danışmanlarla
çalışmaya başladık. Önce sergi programımızı oturttuk ve vizyonumuzu
belirledik: Biz bir Türk galerisiyiz ama bu konuda yerel olamayız çünkü
sanat evrensel bir şey. Sonra amaçlarımızı ortaya koyduk: Kendini
ispatlamış Türk sanatçıları temsil etmek, kendini ispatlamış yabancı
sanatçıları temsil etmek ve gelecek vaat eden gençleri temsil etmek...
Zaten önümüzde bir bienal vardı; bu çok önemli bir sınavdı. O sırada
yeni mekanımız Hasköy İplik Fabrikası'nda :mentalklinik'in büyük bir
sergisi olacaktı. Mekânın dönüştürülmesi önemliydi. Sonuçta bir sanayi
alanını bir sanat alanına dönüştürmek de sanatın bir parçası. Geçtiğimiz
aylar içinde Açık Kapı Festivali ve Tiyatro Festivali'ni destekledik.
Şimdi Hasköy'ün yönetimini doğru bir sisteme oturtmaya çalışıyoruz.<br />
<br />
<b>Bienal sırasında görünür olmak çok mu önemliydi? Böyle apar topar... </b><br />
<br />
Apar topar değil. Bir sergi en az 7 aylık bir süreçte hazırlanıyor, planlanıyor.<br />
<br />
<b>Yine de bienal zamanına denk getirilmeye çalışılan bir sergi, bir açılış söz konusu... Masraflar çıkarılabiliyor mu? </b><br />
<br />
Sadece
tanıtım için yaptık zannediyorsunuz ama öyle değil. Hayatta her iş bir
nedenden yapılır. Önemli olan sonuçta varmak istediğiniz nokta. Bir de
bizim gösteri yapmaya ihtiyacımız yok ki...<br />
<br />
<b>Sanatçıları nasıl ikna ettiniz Galerist'le tekrar çalışmaya? </b><br />
<br />
İkna
etmekten daha önemli bir şey var: Karşıdakine ikna olacağı bir ortam
hazırlamak. Bir sanatçısınız diyelim. Sizi ve eserlerinizi temsil edecek
bir kurum olmalı karşınızda. Kafanızdakini size sunabilmeli ve siz
kendinizi rahat hissetmelisiniz. Fuara katılmak mesela... Eserleri
götürmek getirmek, yer kiralamak... Çok ciddi çabalar. Ama sanatçıya
verdiğiniz değer ve hizmetin içinde bunlar da var. Sergisini yaptığınız,
temsil ettiğiniz sanatçının arkasında durmak... En önemlisi bu.<br />
<br />
<b>Önümüzdeki aylarda Galerist'te sürpriz bir ismin sergisini görebilecek miyiz? </b><br />
<br />
Önümüzdeki aylarda Tony Cragg'in sergisini yapacağız.<br />
<br />
JÜLİDE KARAHAN<br />
<br />
ZAMAN KÜLTÜR 30 TEMMUZ 2012 </div>
</div>Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-67524491559778859652012-07-23T16:48:00.000+03:002012-07-27T16:48:54.521+03:00Anadolu bienalleri birleşebilir mi?<div id="news-detail-spot">
</div>
<div id="news-detail-spot">
<b>Sinop, Çanakkale ve Mardin'de bienal
hazırlıkları başladı. Açılışlara az bir vaktin kaldığı şu günlerde
Anadolu bienallerine sorduk: Birleşmeyi, birbirlerinden destek almayı,
ortak bir manifesto yayınlamayı ya da büyük turlar düzenlemeyi
düşünürler mi?</b></div>
<div id="news-detail-spot">
</div>
<div id="news-detail-news-text">
<div id="haberMetinDiv">
Sinop,
Mardin, Çanakkale ve Antakya bienalleri şimdiye kadar bir işbirliğine
gidebilmiş değil. Ama ayrı ayrı konuştuğumuzda neredeyse her biri buna
sıcak bakıyor. En azından; maddi değilse de fikirsel anlamda... <br />
Önce bienallerimizi hatırlayalım... İlk Anadolu bienali Prof. Melih
Görgün'ün memleketinde bir şeyler yapmaya karar vermesiyle başlayan
Sinopale. Bu yıl dördüncüsü 14 Ağustos'ta başlayacak bienalin üst
başlığı 'Gölgenin Bilgeliği: Bozulmuş Bilgi Çağında Sanat'. Mekânları
arasında tarihi Sinop Cezaevi, Lonca Kapısı, tarihi Tekel Binası,
Pervane Medresesi, Sinop Müzesi ve Eski Buzhane Binası bulunan
etkinliğin son tarihi 12 Eylül. Bu yıl 3. kez düzenlenecek Çanakkale
Bienali'nin mekânları ise Çanakkale Eski Otogarı, Eski Kilise ve
Korfmann Kütüphanesi. Çanakkale Belediyesi himayesinde Beral Madra,
Fırat Arapoğlu, Fatih Balcı ve Seyhan Boztepe küratörlüğünde
düzenlenecek bienalin üst başlığı 'Kurgular ve Karşı Duruşlar',
tarihleri ise 28 Eylül-3 Kasım. İki yıl önce 'AbbaraKadabra' üst
başlığıyla ilki gerçekleşen Mardin Bienali'nin ikincisi 21 Eylül'de
başlıyor. 21 Ekim'e dek sürecek etkinliğin küratörlüğünü Paolo Colombo
ve Lora Sarıaslan üstleniyor. Pek çok önemli sanatçının katılacağı
bienalin mekânları arasında berberler, açık hava sinemaları ve çay
bahçeleri bulunuyor. Art arda gerçekleşecek bu üç bienalin ve bu yıl
düzenlenemeyen Antakya Bienali'nin yetkililerine bir işbirliği düşünüp
düşünmediklerini sorduk.<br />
<br />
<br />
Beral Madra (Çanakkale ve Sinop Bienali ekibinden)<br />
<br />
Biz
bir işbirliği için girişimlerde bulunduk. Çanakkale ve Sinop çok olumlu
baktı ama mesela Mardin Bienali ekibi böyle bir şeye hiç yanaşmadı.
İstanbul'da ortak bir basın toplantısı yapalım ve yerel bienallerin
önemini birlikte anlatalım dedik. Ama Mardin Bienali ekibi tek bir
bülten geçmeye bile yanaşmadı. Antakya zaten şu sıralar karışık, bienali
iptal etti. Geriye bir tek Sinop ve Çanakkale kaldı. Onların da biri 14
Ağustos'ta biri 28 Eylül'de başlıyor. Arada çok zaman var. Çok da
uzaklar. Yani bu yıl için bir ortaklık pek mümkün değil. Bir dahaki
sefere artık.<br />
<br />
Fatih Balcı (Çanakkale Bienali küratörü)<br />
<br />
Bienaller
arasında bölgesel ve organik bir bağ kurulsa çok iyi olur ama bunlar
birbirinden bağımsız kaynaklara bağlı etkinlikler. Kendi bölgesel ve
yerel koşulları içinde var oluyorlar. Meseleleri çok farklı. Hepsinin
problemli yanları var. Örneğin Mardin şehirle ilişki kuramıyor. Sinop
şehirle iç içe. Çanakkale ikisinin arasında. Sonra kiminin parası var,
kiminin yok. Mardin'de valilik, Çanakkale'de belediye destekliyor;
Sinop'ta ise her şey halkın desteğiyle yapılıyor. Aslında ilişki, o
olmuyorsa haberleşme içinde bulunmaları daha verimli olmalarını
sağlayacak ama...<br />
<br />
Melih Görgün (Sinop Bienali ekibinden)<br />
<br />
Biz,
Sinopale olarak, işbirliğine çok sıcak bakıyoruz. Bir toplantı yapalım
ve nasıl bir işbirliği geliştirebiliriz diye konuşalım, çok isterdik,
ama kimse yanaşmadı. Herkes en iyisini yapmak istiyor mutlaka ama bu iş
eserleri yan yana dizip duyuru yapmakla bitmiyor. Biz bütün Sinop olarak
işbirliği içindeyiz. Biri yoğurt getiriyor biri yumurta; derdimiz şık
olsun, popüler olsun, dünyada duyulsun değil. Derdimiz; bilgi, tecrübe
ve sanat Sinop'la, Sinoplularla buluşsun. İşbirliği konusunda kimse
kimseye para aktarmaz. Biz şehir merkezinde yapıyoruz ve ilçe
belediyelerinden bile destek almıyoruz, alamıyoruz. Her şehir kendi
tanıtımının peşinde. İşbirliği ancak fikirsel ve bilgi kaynakları
açısından olur.<br />
<br />
Arzu Yayıntaş (Bir önceki Antakya Bienali küratörü)<br />
<br />
Biz
bu sene bienal yapmıyoruz. Onun yerine bir festival hazırlıyoruz; daha
üretime yönelik. Antakya ve civar sanatçılar eylülde bir araya gelecek.
Bir daha bienal olmayacak diyemem ama bakalım... İşbirliğine dönersek;
maddi açıdan bir şey olmaz. Çünkü herkes enerjisini görünürlüğü artıran
şeylere vermek ister. Biz mesela Mardin'le komşuyduk ama hiçbir
işbirliğimiz olmadı. Çünkü farklı şehirlerin farklı gereksinimleri var.
Ama ortak bir tur iyi bir fikir olabilir. Bienal açılışları yakın
tarihlerde yapılır ve gruplar halinde birinden diğerine geçilir. Aynı
şekilde yurtdışından gelen konuk ve konuşmacılar da paylaşılabilir.
Ortak sergi projeleri de düşünülebilir.<br />
<br />
JÜLİDE KARAHAN<br />
<br />
ZAMAN GAZETESİ 23 TEMMUZ 2012<br />
</div>
</div>Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-48187564385985333022012-07-20T12:58:00.000+03:002012-07-20T12:58:01.345+03:00BURHAN DOĞANÇAY; BİLHASSA MERAKLI GÖZLER İÇİN…<div style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Normal Tablo";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]-->
</div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<span style="font-size: small;"><strong><span style="color: black; font-weight: normal; line-height: 150%;"><br /></span></strong></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<b><span style="font-size: small;"><strong><span style="color: black; font-weight: normal; line-height: 150%;">Mavi Senfoni
isimli tablosu 2009 yılında 2 milyon 200 bin lira gibi rekor bir fiyata
satıldığından bu yana tüm gözler üzerinde. Burhan Doğançay’ın İstanbul
Modern’deki çok kapsamlı retrospektif sergisi en çok o gözler için işte…</span></strong></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">Vaktiyle
Ankara'da hukuk, Paris'te ekonomi okuduktan sonra mutluluğu New York'ta resim
yapmakta bulan Burhan Doğançay, şu anda dünyanın en pahalı ressamları arasında.
Eserleri dünyanın önemli müze ve koleksiyonlarında olan sanatçı, zamanının
çoğunu eşiyle birlikte Bodrum Turgutreis’te geçirse de hiç durmadan çalışmaya
devam ediyor aslında. Ama bir hatırlatma: Kendisi pazarlığa tamamen kapalı.</span></span><span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">Biraz da bu
sebeplerle Doğançay’ın yapıtlarını görmek isteyenler için - hem de şöyle enine
boyuna ve doya doya – istikamet İstanbul Modern. <span>Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı: Burhan Doğançay Retrospektifi isimli ve
bir hayli kapsamlı sergide; sanatçının </span></span><span style="line-height: 150%;">dünyanın
önde gelen müze ve koleksiyonlarından toplanmış 120 yapıtını görmek mümkün. </span><span style="line-height: 150%;">23 Eylül'e kadar açık kalacak sergi için “</span><span style="line-height: 150%;">Bir ressamın 50 senesini içine
alan bir sergi bu; kolay değil. Her bir resim, başında bir kuryeyle geldi
İstanbul'a; üstelik business class uçuşuyla. Bu da bir ilk." diyor Doğançay.
Serginin küratörü Levent Çalıkoğlu'na göre ise sadece bir ilk değil, aynı
zamanda bir dönüm noktası da: “Bu çapta bir Türk sanatçının eserlerini
yurtdışındaki müzelerden talep etmek bizim için gurur vericiydi. Bir seviye atlamak
demekti. Atladık…”</span></span>
</div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">DOĞU 86. CADDE’DE
BİR KÜÇÜK DUVAR</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">Sergi, Doğançay’ın 1987 yılında Askeri Müze’de yan yana dizilen Muhteşem
Çağ, Madonna ve Mavi Senfoni isimli epey değerli üç eseriyle açılıyor ve
1963’te başladığı Genel Kent Duvarları serisiyle devam ediyor. Sonrasında
Kapılar, Sapak, New York Metro Duvarları, Hücum, Kurdeleler, Koniler, Boyacı
Duvarları, GREGO Duvarları, Formula 1, Çifte Gerçekçilik, Alexander’ın
Duvarları, New York’un Mavi Duvarları ve Çerçeveli Duvarlar serileri…</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">Anlaşıldığı üzere sergi duvarlar üzerine. Çünkü Doğançay, 70’li yılların
ortasından bugüne seyahat ettiği 114 ülkenin duvarlarının kaydını tutuyor.
Peki, neredeyse 50 yıldır süren bu duvar tutkusu nasıl başlıyor? Tam olarak
1963 yılında Manhattan’da, Doğu 86. Cadde’de küçük bir duvar görmesiyle…</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">Ama önce bütün hikâye: Burhan Doğançay 1929 yılında İstanbul’da doğuyor
ve hem ünlü bir ressam hem de Türk ordusunda harita subayı olan babası Adil
Doğançay’a taşradaki iş gezilerinde eşlik ederek küçük yaşta çizimle haşır
neşir oluyor. Gençliğini ise sırasıyla Gençlerbirliği’nde futbolcu, Ankara
Üniversitesi’nde hukuk öğrencisi ve Paris’te ekonomi doktorası yapan biri
olarak geçiriyor. 1955’te Ticaret Bakanlığı’nda başlayan çalışma hayatına </span><span style="line-height: 150%;">1962’de Türk
Turizm ve Enformasyon Ofisi Müdürü olarak New York'ta devam ediyor. Beşinci
Cadde, 500 numara, sekizinci katta geçen o uzun ve yoğun çalışma günlerinde,
bir yandan ve hiç durmadan Manhattan gece manzarası resimleri yapıyor. Ve ilk
sergi; üstelik de New York’taki Washington Square Galleries’de Jasper Johns,
Andy Warhol ve Willem de Kooning gibi tanınmış isimlerle birlikte. </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">KARŞIMA ÇIKAN EN GÜZEL SOYUT RESİM </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; font-size: small;">
</span><div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">1963’te Manhattan’da, Doğu 86. Cadde’de küçük bir duvar görmesi ve
hayatının seyrinin değişmesine gelince… Doğançay’ın ağzından aynen şöyle: “O
duvarın hayatımda karşıma çıkan en güzel soyut resim olduğunu düşündüm. Üzerinde
bir afişin kalıntıları vardı. Küçük gölgelerle duvarın kendisi de başka türlü
bir doku kazanmıştı. Rengi ağırlıklı olarak turuncuydu; biraz mavi, yeşil ve
kahverengi de vardı. Ayrıca yağmur ve çamur izleri de göze çarpıyordu. Eskiz
defterimi çıkardım ve birkaç metrekarelik bu duvar parçasında gördüklerimi
defterime çiziktirdim. Sonra stüdyomda yaptığım eskizi bir sanat eserine
dönüştürme çalışmalarına başlayarak her yırtık afiş parçasını, kiri ve lekeyi
resmin yüzeyinde yeniden oluşturdum.”</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">Doğançay’ın dünyanın çeşitli kentlerindeki <span class="makalemetinmedium"><span style="background: none repeat scroll 0% 0% white;">duvarlarından esinlenen
çalışmalarına ve fotoğraflarına uzanan 50 yıllık sanatsal serüveni geri
dönülemez şekilde işte böyle başlıyor. </span></span></span><span style="line-height: 150%;">1964’te Paris’e
tayin edileceğini öğrenince istifa etmesi de artık geri dönemeyeceğini
bilmesinden… Sonrası belli: New York’a yerleşme, hayatını sanata adama, kapılar
ve şimdiki zaman…</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">******</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">ART IN AMERICA DERGİSİ EDİTÖRÜ RICHARD VINE’DAN </span></span></div>
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;"> “Bir kentin dış duvarlarında iz bırakmak ne demektir? Ciddi bir sanatçı,
bu kimi zaman ticari, kimi zaman resmi, kimi zaman da toplumsal-gerilla
eylemini kolaj, çizim, baskı, resim, hatta duvar halısı tasarımı gibi yüksek sanat
tarzlarında tekrarlamaya neden hayatının büyük bir bölümünü adar? Türkiye’nin
önde gelen modernistlerinden Burhan Doğançay’nın yarım yüzyıllık kariyerinin
gizemi buradadır. Burhan Doğançay’ın sanatı, insanoğlunun ayrılıklara karşı
durabilme, dünyadaki yerleri ve insanları birbirine açma ve sanatın, üzerinde
yer aldığı duvarları aşacak (ve sonunda onları ortadan kaldıracak) evrensel bir
dil olabilme mücadelesine katkıda bulunur.”</span></span>
<br />
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">***** </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">İLKLERLE
DOLU BİR YIL: 1964</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">1964 yılında
ABD'deki ilk kişisel sergisini New York'taki Ward Eggleston Galeri'de açan
Burhan Doğançay’ın aynı yıl yaptığı Afiş Panosu isimli eseri New York Solomon
R. Guggenheim Müzesi koleksiyonuna dâhil olur. Bu, sanatçının bir müze
koleksiyonuna katılan ilk eseridir.</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">*****</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">DÜNYA
DUVARLARI ARŞİVİ </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">Burhan Doğançay,
1975’teki ilk İsrail ziyaretinde ülkedeki duvarları fotoğraflar ve o kareler
sanatçının Dünya Duvarları adını vereceği zengin fotoğraf arşivinin ilk
örneklerini oluşturur. O günden bu güne genişlemeyi sürdüren arşivde şu anda
114 farklı ülkeden 30 bin duvar fotoğrafı var. </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">******</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">70’TEN FAZLA MÜZE KOLEKSİYONUNDA</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%; margin-bottom: 6pt;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">Burhan Doğançay'ın eserleri; Boston'daki Museum of Fine Arts,
Londra'daki Victoria & Albert Müzesi, Paris'teki Pompidou Center,
Londra'daki British Museum, Münih'teki Pinakothek der Moderne, Stockholm'deki
Moderna Museet ve New York'taki Guggenheim Müzesi gibi dünyanın önde gelen
70’ten fazla müzesinin koleksiyonunda yer alıyor.</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">JÜLİDE KARAHAN</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">SKYLIFE BUSINESS TEMMUZ 2012 </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: none repeat scroll 0% 0% white; font-family: "Trebuchet MS",sans-serif; line-height: 150%;">
<span style="font-size: small;"><span style="line-height: 150%;">... </span></span></div>Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1069110408978723828.post-129550966734222102012-07-18T12:51:00.000+03:002012-07-20T12:51:59.171+03:00Klasik sanatlara yeni mekân<div id="news-detail-spot">
</div>
<div id="news-detail-spot">
<b>Beş yıl önce 50 milyon lira olan hat
sanatının yıllık satış hacmi bu yıl 200 milyon liraya ulaştı. Yine beş
yıl önce 10 bin liraya satılan bir hat eseri bu yıl 30 bin liraya alıcı
bulabiliyor. Başta hat olmak üzere geleneksel Türk ve İslam sanatlarına
ilgi giderek artıyor; işletmeciler boş durmuyor. Önceki akşam açılan
Kumbaracı4 Sanat Galerisi bu yolda atılan adımlardan biri.</b></div>
<div id="news-detail-spot">
</div>
<div id="news-detail-news-text">
<div id="haberMetinDiv">
İstanbul'un
Tophane semtindeki Kumbaracı Yokuşu, önceki akşam yeni bir mekânın
açılışına tanık oldu. Daha doğrusu, yeni bir sanat mekânına daha
kavuştu. Kumbaracı4 Sanat Galerisi, 'Noktanın Ustaları' adlı ilk
sergisiyle misafirlerini karşıladı. 20 sanatçının 40 kadar eserinden
oluşan sergide hat başta olmak üzere tezhip, minyatür, çini ve ebru yer
alıyor. Kapısına "Kur'an Mekke'de indi, Mısır'da okundu, İstanbul'da
yazıldı, Tophane'de sergileniyor..." sözünü asan galerinin ilk
sergisinde Fuat Başar, Abbas Bağdadi ve Gürkan Pehlivan gibi
sanatçıların eserlerinin yanı sıra Tuzla Belediyesi'nin düzenlediği
'Noktanın Ustaları' isimli karma sergi ve yarışmada birinci seçilen
eserler yer alıyor.<br />
<br />
Kumbaracı Yokuşu'nun hemen girişinde bulunan
galerinin kurucuları Tophaneli üç arkadaş Ebubekir Mete, Edip Sağlık ve
Erhan Geyik. İşletmecilik ve emlakçılık yapan üç çocukluk arkadaşının
hobi olarak başlayan geleneksel sanat merakının bir galeriyle
taçlanmasının sebebi, İstanbul'da Türk ve İslam eserlerinin sergilendiği
bir galeri olmadığını fark etmeleri. "Geleneksel sanatlarımızı icra
eden sanatçıların sergi açacak bir yerleri, eserlerini gösterecekleri
bir köşeleri, birbirleriyle ve meraklılarla tanışıp kaynaşacakları bir
mekânları yok." diyor ve ekliyorlar: "Geçmiş yıllarda neredeyse bütün
İslam sanatının merkezi İstanbul'du aslında. Ama bu durum uzun süre
unutuldu, hatta yadsındı. Şehirdeki sanat galerilerinin sayısı yüzleri
buldu ama aralarında bir tanesi bile geleneksel sanatlarımızın
meraklıları, alıcıları ve sanatçılarını bir araya getirmeyi düşünmedi.
Biz bunu bir sorun olarak gördük ve geleneksel sanatlarımızın merkezinin
yeniden İstanbul olmasına katkımız olsun istedik."<br />
<br />
Tüm bu iyi
niyet ve dileklere ekonomik göstergeleri de eklemek gerek. Beş yıl önce
50 milyon lira olan hat sanatının yıllık satış hacmi bu yıl 200 milyon
liraya ulaştı. Yine beş yıl önce 10 bin liraya satılan bir hat eseri bu
yıl 30 bin liraya alıcı bulabiliyor. İşin bir de yükselen ilgi tarafı
var. Örneğin 2011 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri'nden
biri, usta hattat Hasan Çelebi'ye verildi. Sonra Paris'teki Louvre
Müzesi, 18 bin parçalık İslam eserleri koleksiyonunu 2012 sonbaharında
Visconti avlusunda sergileyeceğini duyurdu. Bir de Türkiye'nin önemli
hat koleksiyonerlerinden Demet-Cengiz Çetindoğan çifti yine önümüzdeki
yıl Haliç'te büyük bir müze açarak koleksiyonunu sergileyeceğinin
sinyallerini verdi.<br />
<br />
JÜLİDE KARAHAN<br />
<br />
ZAMAN KÜLTÜR 18 TEMMUZ 2012 </div>
</div>Jülide Karahanhttp://www.blogger.com/profile/02207708696176132974noreply@blogger.com0