Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından geleneksel olarak verilen 'Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne, bu yıl mimarlık dalındaki çalışmaları ile Doç. Dr. Turgut Cansever layık görüldü.
Çeşitli üniversitelerde öğretim üyeliği yapan ve mesleği ile inancını bütünleştiren 85 yaşındaki bilge mimar, ilerlemiş yaşına rağmen bildiklerini bizimle paylaşırken hâlâ kürsüde anlattığı ilk dersin heyecanını taşıyordu. Kültürel değerlerin korunması için yıllardır verdiği mücadelenin böyle bir ödülle taçlandırılmış olması, son yıllarda içini burkan birçok hadisenin acısını bir nebze olsun hafifletmişti. Bakanlığın resmî açıklamasında "Türk mimarisinin tarihsel kökleri ile bağlantılarını koparmadan çağdaş çizgiyi yakalayabilmiş ender mimarlarımızdan biri" olarak tanıtılan Cansever'in eğitimci kimliğine ve yazdığı kitaplara vurgu yapılmış olması ayrıca sevindirmişti onu. Günümüz Türk mimarisinin en büyük sorununu kültürel kirlenmeye bağlayan Cansever ile ödül sevincini paylaşırken Türk mimarisinin başına gelenler üzerine söyleştik.
Kültürel değerlere verdiğiniz önemin 'Kültür ve Sanat Büyük Ödülü' ile taçlandırılması karşısındaki hislerininizi gözlerinizdeki pırıltının dışında tanımlasak?
Tabii, Bakan ve Müsteşar Bey şahsen arayarak sevindirdi beni. Kültür meselesinin şehir ve mimariye etkisi tamamen gündem dışında tutuluyor sanıyordum. 'Demek söylediklerimizi duyanlar varmış.' dedim kendi kendime. İki asırlık bir kültürel yöneliş yanılgısının bedelini ödediğimiz şu günlerde, değerlerimizin derinliğine benden başka önem verenlerin de olduğunu gördüm.
Sözünü ettiğiniz iki asırlık kültürel yöneliş yanılgısını biraz açar mısınız?
Türkiye'deki kültürel yöneliş yanılgısı çok eskiye dayanıyor. Tanzimatçılardan daha öncelere, III. Selim dönemine. Sadelik, incelik, vakar gibi büyük asri değerlerimize, Lâle Devri ile beraber Batı'nın barok ve rokoko özentisi karışmaya başlamış. Osmanlı sanat iradesini devam ettiren Sinan'ın talebelerinin son eserlerinden sonra Fransız saray hayatının yüzeysel zevkleri ilericilik diye ülkeye geliyor. İthal edilen şeyler asri değerlerimizle kıyaslanamayacak kadar süfli halbuki. III. Selim'e kadar şehirlerimizin bir meselesi yok, ama 19. yüzyıl Osmanlı entelektüelleri doğru düşünme yeteneğini kaybediyor. Neden kaybettiklerine gelince, "Bir kavmi şerre düşmedikçe helak etmeyiz." diyen ayet-i kerimeye bakmamız gerekiyor. Versailles önemli, Topkapı önemsiz sayılıyor. Düşünce sisteminde başlayan çözülme mimariyi de çöküşe sürüklüyor.
Peki bu çöküşün önüne geçmek için ne yapılmalı?
Mimarideki yanlışların temeli, düşünce siteminin bozulmasının maddi alana yansıması. İnanç ve ahlaki değerlerin kaybı da düşünce sistemindeki bozulmanın arkasında yatan gerçek. Meselelerin tartışılmaya başlanması lazım. Soru sormaktan 'soruyu soran, cevaplayan, ümmete öğreten ve ilk üçünü takdir eden' fayda görür. Ben soruyu sormaya çalıştım. Toplumun müsaade verdiği küçücük alanda bir şeyler yapmaya çalıştım. Bayındırlık Bakanlığı kadroları ile hiç geçinemedik ya neyse...
'Kültürel kirlenme Türk mimarisinin en büyük sorunu' diyorsunuz. Teknolojinin getirdiği bir kirlenme mi bu? Yani yapılan, yapılmak istenen yeni binalar mı sorun?
Dünyada kültürel çeşitlilik kaçınılmaz. Farklı tarih ve kültürel kökenlerden gelen toplumlar farklı yaklaşımlara sahip. Ama insanın vazifesi dünyayı güzelleştirmektir. Dünyaya en büyük müdahale yapılarla olduğuna göre mimarların görevi dünyayı güzelleştirmek. Amaçların berrak bir şekilde belirtildiği çağlar kayboldu, ahlaki amaçlar unutuldu. Bizden sonra yaşayacak insanların da dünya üzerinde hakkı var. Basit konfor ve menfaat meselelerimizle gelecek nesilleri bu haklardan mahrum ediyoruz. Esas takıldığımız fikrî ve manevi engeller. Kuleler insanlığın içine düştüğü gurur, para gibi yanılgıların ürünü. Ortaçağ Avrupa'sında sadece rahipler mimarlık yapabiliyor. Yeryüzü ile oynanıyor sonuçta.
Hiç ümit yokmuş gibi konuşuyorsunuz...
Ümitsizlik, kâfire hastır. Başarı sağlayamıyorsak ya bilgimiz eksik, ya da kullanmıyoruz demektir. Bilgini tamamla, kalbini temizle, dik dur, ağır adımlarla ilerle, halk arkandan gelecektir. Mimarlara değil bütün insanlara tavsiyem bu. Varlığın yapısında çelişkiler ve çözümsüzlükler varsa onları çözmeli, açılan kapılar bizi zaten güzelliğe götürür. Problemleri çözüp İlahi iradeye teslim olmak lazım.
Üç kez Ağa Han Ödülü aldı
Ankara Türk Tarih Kurumu binası, Bodrum Ahmet Ertegün Evi yenilemesi ve Demir Turizm Kompleksi ile üç kez Ağa Han Mimarlık Ödülü'ne layık görülen Cansever'in uygulanan diğer eserleri arasında; Çengelköy Sadullah Paşa Yalısı restorasyonu, Karatepe Açık Hava Müzesi, Salacak Çürüksulu Ahmet Paşa Yalısı, Bodrum Sualtı Arkeoloji Enstitüsü ve Bağlarbaşı Türkiye Diyanet Vakfı İSAM binası yer alıyor.
Jülide Karahan
02 Ocak 2006/Zaman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder