Bu yıl ikincisi düzenlenen Contemporary İstanbul fuarı yarın başlıyor. Fuarın direktörü Orhan Taner geçen yıl 'İddiamız 10 yıl sonra dünyadaki ilk 10 sanatsal etkinlik arasında yer almak' diyordu. Taner bu yıl daha da iddialı: 10 mu, çok demişiz. Çekingenlik etmişiz. Beş yıl. 2010'da en önemli 10 sanat fuarı arasına gireceğiz. Hatta beş ya da altı...
Adını ilk kez geçen yıl bu zamanlarda duyduğumuz uluslararası çağdaş sanat fuarı Contemporary İstanbul'un ikincisi bugün başlıyor. İlk basın toplantısında, Levent Çalıkoğlu ve Mahmut Hamsici ile işbirliği yaparak hazırladığımız sivri uçlu soruları Contemporary İstanbul direktörü Orhan Taner'e özellikle toplantı sırasında sormuştuk ki iyice köşeye sıkışsın.
Ama vakit gelip de fuarın kapısından içeri girdiğimizde köşeye sıkışan biz olduk. Mekânın kurgusu, yenilenen ışıklandırma ve yeşil elmalar bir tarafa, pek çok eseri izlemenin cazibesine kapılarak epey zaman harcadık içeride. Ön izlemeyle birlikte Lütfi Kırdar'da geçirilen beş günün ertesinde herkes fuarın başarısını anlattı birbirine. Contemporary İstanbul, nasıl olmuş da, Türkiye çağdaş sanat ortamını ortak bir beğenide toplayabilmişti? Bu kayıtsız şartsız başarının sırrı neydi? Geçen yıl bizi "Bu daha başlangıç" diye uyaran Orhan Taner, bu yıl en çok 'uluslararası' kelimesini kullandı konuşmasında. Gerisini varın siz düşünün...
İlk basın toplantısında danışma kurulunun koleksiyonerlerden ve işadamlarından oluşmasını eleştirmiş; sanatçı ve küratörlerin nerede olduğunu sormuştuk. Sonra fuara gidip, tabir yerindeyse, ağzımızın payını aldık.
Gazeteciler bir tarafa, hiçbir zaman birbiriyle aynı fikirde olmayan Türkiye çağdaş sanat ortamından tam not almayı nasıl başardınız?
O basın toplantısını hatırlıyorum. Levent Çalıkoğlu ilk başta bize tepkisel yaklaşan isimlerden biriydi. Ama bu sene küratörlüğünü yaptığı bir sergiyle fuarımızda yer alıyor. Birkaç istisna dışında herkesi aynı çatı altında topladık. Başarımızın ardında onca eleştiriye rağmen değiştirmediğimiz vizyonumuz yatıyor. Berlin'in doğusu ile Şanghay'ın batısındaki coğrafyanın bir sanatsal başkente ihtiyacı var. Atina, Viyana, Abu Dabi gibi merkez olmaya soyunanların İstanbul'un yanında hiç şansı yok. Bunu idrak etmek ve kendimizin farkına varıp hedefi büyütmek çok önemli. Yabancılara gösteriş olsun, turizm ve ekonomi güçlensin diye değil, kendimizi bu bölgenin merkezinde hissetmek için yapmalıyız bunu. O zaman başarı kaçınılmaz oluyor.
Geçen yılki iddianız 10 yıl sonra dünyadaki ilk 10 sanatsal etkinlik arasında yer almaktı...
10 mu, çok demişiz. Çekingenlik etmişiz. beş yıl. 2010'da dünyanın en önemli 10 sanat fuarı arasına gireceğiz. Hatta ilk beş ya da altıya...
Contemporary İstanbul'da bu yıla özgü beklentileriniz neler?
Bu yıl iki yeni hedef belirledik. Biri eserle izleyiciyi barıştırmak. Yani hem mevcut izleyiciyle çağdaş sanat eserini barıştırmak, hem de daha geniş bir izleyici kitlesine ulaşmak. Yani yeni koleksiyonerler kazanmak. İkinci hedefse fuarı uluslararasılaştırmak. 76 galerinin 35'inin yurtdışından olduğunu düşününce o da oldu sayılır.
Geçen yıl galerilerin yüzde 15'i yabancıydı. Bu yıl yüzde 50'si. Yurtdışı galerileri artacak, bir zaman gelecek ve hiç Türk galeri olmayacak mı?
Uluslararası galeriden kastım onun başka bir ülkede olması değil. Türkiye'de olmak uluslararası olmaya engel teşkil etmez. Bir galerinin uluslararası sanatçılarla çalışması, uluslararası fuarlara katılması, uluslararası koleksiyoner ağı oluşturması yani uluslararası düşünmesi gerek.
Yabancı koleksiyonerlere Türk çağdaş sanatını tanıtıp pazarlamak birinci, Türk koleksiyonerlere yabancı sanatçıları tanıtmak ikinci ayak. Bu ikisi atbaşı mı gidecek?
Sizin tabirinizle atbaşı gidecek. Türkiye'de çağdaş sanatın öne çıkmasını istiyorsak eserleri yabancı koleksiyonerlere de satmamız lazım. Bu bir. Yerli koleksiyonerler yabancı galerilerdeki eserleri görüp Türk sanatçıların eserleriyle karşılaştıracak. Bu iki. Ayrıca Türkiye'deki sanatçı ve galericinin üzerinde uluslararası standartları yakalama, uluslararası temaları işleme, uluslararası teknikleri kullanma gibi bir baskı, bir yönelme de olacak. Türk çağdaş sanatı da tüm bu faktörlerden beslenecek.
Türk çağdaş/güncel sanatı galerilerde ne kadar temsil ediliyor?
Türkiye'deki galericiler biz çağdaş sanatı destekliyoruz diyor ama aslında çağdaş sanatla uğraşan çoğu sanatçımız temsil edilmiyor. Galericilerimizin çoğu modern ile çağdaş sanat arasındaki ince uzun ipte cambazlık yapan sanatçıları destekliyor aslında. Bunu anlayışla karşılamak lazım, çünkü ticari olarak daha eminler. Bizim en büyük arzularımızdan biri Türk koleksiyonerlerin güncel sanata ilgi göstermesi. Resmin ötesinde heykel, video, yerleştirme ve fotoğraf satın almaları ve hatta performans sanatı nasıl alınır diye sormaları.
Beral Madra, geçen yıl yazdığı 'Türkiye kendini sorgulayamıyor' başlıklı bir yazısında Berlin'de irkilerek gezdiği birkaç sergiyi anlatmış ve Türkiye'deki sanat fuarlarının tecimsel sanatı göstermeye devam ettiğinden yakınmıştı. Contemporary İstanbul bu eleştiriye cevap verecek kadar cesaretli davranabilecek, yeni denemelere açık olabilecek mi?
Beral hanım eleştirisinde çok haklı ama bunu bir gecede yapamazsınız. Bizim yapmaya çalıştığımız modern sanat koleksiyonerini kapıdan sokup sonra onun karşısına sorgulayıcı sanatın örneklerini koymak. Beklediğimiz 50 bin ziyaretçinin hepsi dünya çağdaş sanat piyasasını çok yakından takip eden insanlar değil ki. Modern Türk sanatının koleksiyonerleri de var. Onlar içeride sorgulayıcı sanatı gördüklerinde kendi galerilerini de sorgulamaya başlayacaklar.
Türkiye'nin içsel dinamiklerinden kaynaklanan eleştirilere göğüs gerebilecek misiniz? Ne kadar cesursunuz?
Geçen sene de cesurduk. Basın toplantısında eleştiri yağmuruna tutulduk ama yılmadık. Bu sene yaptığımız pek çok şey için de geçerli bu. Bazı kesimler 35 yabancı galerinin Türkiye'de aynı anda bir araya gelmesinden hiç memnun değil. Çünkü buradaki bir çok koleksiyonerin yepyeni eserler göreceğinin farkındalar. Bizde senelerdir içe kapalı bir sanat ticareti vardı. Türkiye'deki galeriler bu güne kadar hep emin ticareti yeğlediği için açılım yapamadı. Artık yapacak.
Contemporary İstanbul'un ikincisi 5-9 Eylül'de, bienalle eşzamanlı açılmayı planlamıştı. Neden vazgeçildi?
Birincisi, bienalle karşılıklı gölgeleşmek istemedik. İstanbul bienali'nin açılış haftası çok yoğundu. Kimse bienalin şovunu çalamaz ama pek çok yan etkinlik gerçekleşti. İkincisi, biz geçen sene bu tarihi ilan ettiğimizde İstanbul'daki bir çağdaş sanat fuarının ancak bienal gibi çok önemli uluslararası bir etkinlikle aynı zamanda yapılırsa büyüyebileceği yönündeki telkinlerin etkisindeydik. Fakat fuarın sonunda gördük ki aslında tahminimizden de hızlı ilerliyoruz.
Deutsche Bank sadece maddi anlamda değil, çağdaş sanat koleksiyonu referansıyla da arkanızdaydı ve arkanızda kalması öngörülüyordu. Neden bu sene çekildi?
Onların genel politikasından kaynaklandı bu. Bölgede şube bankacılığına girmeme kararı aldı ve Türkiye'deki sosyal sorumluluk programlarında da değişiklik yaptı. İşbirliğimizi karşılıklı anlaşarak bitirdik.
Ama banka birkaç ay önce Türkiye'deki sponsorluk ilişkilerine devam ediyordu. Sakıp Sabancı Müzesi ile ortak bir sergi yaptılar...
Evet, çok da güzel bir sergi oldu. Bankanın Türkiye'deki diğer sponsorlukları devam edebilir. Bizim fuarımız için belki ileride ve başka formatlarda işbirliğine de gidilir. Ama bu yıl biz Akbank Private Banking ile çalışıyoruz.
Geçen yıl eserlerin yüzde 74'ü satıldı ve 5 milyon avro civarında bir para döndü. Bu miktar sizi tatmin etti mi? Bu yılki hedef nedir?
Basel'de 2 milyar dolarlık aktivite oluyor. 5 milyon avro dünya standartlarının altında. Ama merdiveni hızlıca ve nefesimiz kesilmeden tırmanıp o rakamlara ulaşacağız. Bu yıl iki, belki de üçe katlamayı düşünüyoruz.
Jülide Karahan
29 Kasım 2007/Radikal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder