Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 'Saatleri Ayarlama Enstitüsü' adlı romanı, 2006'da Fransız okuruyla buluşacak.
INALCO (Doğu Dilleri ve Uygarlıkları Ulusal Enstitüsü) Türk Dili bölümünde öğretim görevlisi Timur Muhiddin, Tanpınar'ın eserini Fransızca'ya çevirdi ve Publisud Yayınevi ile anlaştı. Melih Cevdet Anday, İlhan Berk, Enis Batur, Tahsin Yücel gibi birçok Türk yazarının şiir, öykü ve romanlarını Fransızca'ya çeviren Muhiddin, Tanpınar'ın 1961'de kaleme aldığı romanla ilgili, "Çok zor bir kitaptı. Metnin dili ince alaylarla doluydu." diyor. Yıllarca İngilizce öğretmenliği yapan Muhiddin, Londra'da bir kitapçıda tesadüfen gördüğü "Türk Şiirleri Antolojisi" sayesinde tanışmış Türk edebiyatıyla. Bu hoş tesadüfle karşısında bir denizin olduğunu fark eden Muhiddin, önce Türkçe öğrenmeye sonra da çeviri yapmaya karar vermiş. Fransızca'daki Türk yazarların Nazım Hikmet ve Yaşar Kemal'le sınırlı kaldığını gören Muhiddin, bu çabasının, Türk edebiyatını tanıtmanın yanı sıra okurlara edebi lezzetten ödün vermeyen çeviriler sunmak gibi bir amacı olduğunu da belirtiyor. Çevirmen, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın pek sevdiği St. Michel ve Quartier Latin cafe'lerinde küçük hanımefendilerin ellerine ulaşmak için gün sayan romanın bahtının açık olacağından emin; "Kitap çok ilgi görecek. Tanpınar'ın eseri, hem kurgusu, hem ironisi, hem edebi dili ile bir başyapıt." diyor. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 6 Nisan 1953'te Montparnasse Versailles Oteli'nde kaleme aldığı ve Adalet Cimcoz'a yolladığı mektupta, "Paris'teyim, anladın mı kardeşim? Paris'te. Ve pusulasız, direksiz bir gemi gibi dolaşıyorum... Paris beni daha keşfetmedi, ben de pek kendisini görmüş değilim." demesi boşuna değilmiş, Paris onu sonunda keşfediyor. Halit Ayarcı'nın istasyonları, saatleri durmuş hanımların ve beylerin saatlerinin ayarlarını düzeltmek için Paris kitapçılarında kurulacağı günleri bekleyedursun, biz Timur Muhiddin ile edebiyat, çeviri ve Türkçe üzerine söyleştik.
Önce isminizden başlayalım. İsminiz Türk, ama siz değilsiniz...
Babam Osmanlı asıllı, annem Fransızdı. Ben 1959'da Kuveyt'te, babamın gazetecilik yaptığı şehirde doğdum. 3 yaşımdayken babam ölünce annemle Fransa'ya yerleştik. Belçika sınırında tam bir kuzey adamı olarak yetiştim. Sormak istediğiniz Türkçe bilip bilmediğimse hayır, evde hiç Türkçe konuşulmadı.
Türkçe'ye ve Türk edebiyatına ilginiz nasıl başladı?
İngiliz dili ve edebiyatı okuduktan sonra yıllarca İngilizce öğretmenliği yaptım. Bir gün Londra'da tesadüfen keşfettim Türk edebiyatını. Öyle garip bir şekilde başladı. Anladım ki bu büyük bir alan. Antolojide en çok İlhan Berk ve Melih Cevdet Anday çekmişti ilgimi. INALCO'da 1985'te Türkçe öğrenmeye başladım, Nedim Gürsel hocamdı. Sonra bir yıl İstanbul'da kaldım. Araştırma yaptım, yazarlarla tanıştım.
Türkçe öğrenmek çok zor muydu?
Evet, çok zordu. En büyük zorluğu her şeyin ters yönde işlemesi. Bir de ben konuşmakla kalmıyor; okuyor, araştırıyor, çeviri yapıyorum. Türkçe'de bir yabancı için en büyük problem dilin değişmesi. Konuşma dili ile yazı dilinin farklılaşması bir yana, yazı dili de dönemden döneme çok değişmiş, değişmeye de devam ediyor. Ahmet Hâşim okurken çok zorlanıyorum mesela. Bilmediğim çok kelime çıkıyor karşıma. Genç nesil de zorlanıyor olmalı. Artık kullanılmayan çok kelime var, dili çok değiştirmişsiniz. Benim için tam bir çetrefilli yol oldu. İngilizce ve Almancada bu kadar zorlanmamıştım.
Çeviri maceranız nasıl gelişti?
1989'da bir arkadaşımla (Ayşegül Yaraman) başladım çeviriye. Fransızca bir Türk öykü antolojisi hazırlayalım diyerek çıktık yola. 1991'de Publisud Yayınevi'nden çıktı antoloji. O zamanlar sadece Yaşar Kemal ve Nazım Hikmet biliniyordu. Diğer isimler ilk kez Fransız okurunun karşısına çıktı böylece. Sait Faik, Demir Özlü, Sevim Burak, Necati Cumalı, Fakir Baykurt, Selim İleri, Nedim Gürsel, Tomris Uyar gibi birçok yeni isim vardı antolojide. Sonra Nedim Gürsel ile çalışmaya başladım. Öykülerini ve iki romanını çevirdim. Publisud ve UNESCO tarafından yayınlanan Melih Cevdet Anday'ın şiirlerini, şiirlerin Türkçe orijinallerinin de yer aldığı "Offrandes" adlı derleme için çevirdim. Tahsin Yücel'in Komşular'ını, Enis Batur'un Sanezer Günlüğü'nü, kısacası 'Bunu Fransız okuruyla tanıştırmalı' dediğim eserleri çevirdim. Yayınlatma aşaması zor değil şimdi. Her yayınevi bir Türk yazar istiyor. Bir furya var. Belki furya biraz abartılı; ama ciddi bir istek var.
Sırada hangi yazarlar var?
İkinci Yeni şairlerini çok beğeniyorum. İlhan Berk'in Galile Denizi'nden 10 şiir çevirdim. Tam bir kitabını çevirmeyi düşünüyorum. Mektuplaşıyoruz, haberleşiyoruz. Hilmi Yavuz ve Beşir Ayvazoğlu da düşündüğüm isimler arasında.
Türk edebiyatının son yıllardaki seyrini nasıl buluyorsunuz?
Son beş altı yılda çok yol kat etti. Dünya edebiyatı içerisinde kendini kabul ettirmeye, adını duyurmaya başladı. Sadece Fransızcada değil; İngilizce, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, Sırpça, Boşnakça çeviriler başladı. Herkes yeni kuşak Türk yazarları çevirmek, okumak, tanımak, bilmek istiyor. Türkiye'nin olumsuz bir imajı da var; ama öte yandan çok olumlu, güçlü, dinamik, genç bir imajı da var. Edebiyat buna bir şeyler ekliyor, eklemeye devam edecek.
Jülide Karahan
24 Aralık 2005/Zaman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder