"Kimi başında taçla doğar, kimi elinde kılıçla... Ben kalemle doğmuşum." diyen yazar ve düşünür Cemil Meriç'in dostlarıyla okurları, önceki akşam onun 90. doğum yılını kutlamak üzere bir araya geldi.
Akşamın geç saatlerinde Atatürk Kültür Merkezi Küçük Salon'daki toplantının bir sebebi de Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'nün hazırladığı Cemil Meriç kitabının tanıtımıydı. 1955'te yazdığı Jurnal'de "Bu zavallı satırların hiçbir okuyucusu olmasa bile. Denize atılan bir şişe onlar. Belki dalgalar asırlarca sonra aşina bir ele tevdi edecek onları..." diyen Cemil Meriç haklı çıktı. Kitap, bu kıymetli şişeyi aşina ellere ulaştıracak dalgalardan biri.
12 Aralık 1916'da Hatay Reyhanlı'da doğan, 1955'te gözlerindeki miyobunun artması sonucu gün ışığına hasret kalan ve 13 Haziran 1987'de aramızdan ayrılan Meriç'in "Pandoranın kutusundaki tek tesellim" dediği kızı Ümit Meriç anlattı babasını önce. "Ömrü boyunca yalnız kalan bu insan, ölümünden sonra her geçen gün daha çok kişiye ulaşıyor, daha çok kalabalıklaşıyor babamın etrafı." diyen Ümit Meriç, bütün olup biteni "ama süzgeci"nden geçiren babası için "O, sahiden öldü mü?" diye sorduğunda, salondaki kalabalığın aklına Üstad'ın "Saçlarından yakalayamıyorsun zamanı. Yuvarlanırken tırnaklarını kağıda geçirmek istiyorsun; kağıda yani ebediyete. Zavallı çocuk bilmiyorsun ki ebediyet sümüklü böceğin izleri kadar aldatıcı." cümleleri düştü. Ümit Meriç sorusunun cevabını, "Hiç zannetmem. Bu gece burada. Daha önce buradaki insanların evlerindeydi. Yarın bu insanların evlerinde olacak. Bir abajurun altında, bir masa lambasının ışığında kendini okumaya devam edecek babam." sözleri, Üstad'ın zamanı saçlarından yakalamış olduğunu gösterdi. Ümit Meriç'ten sonra "Kitleleri hem kendine hayran bırakan, hem kızdıran Cemil Meriç irfanlıdır." diyerek İlber Ortaylı aldı sözü. "Dünyayı göremeyen, yerinden kıpırdayamayan, ama kütüphanesindeki kitapları ezbere bilen bu bilge kişiye beni yabancılaşmaktan kurtardığı için teşekkür ediyorum." diyen Ortaylı'yı Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Mustafa İsen'in konuşması takip etti. Nereden geldiği bilinmeyen kuşlara benzer kelimeler zaten salonu doldurmuştu, ama her zamanki gibi bulutlara güven olmadı ve Cemil Meriç Belgeseli'nin gösterilmesinin ardından başlayan sağanak, Ruhi Ayangil yönetimindeki Klasik Türk Müziği konseri boyunca devam etti.
Kültür Bakanlığı'ndan armağan kitap
Murat Yılmaz'ın yayına hazırladığı Cemil Meriç kitabında; Üstad'ın hayatı, ilk yazısı, fikirleri, lisanı, şiiri, sohbeti, eserleri ve kaynakçası dostlarının ve sevenlerinin kaleminden anlatılıyor. Mahmut Ali Meriç, Ümit Meriç ve Mehmet Can Doğan arşivlerinden alınan fotoğraflar ve Meriç'in kendi el yazısıyla tuttuğu notlarla zenginleşen anı kitap, onun ardından söylenen ve yazılan kısa metinlerle sona eriyor. Meriç'in 1928'de Hatay'da Yeni Gün Gazetesi'nde çıkan ilk yazısının yanı sıra yazarın kaleminden çıkmış mektuplara ve şiirlere de birer bölüm ayrılmış kitapta. Cemil Meriç bir taraftan "Şiir bir iman sanatıdır.", diğer taraftan "Şiir gerçeği çarpıtmadır." diyerek ikilemde kalsa da bir dönem şiir yazmaktan geri durmamış. Meriç'in eserlerinden sıkça alıntı yapan kitap, onun aklının Avrupa'da, gönlünün Asya'da olduğunu bir kez daha gösteriyor okurlarına. "Konya yolculuklarımda (1966-67) ilk defa başkası ile temas ettim. Başkası, yani kendi insanım. Kaderin karşıma çıkardığı genç üniversiteli 'sen bizden değilsin' dedi. Sen bizden değilsin. Evet, ben onlardan değilim. Ama onlar kimdi? Uçurumun kenarında uyanıyordum. Demek boşuna çile çekmiş, boşuna yorulmuştum. Bu hüküm hakikatin ta kendisiydi... Avrupa'yı tanımamak gaflet; Avrupa'yı tanıyan ülkesinden kopuyor. Bu lanet çemberinden nasıl kurtulacağız?" Onun "Mağaradakiler"de sorduğu bu sorunun cevabı bir yana... Pek çok farklı ismin tahlilini içeren kitapta, Murat Beyazyüz ve Erol Göka'nın Meriç'in "Kronoloji: Aptalların tarihi..." sözünü hatırlatarak ve sıkça özür dileyerek yazdıkları alışılmadık psikobiyografi dikkat çekiyor.
Jülide Karahan
12 Mart 2006/Zaman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder