30 Ekim 2011 Pazar

SANAT/HAYAT: Reklam ve temayüz alt metinli bienal gezileri

Daha önce hiçbir bienalde rehberlere bu kadar ihtiyaç duyulmamıştı. 30 kadar rehber, sayısız tur yaptırdı/yaptırıyor. 13 Kasım'a kadar... İnsan, anlamadığı şeyi sevemediğinden ve çağdaş sanatı bir şekilde ele güne karşı sevmesi gerektiğinden koşuyor rehbere. Bienalin sayısız sponsoru da; gazeteci, önemli müşteri, eş ve dost için bir sürü rehberli tur düzenliyor.

Rehberler, ellerinde el kitapları, 12. İstanbul Bienali'ndeki eserlerin alt metinlerini anlatıyor bir bir. Geçtiğimiz perşembe bir rehberli tura daha katıldık; 3. kez... Gezimizin merkezinde -bu defa- Henkel'in özel proje sponsorluğunu üstlendiği Kanadalı sanatçı Geoffrey Farmer'ın 'Solgun Ateş Özgürlük Makinesi (Arşiv), 2005-11' isimli çalışması. Eserin yer aldığı Antrepo 3'e bienalin iPad ve akıllı telefonla gezilebileceği bilgisiyle girip iki önemli bölüm İsimsiz (Tarih) ve İsimsiz (Ateşli Silahlara Ölüm)'ü bir çırpıda gezdik ve Farmer'ın solo sergisinin başına geldik. Rehberimiz anlatmaya başladı: "12. İstanbul Bienali'nde İstanbul'dan ilham alan oldukça az iş var ve bu onlardan biri. Çalışmalarına genellikle detaylı bir araştırma süreci sonrasında başlayan Farmer, İstanbul'da yaptığı geziden sonra kişisel ve toplumsal tarihe bakışını yansıtan bu eseri oluşturdu. Araştırma esnasında İstanbul'daki Beyazıt, İcadiye ve Galata yangın kulelerini ziyaret eden ve haklarında geniş bilgi toplayan sanatçı, Haydarpaşa Garı tarihinde yer alan 3 yangınla özellikle ilgilendi. Hatta Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Müdürlüğü'nden özel izin alarak yangınlara dair fotoğraflara baktı. Bir de sanatçının kaldığı otelde -tesadüfen- eski bir soba koleksiyonu vardı. Onlardan çok hoşlanan sanatçı, eski tip bir sobayı da yanında bir süpürge ile birlikte sergiye dahil etti."

Bir önceki rehberimiz aynı eser için aşağı yukarı şunları söylemişti: "Farmer, eserinde Marx'ın sandalye ve masaların sokaklarda dans etmesi üzerine yazdığı, eşyaların üretim süreçlerinde harcanan enerjiyi üzerlerinde taşıdıklarını anlatan yazısından ilham alıyor. 'Solgun Ateş Özgürlük Makinesi' ilk defa 2005'te yapılıyor aslında. Galeriye tıka basa doldurulan masa ve sandalyeler bir şöminede yavaş yavaş yakılıyor. Çıkan isten üretilen mürekkeple de bir not yazılıyor. Not, yakılan eski masaların birinden tesadüfen çıkmış. Aslında ilk başta burada da masa ve sandalyelerin yakılması planlanmıştı ama antrepo buna müsait olmadığı için iş değişime uğradı. Değişim, zaten sanatçının işlerinin ayrılmaz bir parçası."

Şömine ve devrim

Yeni rehberle eski rehberin anlattıkları birbirinden epey farklı olunca bienal el kitabına bir bakalım diyoruz. Evet: Solgun Ateş Özgürlük Makinesi ilk olarak 2005'te Toronto'daki Power Plant (Elektrik Santrali) adlı galeride sergilenmiş. Galerinin başlıca özelliklerinden biri kocaman bacasıymış. O sırada sanatçı 'şömine' ve 'devrim' sözcüklerini internet aramasında yanlışlıkla yan yana yazmış ve karşısına, Fransa'da Dominique Imbert tarafından tasarlanmış bir şömine çıkmış. Onu ısmarladığı sırada da elinde Vladimir Nabokov'un 'Solgun Ateş' kitabı varmış. Açıklamalarının bir yerinde yapıtın gelişim sürecinin yapıtın kendisi haline geldiğini söylüyor ve ekliyor sanatçı: "İzleyicinin oturacağı mobilyayı is oluşturmak için yaktık ve sonra o is, mürekkebe dönüştürüldü. Ardından mürekkep, basılı bir metin üretmekte kullanıldı; metin mobilyalardan birinin içinden çıkan bulunmuş bir nottan esinlenmişti. Bir ay boyunca yakacak kadar mobilya olması gerekiyordu; dolayısıyla tüm galeri ahşap mobilyayla doldu."

Gözümüzün önünde gazete ve dergi sayfalarından kesilmiş birtakım fotoğraflardan -bir fino köpek, bir anıt, bir lider, bir magazin figürü...- oluşan bir eser; elimizde Don Thompson'ın İletişim Yayınları'ndan çıkan 'Sanat Mezat' isimli kitabı. Bir sayfa açıyoruz -tesadüfen- : "... Christie's, Mayıs 2003'te Felix Gonzalez-Torres'in İsimsiz (Kısmet Kurabiyesi Köşesi) adlı eserini satışa çıkardı. Bu defaki, gene bir köşeye yığılmak üzere tasarlanmış olan ve değişken boyutlu sınırsız bir stok olarak betimlenen 10.000 kısmet kurabiyesinden oluşuyordu. ... Eser satılmadı ama 520.000 dolar gibi yüksek bir fiyatı gördü. ... Müzayede Evi, heykelin önemine ilişkin üç sütunluk tam sayfa açıklamasında, eserin meşruiyetini savunmak için, Nancy Spector'ın Guggenheim'ın hazırladığı bir Gonzalez-Torres kataloğunda yer alan şu sözlerine yer vermişti: 'Eserin yalın zarafeti insanı seyre, hatta hayale dalmaya davet ediyor. Kışkırtıcılığı, görünüşteki açık uçluluğunda, bir anlam kapanması iddiasını reddedişinde yatıyor.' İşte alıcının, ağızları bir karış açık kalan arkadaşlarının 'Şekere bu kadar para mı verdin?' diye sormalarını engelleyeceğini umduğu şey, bu hayale dalma ve kışkırtmadır." Neyse ki, artık bizim de "Koskoca bir hafta sonunu bienalde mi geçirdin?" diyeceklere verecek cevabımız var; hem de 3 tane birden. j.karahan@zaman.com.tr


JÜLİDE KARAHAN

ZAMAN PAZAR 30.10.11

Hiç yorum yok: