17 Mayıs 2012 Perşembe

Sanat ortamına içeriden darbe

Sanatçı Fatih Balcı'nın bu akşam Alanistanbul'da açılacak 'Sanat Haritası: sanatınnesnesisanatnesnesi' isimli sergisi, Türkiye çağdaş sanat ortamının tüm ilişki, öbekleşme, dağılma ve temaslarını ortaya çıkarıyor. Türkiye sanat ortamının eteğindeki taşları döküp 'sen ben bizim oğlan' ilişkilerini görünür kılmayı hedefleyen sergi, 9 Haziran'a kadar açık kalacak.
 
Aşağı yukarı 2 bin kişinin etrafında dönen Türkiye çağdaş sanatının aktörlerini 'Kim kiminle nerede ne yapıyor?' şeklinde izleyici karşısına çıkaran 'Sanat Haritası'; sergilemek, söyleşi vermek ve eser satmak gibi basamakların nasıl geçildiğini anlatan bir sergi. Sanat yapmak ile ürettiğini sergileyip satmak arasındaki farka ve kapıyı tutan bekçilere dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Fatih Balcı, "Marifet yapmak değil, yaptığını gösterebilmek." diyor ve ekliyor: "Sanat bir alan mücadelesi. Dolayısıyla bir alanı ele geçiren sanatçı görünür olur. Sanatçının kendini gösterebilmesi için birilerinin 'gel sergi aç' demesi lazım. 'Gel sergi aç' cümlesi etrafında İstanbul merkezli 50 kadar öbek mevcut. Eşikte kapıyı tutan birileri var ve onlar sanatsal içeriği gözetiyor, gözetmeyebiliyor da... Sonuçta çok fazla kötü çalışmayla da karşı karşıya kalabiliyoruz. Neyin sanat neyin sanat olmadığına bu öbekler yani sistem karar veriyor. Kendini gösteremeyen kimbilir ne sanatçılar var. İstanbul'da görünmeyenler zaten hepten yok. Bugün en gerçek sanat eseri sanatsal yapının ta kendisi. Sergi bu sistemin nasıl işlediğini, başka bir deyişle bu dev sanat eserini tartışmayı hedefliyor."
"Tüm bu öbekleri belirlerken, isimleri ilişkilendirirken neler gördünüz?" sorusuna, "Belli birkaç öbek var ve çok güçlüler. Türk çağdaş sanatını yönlendirip maniple edecek kadar... Geçmişte Beral Madra; şimdi Vasıf Kortun, Levent Çalıkoğlu ve Ali Akay gibi isimler bu öbeklerin merkezindeki birkaç isim. Öte yanda çok sistematik çalışmayan galeriler de var. Seyirleri ekonomik duruma göre inişli çıkışlı. Kimileri çok içe kapalı. Bunların kendi içinde bir sistem ve çevreleri var ve öyle kavrulup gidiyorlar. Güncel sanat değil de daha klasik formlar çerçevesinde elbette..."

"Amacım Türkiye'deki sanatçı yığılmalarını, öbekleşmelerini, dağılımlarını, temaslarını ve ilişkilerini açıkça göstermek." diyen Balcı'nın bu uğurda kullandığı görsel malzeme ise şeffaf pleksiglas. Mekânın duvarlarına yaslanan pleksiglaslar üzerinde 2 bin kadar aktörün isim ve iletişim biçimleri yazılıp çizilmiş. İsim ve çizgiler takip edildiğinde kurulan bağlantılar açıkça ortaya çıkıyor. Çalışmaya grafiksel içerikli bir de video eşlik ediyor. İlişkiler ağını saptarken sanatçı arkadaşlarının gözlemlerinden de yararlanan ama asıl ciddi bir internet ve arşiv taraması yapan Balcı, sonucun bilimsel olmadığına özellikle dikkat çekiyor: "Bu sanatsal bir çalışma. 'Ben burada değilim, sistemin bir parçası değilim' diyenler ya da 'hiç ilgim yok' diyenler çıkabilir. Hazırlıklıyım."

İlla yabancı okullarda mı okumalı?
 
Fikrî temelleri 2001'de atılan 'Sanat Haritası'nın ilk baştaki niyeti Türkiye ölçeğinde bir harita çıkarmaktır aslında. Balcı o dönem görev yaptığı Diyarbakır'da projesini küratör Ali Akay'a sunar. Akay ilgilenmez. 2006'da da ulusal bir gazeteye önerir. Yine kabul görmez. Bu sırada benzer çalışmalar görünür olur; örneğin Irwin Grubu'nun Aksanat'taki Doğu Avrupa ile eski sosyalist ülkelerdeki çağdaş sanat haritası ve tarihi üzerine yaptığı iş ve Burak Arıkan'ın Maçka Sanat'ta sergilediği koleksiyoncu-sanatçı ilişkilerini irdelediği çalışma... Balcı'nın yıllar sonra projesine dört elle sarılmasının nedeni biraz da bunlardır. Şu soruları açıkça sormak da ister Balcı: "Bir sanatçı olarak kendimizi kabul ettirmemiz için yurtdışından gelmemiz ya da yabancı okullarda okumamız mı gerekiyor? Sistem ne yaptığımızla değil de imajımızla mı ilgileniyor?"

Sanat nesnesi ve sanatın nesnesi ayrımı
 
Fatih Balcı, 2006 yılında, sanat dünyasındaki yüzeyselliğe ve çürümeye tepki göstermek için gerçekte olmayan Hacet isimli bir sergiyi varmış gibi göstererek yerli ve yabancı basına e-posta yoluyla duyurular yapmıştı. Medyanın sanat kabullerini sorgulayan o çalışma; önemsenen tek şeyin serginin kendisi değil, iletişim araçlarında dolaşıma girmesi olduğunu göstermişti. Hacet isimli sergi, sanat nesnesinin imajlar dünyası içinde nasıl yittiğinin bir araştırmasıydı. Bu defa ise araştırılan, kabul edilmiş anlamlarıyla sanat nesnesi ve sanatın nesnesi ayrımının nasıl olup da ortadan kalktığı. Hacet, sanat eserinin yokluğunda sanat üzerine konuşmanın nasıl mümkün olduğunu araştırdıysa 'Sanat Haritası' da bunu sağlayan yapının kendisinin sanat nesnesine dönüşmüşlüğünü sorguluyor.

JÜLİDE KARAHAN

ZAMAN KÜLTÜR / 17 MAYIS 2012

..

Hiç yorum yok: