Lefkoşa sokaklarının huzursuz sessizliği yollara düşen pabuçların topuk tıkırtılarıyla bozuldu. Kadın ayakkabıları önce birbirlerinin kapısını çaldı.
Kimileri eşikte lafa daldı, kimileri birer kahve içelim, fal kapatalım öyle çıkalım dedi, oyalandı. Birer ikişer toplandılar. Merdivenleri, sokakları, meydanları geçip, beraberce otobüs duraklarında bekleşip vardılar varacakları yere: Barut kokusu ve silah sesi duyulmayan bir dünyaya...
Ayakkabıları cesaretlendiren, seramik sanatçısı Ayhatun Ateşin oldu. Lefkoşa'nın bölünmüşlüğünden yola çıkarak meclisteki karar vericileri kadın pabucu ile özdeşleştiren Ateşin'in "Barışı Kadınlar Yapar: Sessiz Yürüyüş" isimli seramik eylemi, İlayda Sanat Galerisi'nde soluklanıyor bugünlerde. Farklı kimlik ve görüşleri ayakkabılara işleyen sanatçının dünya barışı için kadının üstlenmesi gereken misyonu vurgulamaktan öte bir isteği var: Ayakkabıların gönül birliğiyle çoğalması ve cesaretle, yılmadan, burkulmalara aldırmadan yola devam etmesi.
Kıbrıslı Türklerin hareketi
Her şey iyi, hoş, zarif de bu hikâye nasıl başladı? Şöyle: Mersin Üniversitesi, 2005'in mart ayında Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle bir sempozyum düzenler. Yirmi dört uluslararası kadın sanatçı buluşur. Güzel Sanatlar Müzesi'nin temeli de atılacaktır bu vesileyle. Savaşa karşı kadın sanatçıların diyecekleri, "Barışı kadınlar yapar" cümlesiyle özetlenir. Ayhatun Ateşin de 'Böylesi bir dünyada benim rolüm ne olmalı?' diye sorar ve cevabı 'savaş, barış, ayakkabı ve kadın' kelimelerinde bulur. Bulduklarından aldığı güçle Lefkoşa'nın bölünmüşlüğünü anlatan bir labirent harita tasarlar. "Labirentin çıkmaz sokakları savaşın çıkmazını, soğukluğunu ve acımasızlığını yansıtıyor." diyen sanatçı, önce Girne kapısını çıkış yapar. Gönül birliği eden ayakkabılar, ambargoları aşarak labirentten kurtulur ve barışa çıkar. Özgürlüğe kavuşan ilk pabuçların renginin neden kırmızı olduğunu "Seramikte kırmızı uran oksitten meydana gelir ve zehir ihtiva ettiği için kullanmak cesaret gerektirir." şeklinde açıklayan Ateşin, barışa çıkan ayakkabılardan birinin burnuna bir de kuş kondurduğunu çıtlatıyor. Bu kuş uçuyor, denizleri/ambargoları aşıyor ve dünyaya ulaşıyor. Pek bir ütopik gelmesin, zira gerçekten de ayakkabıların Mersin'de başlayan serüvenü İzmir, Lefkoşa, Londra ve İstanbul'da soluklandıktan sonra rota değiştirerek Kıbrıslı Türklerin hareketine dönüşmüş.
1961 Lefkoşa doğumlu sanatçının yürüdüğü yola gelirsek; kalabalık bir ailenin son ferdi, kendi deyimiyle tekne kazıntısı olarak başlamış onun hayatı. Çocukluğunda popüler olan "Her Şey Bitmiştir Artık" şarkısına inat, her bitişi yeni bir başlangıç sayan Ateşin, çok fazla etkinliğe imza atmış. Öyle ki, ninesinin "İğnenin deliğinden ipliği geçiren biri olsa, ben kocamın sökük donunu dikemez miyim?" sözlerini kulağına küpe edip dikiş kursuna bile gitmiş. Seramiğe merak saldığında ise kendini ateşten bir tutkunun yolunda buluvermiş.
Lefkoşa haritasının üzerine yerleştirilen seramik kadın ayakkabılarının galerinin duvarlarına yansıtılan bir animasyonla desteklendiği sergi, fotoğraf sanatından da nasibini almış ve Lefkoşa'nın tarihi mekânlarını İstanbul'a taşımış. Elden bırakmadan bir solukta okunuverecek kitap tadındaki "Sessiz Yürüyüş", kasım sonuna dek İlayda Sanat Galerisi'nde.
'Duyarlı ve cesur adımlar gerek'
"Yaşanmışlıkların hüzünlerini, acılarını, kayıplarını dile getirmekten hoşlanmıyorum. Ama geçmişi film karesi gibi kesip atamıyorum da. Geçmiş yansıyor çalışmalarıma. Kıbrıs için barış, ambargoların kalkması, Filistin için duvarların yıkılması... Ama aslında her şey insanca ve özgürce yaşayabilmek için. Sanatçının estetik kaygıları var tabii ki. Kil bir araç sadece. Ben umutlarımı sanatçı duyarlılığıyla öne çıkarıyorum. Barış için birlikte yürüyelim diyorum. Sessizce kapıları açalım istiyorum. Kadının mecliste olması ütopik gelebilir belki, ama feminist bir söylem olarak algılanmamalı bu. Daha naif, daha duyarlı ve daha cesur adımlar gerekli.”
Jülide Karahan
15 Kasım 2006/Zaman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder