Gözü hep saatte. Vakit ikindiye dönünce duramıyor yerinde. Kendini, durgun bir suya benzettiği evden dışarı atmak istiyor bir an önce. Takım elbisesini giyip, kravat ve fötr şapkasını takarak başlıyor mesaiye.
73 yaşındaki Erol Ertemsir'in işi, sanat etkinliklerinin takibi. Kar kış, yağmur çamur demeden düşüyor yola. Yılda 300 konser, 100 film, 50 tiyatro, 20 opera izleyip 1.000'e yakın sergi geziyor. Gece yarısına dek süren gezmelerinden eşi şikâyetçi olsa da, "Ne yapayım; iki gün üst üste konsere gitmesem kendimi sudan çıkmış balık gibi hissediyorum." diyor.
Ertemsir, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu bir banka emeklisi. Emekli olduğu 1994 yılından beri de sıkı bir sanat takipçisi. Onunla buluşmak, bir bankanın genel müdürüyle görüşmekten daha zor. Her telefonda küçük, bordo kaplı bir defter giriyor araya. "Yarın olmaz, Tiyatro Boyalı Kuş'un 'Çernobil'den Sesler' oyununa gideceğim. Sonraki gün İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın kapanış konseri var. Pazar mümkün değil, Aya İrini'de Suat Arıkan'ın 25. yıl gala konseri..." Konuşmalar böyle uzayıp giderken evin su tesisatında çıkan bir sorun yetişiyor imdada. Birilerinin ustanın başında durması gerekiyor ne de olsa. O kişi de evin tüm işlerine koşan 34 yıllık eşi Gönül Hanım olmayacak bu defa.
Bir haftanın sonunda Cihangir Susam Sokak'taki evinde buluşuyoruz Erol Bey'le. Merak ettiğimiz, 73 yaşındaki bir 'dede'nin nasıl olup da bunca sanat etkinliğini dur durak bilmeden izlediği... Bu, ilk ve son 'dede' hitabı, zira Erol Bey henüz torun sahibi olmadığı gibi, hiç de yaşlı hissetmiyor kendini. Sanat sevgisinin onun ağzından açıklamasına gelince: "Yaşam tarzım bu benim. Öğrenciliğimden beri böyleyim. Gerçi emeklilikten sonra daha çok vakit ayırır oldum ya... Ne bileyim, bir gün konsere gitmesem nefessiz kalıyorum işte."
Erol Bey'in klasik müzikle başlayarak dallanıp budaklanan sanat sevdasının diplerinde Freud'vari gizler yok. Klasik müzik tutkusu çocuklukta, taa ilkokul çağında başlamış; ama sanatın çok önemsendiği bir aristokrat evi değilmiş büyüdüğü. Babasının kemanı, annesinin udu arada sırada tıngırdasa da onun müzikle hemdemliği radyo sayesinde. Üniversite yıllarındaki sanat takibi, işe başlayıp eli para tutunca ilerleyerek bugünlere gelmiş. "Banka beni bir haftalığına İzmir'e ya da Ankara'ya gönderirdi. Gider gitmez o akşamki programımı yapardım önce. İş arkadaşlarım çok şaşırırdı." diyen Ertemsir, hangi ülkeye, hangi şehre giderse gitsin sanat etkinliklerini araştırıyor ilkin. Çoğu seyahatini de konser ve opera izlemek için yapıyor artık. Antalya Aspendos bir tarafa, Milano La Scala, Viyana Devlet, Prag Devlet Operası ve Amsterdam Kraliyet Orkestrası'nı görmek de nasip olmuş ona.
Günde 5 konsere gittiği oluyor
"Peki ya masraflar?" dediğimizde "Gülü seven dikenine katlanır." diye paylıyor bizi: "Sergiler ücretsiz, tiyatro ve sinema pahalı değil. AKM ve CRR'deki konserler de ucuz. Ayda 200 YTL yetiyor da artıyor bile." Bu yılki müzik festivalinde kendine 20, eşine de 6 bilet alarak yaklaşık bin YTL harcamış Erol Bey; ama İKSV Lale üyesi olduğundan epey ucuza getirmiş sayıyor o kendini.
Bir eve ilk misafir olunduğunda eski fotoğraflara bakmak âdettendir. Geleneği bozmadık. Düğün, nişan ve hatta sünnet fotoğrafları beklerken, gelmiş geçmiş pek çok opera sanatçısı, piyanist ve orkestra şefinin imzalı fotoğraflarıyla karşılaşıp şaşırdık. Arturo Toscanini'den Giovanni Martinelli'ye, Herbert Von Karajan'dan Leyla Gencer'e iki koca albüm dolusu imzalı fotoğraf, her biri 'Erol Ertemsir' adına üstelik.
Tatillerini sanat bakımından ölü sayılan ağustos ayına denk getirmeye çalışan Ertemsir'in her yıl 15-20 gün süren molalarını saymazsak konsersiz günü yok. Kimi zaman günde 5 konsere gittiği bile oluyor. Sabah 11.00, öğleden sonra 14.00, akşamüzeri 17.00 ve 19.00, akşam 21.00... Böyle zamanlarda bir konserden çıkıp diğerine koşuyor; aç, susuz. Gerçi bedeni alışkın bu duruma. Kahvaltıdan sonraki tek öğünü, gece yarısı eve döndüğünde plak ve CD'leri eşliğinde yediği akşam yemeği. Eşiyle de konserde, Devlet Senfoni Orkestrası konserinde tanışmış. "Hanım da meraklıdır; ama bana ayak uyduramıyor. Evin sorumlulukları var tabii." diyen Ertemsir, şikâyetleri şikâyet etmekten de durmuyor geri: "Eşim bir yandan, kızım bir yandan her gün söyleniyor. Yok evi otel olarak kullanıyormuşum da, yok evin her tarafı katalog olmuş da..." 'Hanım kaprisleri'ni ve yüksek tansiyonu saymazsak Erol Bey'in tek derdi AKM'nin geleceği. Çok daha güzeli elbette tercihi; ama yeni bir bina yapılmasının 8-10 sene sürmesinden korkuyor ve yetkililere sesleniyor: "İstanbul bu kadar sene operasız mı kalacak? Ne yapacağız biz?"
Jülide Karahan
18 Haziran 2007/Zaman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder