İşe geç kalmıştı Elif. Aceleyle çıktı evden. Sokağa adımını atar atmaz fark etti adresinin değiştiğini. Bildi bileli 40 olan kapı numarası bir gecede 26 olmuştu.
Tabelaların değiştiğine dair söylentiler nicedir çalınıyordu kulağına, hatta bir iki köşe başında rastlamıştı da yeni uygulamaya. Ama kendi sokağında, kendi kapısında bambaşka bir nesneyle karşılaşmak şaşırtmıştı yine de onu. Değişikliği eşe, dosta ve evrak gönderecek resmi kurumlara anlatmak bir yana sıkça muhatap olduğu sucuya 40 mı, 26 mı diyecekti şimdi.
Eve dönüşte de bırakmadı bu sürprizler Elif'in peşini. Tasarım ve renk bir yana, başkalaşan kimi sokak adları sinmedi hiç içine. Bir insanın halet-i ruhiyesi nasıl etkileniyorsa kendi isminden, kent de, sokak da alıyordu bundan nasibini. Pürtelaş ve Sormagir Sokağı'nın isimlerini kim, hangi akla hizmetle değiştirmişti? Elif, isminin tanıdık, bildik, alışıldık manalarından hareketle alışmıştı semtinin neşeli sokak adlarına.
Beyoğlu'nda değişimin tartışmaları yaşanadursun oldukça uzak bir İstanbul ilçesi olan Pendik, coşkuyla karşıladı olanı biteni. Neredeyse 10 yıldır İstanbul'da yaşayan Ali, ne zaman adresini söylese şehrin dışında yaşadığı muamelesiyle karşılaşıyordu. O da bir sabah kalktı ki ne görsün, Beyoğlu'ndaki tabelaların aynısı kendi sokağında ve kendi kapısının üzerinde. Sevindi, daha bir ait hissetti kendini kente. Has İstanbullu olmuştu bir gecede. "Ben bu şehrin bir parçasıyım." dedi kendi kendine.
Bütün bu olumlu-olumsuz hislerin, mutlu-mutsuz tepkilerin sorumlusu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Bülent Erkmen ve Aykut Köksal'a iki yıl önce yaptığı bir teklifti: "İstanbul için tabela tasarlar mısınız?" İki yıllık emek, toplantı ve tartışmanın sonucunda hazırlanan tabelalar; ilçelerden mahallelere, sokaklardan kapı girişlerine yayılıyor şimdilerde. Dost meclislerindeki 'neler oluyor bu kentte?' sorusundan yola çıkan övgülü-yergili sohbetler sayesinde ev içlerine de girdiler hatta.
Tasarım suçsuz
Beyoğlu'ndaki Garanti Galeri, 'neler oluyor bu kentte?' sorusunun cevaplarını ayrıntılarıyla anlatan bir sergi açtı: 'İstanbul'u Tabeladan Okumak'. Sergiyi gezenler dost meclislerinde yapılan tartışmalarda bir adım öne geçeceğe benziyor. Sadece tasarım farkıyla yalnız; zira "Biz sadece tabelaları tasarladık. Uygulamayla ilgimiz yok. Antetli kâğıdı tasarlayan grafikçi gibiyiz yani. Matbaanın yaptığı hatalardan sorumlu değiliz." diyor serginin tasarımcılarından Aykut Köksal.
21 Temmuz'a kadar görülebilecek sergide tabelaların yazı karakterinden rengine, ebatlarından uygulamalı fotoğraflarına pek çok ayrıntılı bilgi yer alıyor. Sokaklarda hayat bulan tasarım, kente bütüncül bir algı getireceğe benziyor. Aykut Köksal'a göre çiçeği burnunda tabelalar, zamanla İstanbul'un kimlik figürü haline gelerek benimsenecek. Hatta Londra ve Paris'te olduğu gibi birer tasarım nesnesi gibi ticari dolaşıma girecek. Eski tabelaların İstanbulluluk hissi vermediğinden dem vuran Köksal, yenilerin kentle kurulan aidiyet ilişkisini güçlendireceği görüşünde.
Sergiyi gezerken bir sürü 'neden'li soru geliyor akla. Neden ana renk kırmızı mesela? Eski İstanbul otobüsleri ve tramvayla geçmişe dönük bir ilinti yakalanabilsin diye... Neden ilçe isimlerinin yazdığı şeritlerde sarı renk yok? Galatasaray düşmanları tabelaları sökmesin diye... Sizin de aklınızda bu ve buna benzer sorular varsa ve bir müddettir başınız yukarıda geziyor, neler olduğunu anlamaya çalışıyorsanız, 21 Temmuz'a kadar sergiye uğrayabilirsiniz. Adres bulma konusunda zorlanabilirsiniz ama. Çünkü Garanti Galeri, Beyoğlu'na bakan geniş camına alışılageldiği üzere sergiyi çağrıştıran herhangi bir tabela asmamış bu defa.
Şehrin geçmişi sokak adlarında gizli
Mahalle ve sokak adları ile onların yazılı olduğu tabelalar şehirlerin kimlik kayıtlarıdır adeta. Pürtelaş, Sormagir, Yeşiltulumba, Horhorçeşme, Çıksalın, Ördekkasap, Sankiyedim, Asmalımescit, Katibim, Fetva Yokuşu gibi isimler İstanbul'un asırların içinden süzülüp gelen folkorunu, yaşanmışlıklarını günümüze taşır. Örneğin Katibim Sokağı, ünlü Üsküdar türküsüne konu olan Katibim Aziz Efendi'nin eskiden orada olan evinden alır adını. Fetva Yokuşu, eskinin Şeyhülislamlık dairesine, şimdinin İstanbul Müftülüğü'ne çıkar. Sormagir ise rivayetlere göre zamanında burada bulunan bir tekke dolayısıyla bu ismi almış. İstanbul'un tabelaları değişirken bu görmüş geçirmiş isimlerden bazıları da değişti. Sormagir, Başkurt oldu sözgelimi. Bir de yazanlar anlamını bilmediği için 'doğrusu budur herhalde' diye tashih edilenler var; konsolos anlamındaki 'Şehbender' sokağının, ne idüğü belirsiz 'Şeyh Bender'e dönmesi gibi. Keşke atasözlerimiz arasında 'Bu kadar kusur kadı kızında da olur' sözü bulunmasa.
Jülide Karahan
28 Haziran 2007/Zaman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder