Sanatçı Hüseyin Alptekin’in ‘Don’t Complain/Şikâyet Etme’ isimli yerleştirmesi Venedik’e demirleyeli bir hafta oldu. ‘Şikâyet etme’ adlı çalışma ‘şükret’ gizli yüklemini içeriyor felsefî olarak. Gerisini Alptekin’in ağzından dinlemeli.
Ayrılıklar ve birleşmeler şehri Venedik. 170 kanalla birbirinden ayrılıp, 400 köprüyle yeniden birleşiyor. Tüm yollar en sonunda San Marco’ya çıksa da yer arayıp iz sürmek hiç kolay değil. Harita ve içgüdülerin fayda etmemesi bir tarafa, adres sorma tamamen umutsuz bir vaka. Zira turistlerden bunalmış Venedik halkı hiç sıcak davranmıyor bu konuda insana. Küçücük bir kararsızlıkla geçilen yanlış bir köprü ve kaçınılmaz son: Kayboldunuz.
Geçen hafta başlayan 52. Uluslararası Venedik Bienali’ndeki Türkiye Pavyonu kararsızlıkların, tesadüflerin ve feragatlerin çok uzağında bu defa. Bienalin ana mekânlarından Arsenale’de çünkü. Tüm yolların San Marco’ya çıkması gibi gürültüsüz, patırtısız ve üstelik haritasız, karşınızda.
“Kaderin bir oyunu bu…” diyor Türkiye’yi temsil eden sanatçı Hüseyin Alptekin. İki yıl önce San Marco atlarının kopyalarını Türkiye’de sergilemek isteyen sanatçı, aylarca uğraşıp muradına ermişti. Geçmişte İstanbul’dan kaçırılarak Venedik’e götürülen bu atlar, 9. İstanbul Bienali süresince Platform Garanti Güncel Sanat Merkezi’nde kaldı. Buraya kadar tevafuki bir durum yok. Şimdi geliyor… Birincisi, pek çok badire atlatan bu dört at heykeli iki dünya savaşı sırasında ve arasında 50 yıl kadar Türkiye Pavyonu’nun yerleştiği Arsenale’de saklanmış. İkincisi, Türkiye Pavyonu’nun küratörü Vasıf Kortun, Platform Garanti Güncel Sanat Merkezi’nin yöneticisi. Bu iki tesadüf bir tevafuk etse gerek… “Atların kopyalarını geçici bir süre de olsa evlerine, İstanbul’a getirdim ya, bunun mükâfatıdır belki tüm bu olanlar.” diyen Alptekin, zamanında ettiği tüm şikâyetleri de geri alıyor. Şikâyetlerini geri almakla kalmayarak çalışmasının ismi bahanesiyle herkese sesleniyor üstelik: “Don’t Complain /Şikâyet Etme”.
Fiziksel biçimine ışıklı bir pano vasıtasıyla kavuşan başlığın duygusal biçimine gelirsek… Şimdi hazırlıklı olmak lazım, zira felsefe öğrenimi görmüş sanatçı, türlü felsefi söylemlere başlayabilir. Ama çekingenliği sezmiş olacak ki, “Elde ne varsa onunla iş görmek, durum ne olursa olsun, şikâyet etmeden üretmek.” demekle yetiniyor. Yalnız herkeslerden önce, özellikle iki kişiye adıyor bu lafı. Küratörü Vasıf Kortun ve eşi Camila’ya.
‘Komşu sergiden adaptör çaldık’
Gönüllü bir sürgün hayatı süren Alptekin, farklılıklardan ve meşhur ‘öteki’ söyleminden uzun zaman önce bıkmış ve aynılıkların peşine düşmüş. Oysa bizim yeni, farklı ve önemli bilgilere ihtiyacımız var. Ahşap kulübelerin mekâna nasıl yerleştiğinden, yaşanan aksaklıklardan bahsedilebilir mesela, eğer atların iltiması devam etmiyorsa…
Evet, asıl hikâye burda. Beyaz beyaz odaları aşıp Türkiye Pavyonu’na geldiklerinde içinde Don’t Complain harflerinin bulunduğu sandık karşılamış onları. Ekip, ışıklı panonun çalışıp çalışmadığını kontrol edebilmek için sabırsızlanadursun elektrikçilerin priz adaptörü getirmesi geciktikçe gecikmiş. Bir saat, iki saat, üç saat… Nafile bir bekleyiş. İlk itiraf: “En sonunda komşu sergiden adaptör çaldık.” Harflerden birindeki problemle yüzleşmişlerse de yılmamışlar. Hırsızlık yapmanın cezası olarak değerlendirmişler bunu. Her şey bittikten sonra sallana sallana gelmiş elektrikçiler. Ekip onlarla ilgilenmemiş bile, çünkü daha büyük bir sorun çıkmış o sırada: Venedik’te fırtına. Biri geç kalır öteki erken gelir ya hep, kulübelerin yapımında kullanılacak 30 ton ahşap kapıya dayanmış. Yukarıya astıkları yazıya (Şikâyet etme) bakarak yutkunmuşlar. Naylonlar, kum torbaları falan. Tam bir Thomas Mann/Venedik’te Ölüm hadisesi.
Jülide Karahan
17 Haziran 2007/Zaman Pazar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder