Bienal deyince akla gelen tek şehir İstanbul değil. Sinop, Mardin ve Çanakkale’den bienal haberleriyle birlikte çağdaş sanatın ayak sesleri yükseliyor.
Yüksek duvarların küçücük kapıları var. O kapıların arkalarındaysa geniş avlular… Oraya buraya asılmış ‘Sinopale’ afişleri ve o afişlerin işaret ettiklerini görmek için, bilhassa öğleden sonraları, toplanan kalabalık olmasa kendinizi Paul Auster’in ‘Son Şeyler Ülkesi’nde hissetmeniz işten değil. Ama varlar ve varlıklarını Sinop’un bu yıl üçüncüsü düzenlenen bienali Sinopale’ye borçlular.
Bienalin ana mekânı tarihi Sinop Cezaevi. Efsanelerdeki karanlık zindanların Türkiye tarihindeki temsilcisi olan cezaevini Sabahattin Ali, Refik Halit Karay ve Zekeriya Sertel’den epey dinledik. Dinlerken de bu karanlık binanın; resim, film, video, heykel ve hatta performanslara ev sahipliği yapacağını hayalimize, haliyle, getiremedik.
Konu, hayale bile gelmeyen şeylerin hayata karışması olduğunda her zaman bir hayalperest çıkar karşımıza. Bu defa o, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Grafik Bölüm Başkanı Prof. Melih Görgün. Her şey Sinop'ta doğup büyüyen Görgün’ün memleketinde ‘bir şey’ yapmaya karar vermesiyle başladı. Kararın sonuçları üçüncü kez karşımızda.
‘GİZLİ ANILAR, KAYIP İZLER’
Bir önceki bienali 'Şeylerin Yeni Düzeni' ismiyle Fransız filozof Michel Foucault'tan ödünç alan Sinopale, bu yıl sırtını Italo Calvino'nun ‘Görünmez Kentler’ine yaslıyor. Bienalin kavramsal çerçevesi, ‘bir kentte görünen ve görünmeyenlerin ele alınarak kent belleğinin algılanmasını ve bu yaşama alanına ait bilginin doğru saptanarak gelecek yıllara kalmasını sağlamak’ olarak belirlenmiş.
Kısacası Sinopale, kentteki gizli anılar ve kayıp izlerin peşinde. Daha anlaşılır şekliyle ve Calvino Usta’nın izniyle: “Merdiven yollarının kaç basamaktan oluştuğundan, kemer kavislerinin açı derinliğinden, çatıların hangi kurşun levhalarla kaplandığından söz edebilirim sana… Ama şimdiden biliyorum, hiçbir şey söylememiş olacağım sonunda. Zira bir kenti kent yapan şey bunlar değil, kapladığı alanın ölçüleri ile geçmişinde olup bitenler arasındaki ilişkidir.”
ANADOLU BİENALLERİ
Kapladığı alanın ölçüleriyle geçmişinde olup bitenler arasındaki ilişkiyi şimdiki zamanda ve sanat yardımıyla kuran tek kent Sinop değil. Anadolu kentlerinin güçlü hafızası, kozasından çıkan çağdaş sanatla daha sık bir araya geliyor artık.
İstanbul, Ankara ve İzmir üçgeninden başlayarak halka halka çoğalan çağdaş sanatın bienal çapında ses verdiği kentlerden biri Çanakkale. Bienal, kentte uzun yıllardır düzenlenen ‘Uluslararası Troia Festivali’ kapsamında gerçekleşen ‘Geçmiş Zaman Düşleri’ ve ‘Sınır Çizgisi’ adlı sergilerden feyiz alarak hayata karıştı.
Çağdaş sanatın ‘göz diktiği’ kentlerden biri de Mardin. Geçtiğimiz aylarda ‘AbbaraKadabra’ üst başlığıyla ilki gerçekleşen Mardin Bienali sayesinde İstanbul sanat ortamı Mardin’le koparılamaz bağlar kurdu. Darısı keskin hafızalı tüm Anadolu kentlerinin başına…
JÜLİDE KARAHAN
İNFOMAG / EYLÜL 2010
......
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder