2005 yılından bu yana Vehbi Koç Vakfı’nda kültür - sanat danışmanlığı yapan Melih Fereli, çağdaş sanata dair bildiklerini anlattı.
Vehbi Koç Vakfı’yla işbirliğiniz nasıl başladı?
İşbirliğimiz 2005’te Ömer Koç’un teklifiyle başladı. Ömer Bey 10 yıldır çağdaş sanatla ilgileniyor ve koleksiyon yapıyor. Tutkulu bir koleksiyoner. İlgisi sadece çağdaş sanatla sınırlı değil. Kitaplar, tarihi fotoğraflar, İstanbul ve Osmanlı üzerine koleksiyonları var. Ayrıca çok zengin bir İznik koleksiyonu söz konusu. Ömer Bey bir kulvarın koleksiyoneri değil, çağdaş sanatla da ilgili. Vehbi Koç Vakfı ve Koç Topluluğu çağdaş sanatla ilgili değildi. Ben onlara kısa bir stratejik plan hazırladım. İki alan önerdim. Birincisi çağdaş sanat, ikincisi Türk Film Enstitüsü kurmak. Birinciyi hayata geçirdik, günün birinde belki ikinciyi de geçiririz.
Planınızdaki Türk Film Enstitüsü nasıl bir yapı?
Türk film endüstrisinin doğru ürünler üretebilmesini sağlamak için destek verecek bir yapı. Bizim film piyasamızda senarist, yapımcı ve yönetmen aynı insan olmak zorunda kaldı uzun yıllar. Kurumsallaşmış bir yapı ya da bir yapımcı şirket yok. Nuri Bilge Ceylan, Semih Kaplanoğlu gibi isimler filmlerini hep kendi imkânlarıyla yapıyor. Geçmişte de böyleydi. Barış Pirhasan, Ömer Kavur… Bu insanlar canlarını dişlerine katarak, her türlü varlıklarını satarak filmlerini yapıyorlar. Bunu kurumsal olarak destekleyen bir yapıya ihtiyaç var. Bu yapı sadece para vermekle kalmayacak; senarist ve yönetmen yetiştirecek; yayıncılık ve tanıtım faaliyetlerini yürütecek. Bundan 30 sene önce Danimarka sinemasından söz etmek zordu. Ne zaman ki Danimarka Film Enstitüsü kuruldu, Danimarka sineması varlık gösterdi.
Film Enstitüsü fikrinin hayata geçme olasılığı var mı? Koç Topluluğu’nun desteklediği bir konu mu bu?
Bu tabii ki Koç Topluluğu’na çok yakışır. Ama Koç Topluluğu da bir anda dört beş projeye birden giremez. Bir gün şartlar uygun olursa bu alana da kayabiliriz. Şimdilik öncelikli olan çağdaş sanat.
Çağdaş sanat alanında Türkiye’deki eksikler neler?
Türkiye’de çağdaş sanatın yerleşebilmesi için galerilerin daha ciddi çalışmaları lazım. Avrupa ve dünya ölçeğinde sergiler üreten çağdaş müze örneklerimiz var. Sabancı ve İstanbul Modern bunlardan ikisi. İzleyiciyi kucaklayan, asık suratlı olmayan iki kurum. Ancak bunlar çağdaş sanatı tam olarak yansıtmıyorlar. Türk çağdaş sanatının kronolojisini tam olarak anlatan bir yapı yok hâlâ Türkiye’de.
Bu anlamda Vehbi Koç Vakfı’nın çağdaş sanat alanı Arter’in hedefi ne?
Arter, Türk çağdaş sanatının temel eserlerini izleyiciyle buluşturmayı hedefliyor. Asıl niyetimiz 1960’lardan bugüne çağdaş sanatın evrimini anlatan bir müze kurmak. Bu arada kurumsal bir koleksiyon oluşturmaya çok önem veriyoruz, alımlarımız sürüyor.
Sanatçıları nasıl seçiyorsunuz?
Çok geziyoruz, bilen kişilere danışıyoruz. İsimden çok eserin bize ifade ettiği estetik değer önemli. Koleksiyon içinde bir armoni olmalı. Ben küratör değilim ama bir sanat eserinin koleksiyonumuzdaki diğer eserlerle diyalog içinde olup olmayacağına dair tecrübeliyim. Bu konuda Ömer Koç’un da tecrübesi var. Ona iş adamı gözüyle bakmıyorum bu arada. Esas amacımız Ömer Bey’in şahsi koleksiyonu dışındaki eserlerle bir müze oluşturmak. Bittiğinde son derece eğitici bir müze olacak bu.
Küçük de olsa kişisel bir koleksiyonunuz var mı?
Aldığım küçük küçük eserler var. Türkiye’de koleksiyonerler arasında yer almamı sağlamayan ama hatırası olan şeyler... Elimde iki Pınar Yolaçan fotoğrafı var. Bir Sarkis var. Kendisi hediye etti, yoksa nasıl alacağım? Bir de babamın almış olduğu birkaç eser var. Ben zengin bir insan değilim. Memurluk yapmış biriyim. Almak istediğim çok şey var. Alabilsem çok şey alırım...
Özellikle ilgilendiğiniz bir coğrafya ya da tür var mı?
Ben şimdilerde Güneydoğu Asya sanatıyla epey ilgiliyim. Myanmar, Vietnam, Endonezya, Tayland...
Koleksiyon yapmak isteyenlere neler tavsiye edersiniz?
Sanatçı ismi vermek istemem ama tavsiyem şu: Bir kere bizleri takip edin. Zaten iki kaşımızın arasında yazıyor olacak. Yaptığımız sergilere bakın. Genç galericileri takip edin. Orada pırıltılar göreceksiniz. Daha çok gençlere yönelin. Tecrübeleri eksik ama enteresan işler yapıyorlar. Farklı ve genç bir dilleri var. Ben de onları takip edip anlamaya, öğrenmeye çalışıyorum. ‘Ben oldum’ diye bir şey söz konusu değil.
Sergileri düzenli takip edebiliyor musunuz?
Ben zaman fakiri bir insanım. Yine de 10 dakika bile olsa uğruyorum. Yurt dışında çok geziyorum. İnsanın gözünü eğitmesi çok önemli. Sadece sergiler değil; filmler de önemli. Avatar’ı oğlumun ısrarıyla seyrettim. Dünyanın başka bir kulvara doğru gittiğini gördüm.
Nasıl bir kulvara doğru?
Disiplinlerarası çizgiler kayboluyor. Bütün disiplinler tek dilden konuşmaya başladı. Bugünün dünyasında herkes birbirinden besleniyor. Çok şanslıyız. Bundan sonra teknolojinin de aynı iç içeliğin etmenlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Sadece görsellikle karşı karşıya olduğumuzu zannetmeyelim. Sanat bizim her duyumuza, aklımıza, hatta aklımızın ermediği pek çok şeye hitap eder hale geldi.
JÜLİDE KARAHAN
SKYLIFE BUSINESS /EYLÜL 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder