'Simyacı'yla tanıdığımız Paulo Coelho geçtiğimiz hafta İstanbul'daydı. Yazarın son kitabı 'Elif'in Türkçe çevirisi, Coelho'nun şehirde olduğu tarihe yetişince küçük bir basın toplantısı kaçınılmaz oldu. Toplantının en parlak yıldızı, kapağı kırmızıyla nar çiçeği arasında kararsız kalan 'Elif'ti. Şunları baştan söylemeli: Bu 'Elif', bizim bildiğimiz isim değil. Kitap Türkiye'yle ya da Türklerle ilgili hiç değil. Rusya'da yaşayan bir Türk kızı var ve adı Hilal. Bu kadar.
'Elif'in kahramanı bizzat Paulo Coelho. Sürekli tekrarlanan şey: "Sadece sonsuz bir şimdi var. Geçmiş ve gelecek dâhil tüm zamanlar şimdinin içinde..." Bir de kitap tamamen gerçek bir hikâye üzerine. Küçük toplantının ikinci yıldızı ise Serdar Özkan'ın Coelho'ya yazdığı mektup. Son kitabı 'Hayatın Işıkları Yanınca'yı ve mektubu bizzat Özkan anlattı.
Paulo Coelho ile tanışıyor musunuz?
2008'de Frankfurt Kitap Fuarı'nda tanışmıştık.
Mektubu ona ne zaman verdiniz?
Geçtiğimiz cuma akşamı.
Otelde mi?
Evet, elden paylaştım.
Çok etkilenmiş, 5 kere anlattı; bir sürü alıntı da yaptı...
Dostları için verdiği yemekte de okudu.
Uzun bir mektup mu bu?
2 sayfa.
Nedir ana fikri?
Bir palmiye ağacı ancak sıcakta meyve verir. Hakikat de öyledir; kalp sıcakken gelir. Zihinse soğuktur. Bu yüzden düşünsel anlamda Allah'ı tanımak bir noktada tıkanır. Meyveleri toplamak yani hakikati anlamak kalbin sıcaklığıyla mümkündür. Bunda hikâyelerin payı büyüktür. Felsefi kitaplar zihne hitap eder. Hikâyeler ise kalbe. Coelho'ya yazdığım mektupta hikâyelerin önemini anlattım. Kur'an da da geçer: "Onlara bir kıssa anlat, belki düşünürler."
'Elif'i okudunuz mu?
Tabii ki... Meslektaşız, aynı tür romanlar yazıyoruz. Şu anda okuyorum.
O tür ne? Edebiyat değil, kişisel gelişim değil...
Kesinlikle kişisel gelişim değil. New Age Fiction diyorlar. Basit ve sade dille yazılmış ama anlam katmanları olan romanlar bunlar.Temellerinde mistisizm var. Bâtıni anlam katmanları ve evrensel değer yargıları çok önemli.
Ya edebiyat? Bir dize ya da bir cümleyi okurken nefessiz kalmak, burnun direğinin sızlaması... Sizin kitaplarınızda böyle cümleler var mı?
1000 kişiye edebiyat nedir desek 1000'i de başka bir şey der. Ben tasvirlerden çok -sizin deyişinizle edebiyattan çok-hayata ve evrensel değer yargılarına dair şeyler yazıyorum. En güzel hikâyeler okurun yazarı unuttuklarıdır. Çok güzel bir cümle kurarsam okur onu beğenebilir ve 'helal olsun yazara' diyebilir. Bense hikâyenin öne geçmesini, kalbe dokunmasını istiyorum. Hikâyeler iki yerden gelir: Zihin ve kalp. Ben kalpten yazmaya çalışıyorum. Bir sufinin dediği gibi: "Kalpten gelen kalbe gider."
Reklamlar ne olacak? Hep kendi fotoğraflarınız var onlarda...
O reklamcıların işi. Ama inanın, 'Kayıp Gül' ismi Serdar Özkan isminden daha çok biliniyor. Bir de bu tarz en iyisi demiyorum. Benim tarzım bu, ben bundan hoşlanıyorum. İstesem de bir Yaşar Kemal olamam zaten. Öyle bir edebi yeteneğim yok.
Ama insan bir kitabı eline aldığında güzel bir cümle okuyup dünyayı unutmak istiyor...
Yok. Coelho da ben de öyle cümleler kuramayız. Derdimiz o değil ayrıca. Gerek de yok. Bizim çok büyük bir okur kitlemiz var ve onların kalplerine çok sade cümlelerle ulaşıyoruz.
İkisi birden olmaz mı? Amak-ı Hayal'deki gibi...
O ayrı, o bizim de atamız. Ama inanın ben cümleleri özellikle yalınlaştırıyorum.
Paulo Coelho, Kayıp Gül'ü okumuş mu?
Okuyor şu anda.
Coelho hapishane ve tımarhane gibi pek çok macera atlatmış. Sizde durum ne?
Yok, benimki o kadar maceralı olmadı. Düşünme ve anlamaya çalışma; kendimi, hayatı, başkalarını, içimi ve başkalarının içini... Bunlar size çok klişe gelebilir ama klişe aynı zamda klasik demek. Modası geçmiyor yani...
'Hayatın Işıkları Yanınca' ile 'Kayıp Gül'ün farkı ne sizin gözünüzde?
'Kayıp Gül' bedenimse 'Hayatın Işıkları Yanınca' ruhum. Kesinlikle çok daha derin. Benliğin karanlığıyla örttüğümüz ışığı nasıl yakacağımızı anlatıyorum kitapta.
Nasıl?
Karşılıksız sevgiyle.
JÜLİDE KARAHAN / ZAMAN PAZAR
...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder