“Tuhaf. Çok önemli eserlerim bitti. Almak isteseniz de yok. 50 ya da 100 yıl sonra biri sanat tarihine baktığında en önemli işlerimin Türkiye’de olmadığını fark edecek.” diyor ve ekliyor Kutluğ Ataman: “Ama yine de yemekler çok güzel…"
Çoğu koleksiyoner; ‘Zamanında eserlerini almadığınız için şimdi pişman olduğunuz isimler var mı?’ sorusunun cevabını ‘Kutluğ Ataman’ olarak veriyor. Ne yazık ki şimdi çok pahalı, dahası bulunmuyor… Ataman da tuhaf bulmakla birlikte doğruluyor durumu. Dünyanın dört bir yanında pek çok önemli koleksiyonda eserleri bulunan sanatçının Türkiye’de - bilinen - iki işi var. Üzücü.
Sevindirici olan Kutluğ Ataman’ın geçtiğimiz ay İstanbul Modern’de açılan ‘İçimdeki Düşman’ isimli retrospektifi. Sergide sanatçının Türkiye’de daha önce hiç görülmemiş 8 işi yer alıyor. Görücüye çıkan eser sayısının 11 olduğu düşünüldüğünde Ataman’ın dünyaya ne denli yakın, ülkesine ise ne denli uzak olduğu enikonu anlaşılıyor.
GECİKMELİ BİR EVE DÖNÜŞ
Kutluğ Ataman’ı heyecanlandıran 49 yaşında retrospektif sergi açmak değil, bu sergiyi İstanbul’da açmak... Tophane’de doğup büyümüş, genellikle İstanbul’da yaşamış olsa da dünyayı - eserleriyle - dolaşmış birinin 13 yıllık arayışı ve birikimiyle birlikte başladığı yere; Tophane’ye dönmesi… Daire/çember/döngü tamamlanmış olmalı…
Onca yıllık kimlik arayışının toplu resmigeçidi niteliğindeki serginin küratörlüğünü İstanbul Modern Şef Küratörü Levent Çalıkoğlu yapıyor. Ataman’ın uluslararası sanat ortamında kilometre taşı olmuş çalışmalarının yanı sıra daha önce Avrupa’da gösterilmemiş bir eserini de içeriyor sergi: ‘Dilenciler’. Thomas Dane Gallery ve 29. Sao Paulo Bienali 2010 tarafından desteklenen çalışma, yedi ekrandan oluşuyor ve Ataman’ın diğer birçok videosundan farklı olarak sesi görüntüye dâhil etmiyor.
Sergide; sanatçının 1999 Venedik Bienali için ürettiği ‘Peruk Takan Kadınlar’ isimli işi yanı sıra; saplantılı biçimde evinde 900 çiçek soğanıyla yaşayan ve onların yılda bir kez çiçek açmasını sabırla bekleyen ‘Veronica Read’in 4 Mevsimi’ ile kendini tırtıllarının kelebeklere dönüşümünü güvence altına almaya adamış bir kelebek koleksiyoncusunu anlatan ‘Stefan'ın Odası’ da var.
Sergideki 11 videonun 11’i de ‘kimlik inşası’ üzerine… Anlattığı tüm karakterleri ‘benliğinin uzantıları, hayatının izleri ve kendi oto portreleri’ olarak tanımlayan sanatçı, “Konu edindiğim tüm kişiler bana benliğimin doğal uzantıları gibi geliyor. İnsanlarla film yapmamın sebebi sadece ilginç olmaları değil, benimle aynı sorunlara ve saplantılara sahip olmaları” diyor. Şaşırtıcı hikâyelere sahip olan ve onları anlatan insanları adeta bıçkın bir gazeteci gibi bulup anlatan Ataman; izleyiciye, karşısındakiyle/ekrandakiyle kahve içiyormuş gibi bir his veriyor.
EKRANIN TARİHİ
Küçüklüğünden itibaren radyo ve televizyonların dibinden ayrılmayan Ataman için ilk dönüm noktası, dünyaya geldiği varlıklı ailenin boğaza bakan yazlık evinin bir film ekibine kiralaması olmuş. 6 – 12 yaşın tüm yazlarını film ekibiyle geçiren Ataman, o günlerden kalanları “Hayatla ilişkim hep birtakım oyunlar, kurgular ve senaryolar üzerinden oldu. Başka insanlara bu açıdan baktığım için hayatı biraz oyun gibi görüyorum. Sonuçta sen istediğin kadar gerçeklik içerisinde yaşadığını düşün, o gerçeklikle olan zihinsel ilişkinde birtakım şeyleri mutlaka kurguluyorsun. Gerçekliği algılayışın üzerinden kendine bir senaryo yazıyorsun ve o senaryonun başrol oyuncusu oluyorsun…” cümleleriyle anlatıyor.
Gerçekler ve kurgular bir yana Kutluğ Ataman’a göre en önemlisi, kimsen o olmak ya da kim olduğunu zannediyorsan o olmak… Seyirciyi, filmleri ve kahramanları göründükleri gibi kabul etmeye değil de alt metne bakmaya ve buzdağının altındakileri düşünmeye davet eden sanatçı, hazır pişmiş cevaplarla yetinmiyor ve hem kendini hem izleyiciyi zorluyor; bunu seviyor. Şöyle diyor: “İzleyiciyi yormayı seviyorum. Sorular sorup onların kendi kendileriyle çeliştikleri noktaları öne çıkarmaya çalışıyorum. Soru sormak çok yararlı. Bir şeyin cevabını bulduğun an daha fazla kapı açılıyor, o kapılardan geçip daha fazla soru soruyorsun… Ve bu böyle devam ediyor.” Sorular sorup kapılardan geçmeye cesareti olanlar 6 Mart’a dek İstanbul Modern’deki ‘İçimdeki Düşman’ sergisini ziyaret edebilir.
JÜLİDE KARAHAN
Skylife Business / Ocak 2011
...............
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder