İstiklal caddesi’ni diğer caddelerden ayıran; kâh işlemeli, kâh sade, kâh afili, kâh metruk ama illa ki bitişik ve görkemli binaları. Birbiriyle ve gökyüzüyle muhabbet halindeki binalardan mısır apartmanı kendini anlattı.
Tünel ile Galatasaray Lisesi arasında, St. Antuan Kilisesi’nin yanı başında. İçeri girmeden evvel karşısındaki binaya yaslanıp baştan aşağı süzmeli. Kestirmeden gidince Cadde- i Kebir’deki Botter ve Su Terazisi Sokak’taki Ressam Apartmanı’ndaki gibi art nouveau cephe. Ara sokaklara girince dönem, coğrafya ve üslup çeşitliliği. En üstteki motifler papirüs yaprakları mı? Ya o nazar boncuğu niyetli turkuaz çinili balkon?
Tam bir asır geçti. İstanbul’un ilk betonarme yapılarından biri olarak Trocadero Tiyatrosu’nun yerine inşa edildim. 1905’te başlayan inşaat, 5 – 10 yıl gibi kısa bir sürede tamamlandı. Ne şans! Mimarım Hovsep Aznavuryan büyük adammış.
Mütevazı bir devi andıran kapısından girerken ister istemez yılları sayıyor insan. Geçen 100 yılda ne çok kahkaha, tebessüm ve gözyaşı sinmiştir duvarlara... Mısır Apartmanı kapağı açılmamış bir kitap gibi karşımızda.
Mısır prenslerinden Abdül Halim Paşa’nın oğlu Mısır Hidivi Abbas Halim Paşa’nın kışlık konağı olarak sipariş edildim. Abbas Halim Paşa ve ailesi uzun yıllar konak olarak kullandı beni. Ne günlerdi! İhtişamlı balolar, görkemli toplantılar…
Sakinleri pek memnun. Onları adres tarif ederken dinleyin. Bir Mısır Apartmanı deyişleri var, sanki şiir okuyorlar; bina şiirlendiriyor insanı… Apartmanın 35 yıllık bekçisi Mehmet Getlet’le (nam-ı diğer Albay) başlıyor memnuniyet. Ama sükûnet değil; Albay’ın dediğine göre şimdiki müdavimler hep gençler… Ya eskiden?
Kimler geldi, kimler geçti… Yeni sahibim İpar ailesinin mülkiyetinde öyle çok değişiklik yaşadım ki! Mefruşat mağazası Lazzaro Franco ve zücaciyeci Karaoka’dan dişçi Onnik Kumruyan, Arşak Sürenyan ve Sami Grünzberg’e; terzi Cemal, Nedret ve Lütfiye’den modacı Canan Yaka ve annesi Mualla Hanım’a… Böyle olunca zamanın İstanbul sosyetesinin en uğrak yapılarından oldum yıllarca. Memnundum. Temizliğime öyle önem verilirdi ki günde üç kez arapsabunlu sularla yıkanırdı merdivenlerim.
İkametçilerim arasında şair Mithat Cemal Kuntay ve İstiklal Marşı’nın şairi Mehmet Akif Ersoy da vardı. Bir süreliğine de olsa… Hatta Mehmet Akif Ersoy 27 Aralık 1936 Pazar günü 19.45`te ikinci katımda vefat ettiğinden bir müzeye sahip olmam an meselesi.
İpar’ların İstanbul’dan ayrılıp Brezilya’ya yerleşmesiyle boş kaldım bir süre. Ama neyse ki bakımsız geçen yılların ardından talih yüzüme güldü. El değiştirdim, restore edildim, güzelleştim.
“Asansörü boş verin. Eski zamanlardaki gibi ferforje olsa neyse. İlla ki merdivenler…” diyor Albay. Onu, “Teknoloji harikası merdivenler apartmanın alamet-i farikası…” diyerek destekliyor Galeri Nev’in sahibi Haldun Dostoğlu. Tırabzanlarının tokluğu, mermerlerin ferahlığı, sarmalın sonsuzluğu… Var mıdır bir sırrı?
Merdivenlerim mi? Onca önemli ismi, gösterişli yaşamı, çalkantı, fısıltı ve kahkahayı taşıyabilecek sağlamlıktaydı her daim. Bu sadece merdivenlerimin değil, her santimetrekaremin sırrı.
JÜLİDE KARAHAN / ÇİSEM KARTAL
SKYLIFE/NİSAN 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder