5 Haziran 2011 Pazar

SANAT/HAYAT: BİZDEN ÖNCE DAVRANAN BİRİ VAR: BİR DİNOZOR

İstiklal Caddesi'ndeki Borusan Müzik Evi'nde bir sergi var, Algıları alaşağı ediyor. İsmi, Madde-Işık II. Malzemeleri video, ses ve ışık.

Karaburun'daki evlerden birinin bahçesinde söylenip duruyordu yaşlıca bir teyze. Hayırdır? "Bu domates fideleri de tutmadı gitti. Suluyorum suluyorum tık yok. Sabah başlarını kaldırmaları lazım normalde... Güya köyden aldım tohumları." Yan evin sahibesi yetişti: "Sudan kıstın sen, sudan kıstın..." Hayat boyu hiç domates fidesi görmemiş biz, bir dertlendik bir dertlendik. İstanbul'a döndük geldik, aradık sorduk. Bir tatlı neşe teyzede, geçen sabah canlanıvermişler.

Şimdi biz hayatımızda hiç domates fidesi görmedik diye merak edemez miyiz o küçük bahçede olan biteni... Şimdi o teyze hayatında hiç sergi görmedi diye merak edemez mi İstanbul'da akşama dek ne yaptığımızı... Hep denir; falanca köydeki ne yapsın bu sergiyi? Biz de yiyemeyeceğiz o domatesleri ama vallahi de, billahi de merak ettik. O da ediyordur.

Ne işe yarayacaklar?

Borusan Müzik Evi'ndeki Madde-Işık II isimli sergi geçen hafta açıldı ama haftalar öncesinden etrafa merak tohumları saçıldı. Sebebi geçen sene gerçekleşen Madde-Işık I'in dillerden düşmeyen ünü. Tam 35 bin kişi gezmiş onu. Malzemeler aşağı yukarı aynı: Video, ses, ışık... Sergi 5. kattan başlıyor. Çok iyi düşünmüşler bunu. Alışveriş merkezlerini de öyle gezmez miyiz? Önce asansörle en üst kata çıkıp sonra yavaş yavaş merdivenlerden inerek...

Asansör kapısı açılınca mavi ışıklı bir araba... Ama binemiyoruz ona çünkü bizden önce davranan biri var: Bir dinozor. Evet, arabanın içindeki bir dinozor iskeleti. Böyle bir gariplik olabilir mi? İşin ismi eski çağlardan beri böcekleri koruyan reçineninki gibi: 'Amber'. Bir not: Sonradan öğreniyoruz ki arabanın içinde iskelet neyim yokmuş; ışık ve reçinenin marifetiymiş bu. Algılarımız alaşağı. Bir başka not: Girişte dağıtılan broşürü muhakkak almalı çünkü çoğu şey göründüğü gibi değil. Sergi kapkaranlık. Görevli, el feneriyle yol gösteriyor ve anlamsız anlamsız baktığımızı görünce "İsterseniz rehber çağıralım, ücretsiz." diyor. "Yok..." deyince de halimize üzülüp anlatıyor: "Bakın bu, Afganistan'da bir komutanı öldüren kamera. İki El Kaide intihar bombacısı gazeteci gibi davranıp röportaj bahanesiyle... Kamera da parçalanmasına rağmen çekime devam etmiş üstüne. O kamera bu kamera işte!"

"Yok canım; sanatçı esinlenmiş, bir benzerini yapmıştır..." diyor ve arkamıza bakmadan uzaklaşıyoruz ki bir gürültü bir gürültü... 4 yazıcı konser veriyormuş. Nasıl? Her harfin kendine özgü bir sesi varmış aslında. Onları nota gibi kullanıp beste yapmış ve yazıcıların başlarındaki mikrofonlar yardımıyla sesi bize ulaştırmışlar. Müzikal açıdan pek iç açıcı sayılmaz ama bir harfin yazıcıdan kendine özgü bir sesle çıkıyor olması... Çok şaşırtıcı.

"Ne anlatıyorlar, ne işe yarayacaklar?" demiyoruz çünkü küratör Richard Castelli, baştan uyardı: "Bir şeyi anlatmak için değil kendileri olarak buradalar. Şunu bilin yeter: Madde ışıkla, ışık da maddeyle var." Sergi için son tarih 25 Eylül.

***

Pembe renkli salyangoz ailesi

Yağmur yağıyorsa ve ağaçlık bir yerden geçiyorsanız ve hava kararmışsa çok dikkatli olmalısınız. Çok! Çünkü her an bir salyangozu evinden edebilirsiniz. Çıtırt diye bir ses duydunuz bittiniz, vicdanen. Geçtiğimiz perşembe başlayan ve bugün akşama dek sürecek Bebek Şenliği'nin erkenci misafirleri arasında bir salyangoz ailesi var. Bu defa yürürken çekinmenize gerek yok çünkü bunlar pembe renkli ve dev gibi. Herkesin gözü üzerlerinde, nazara gelecekler bu gidişle. Bir hanım "E bunları alıp giderler gece..." diyor; bir çocuk "Şimdi kendilerini görüyorlar mıdır acaba?" diye soruyor. Kimler? "Gerçek salyangozlar." Niye gelmişler? Azıcık yavaşlayalım diye. 1993'te Milano'dan çıkmışlar; Fransa, Belçika ve ABD derken İstanbul'a varmışlar. İlk durakları Bebek Parkı. Sonra Nişantaşı, Bağdat Caddesi, Yeşilköy, Bahçeşehir ve Toskana Vadisi'ni dolaşacaklar. 3 Temmuz'a kadar. Öğütlerine kulak vermeli!

JÜLİDE KARAHAN

ZAMAN PAZAR / 05.06.2011

Hiç yorum yok: