1 Temmuz'da başlayacak Uluslararası İstanbul Opera Festivali'nin çok konuşulacak afişleri bugün itibarıyla İstanbul sokaklarında. Afişlerde Sedef Avcı, Yıldız Sarayı'nın kapısında sarı taksiye binerken görülüyor. Yetkin Dikinciler, Fatih Sultan Mehmet olarak Tophane'de gençlerle sohbette. Kenan Dağaşan ise IV. Murat kılığında Tünel'de, çevik kuvvete hedef göstermekte.
Zuhal Olcay, Salacak'ta bir sokak ressamına poz veriyor; Selçuk Yöntem Adile Sultan Sarayı'ndan çıkıyor, yanında genç bir hanım, çevresinde paparazziler. Işın Karaca, Çukurcuma'da simitçi; Burcu Esmersoy Rumelihisarı'nda kâğıt helvacıyla. Derya Baykal ise Soğukçeşme Sokak'ta, arkasında Avrupa Birliği bayrağı sallayan gençlerle. Afişlerde günümüz İstanbul'u, sokaktaki insanlar, opera karakterleri ve ünlüler var. Nedenini ve gerisini İstanbul Opera Festivali Sanat Yönetmeni ve Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Başrejisörü Yekta Kara anlattı.
Bu renkli, heyecanlı ve farklı afişlerin hikâyesi nedir?
İnsanlar devamlı koşuşturma halinde. Dikkat çekmek zor. Bunun için farklı unsurları bir araya getirdik. 4 unsur var: Opera karakterleri, İstanbul, halk ve ünlüler... 8 sanatçımız işlerini güçlerini bırakarak bize destek verdi, fotoğrafları Mehmet Turgut çekti.
Programda; Saraydan Kız Kaçırma, Fatih Sultan Mehmet, Zaide, IV. Murat ve Aşk-ı Memnu gibi Türk kültürü ve yaşantısını konu alan operalar çoğunlukta. Özellikle mi bu?
Tabii ki. Programda 8 eser var. 6 tanesi ya Türk operası ya da yabancı bestecilerin Türkleri anlattığı operalar. Bunları biz oynamayacağız da kim oynayacak? Opera sanatını doğru biçimde yansıtmak, herkese ulaştırmak ve sevdirmek için çalışıyoruz. İşçiden bürokrata herkese ulaşmak istiyoruz. Arada önyargılar, yapay duvarlar var. 'Ben bundan anlamam.' diyorlar. Niye? Aşk-ı Memnu Halit Ziya Uşaklıgil'in eseri, Selman Ada'nın bestesi. II. Mehmet (Fatih Sultan Mehmet) Rossini'nin Türklere duyduğu hayranlığı dile getirmek için bestelediği bir eser. Ben yönetmen olarak Fatih'in İstanbul'u fethini gündeme getirdim, mehteranı esere dâhil ettim. Oyunda Rossini bestesi ile mehter müziği iç içe. 21. yüzyıldayız. Ekonomi, siyaset ve teknolojide öyle yenilikler var ki... Sanat da, opera da buna ayak uydurmalı. 19. yüzyıl anlayışıyla, aynı şeyleri tekrarlayıp duramayız artık. Ben 19. yüzyılda yaşayan bir yönetmen değilim ki... Ben 2011 yılında, Türkiye'de yaşıyorum; dünyayı farklı algılıyorum.
Zaide, Fatih Sultan Mehmet ve Saraydan Kız Kaçırma operası geçen yıl da vardı, her sene olacaklar mı?
Fatih Sultan Mehmet ve Saraydan Kız Kaçırma festivalin simgesi gibi. Her yıl olacaklar ama bu bir tekrar olarak düşünülmemeli. Çünkü bunlar festival yapımı, yılda bir kez sahneleniyor. Kadroları o kadar kalabalık ki mesela Süreyya Operası'nda oynanmaları mümkün değil. Saraydan Kız Kaçırma çok sevildi. Geçen yıl üç temsil yaptı, o kadar büyük bir talep oldu ki telefonlar kilitlendi. Bu yıl 5'e çıkardık temsilini.
Telefonlar mı kilitlendi? Kimse inanmaz buna...
Gerçekten öyle. Yurtdışında bunları izlemek için çok büyük paralar ödersiniz. Bizde uygun. 20 liradan başlıyor.
"SEYİRCİNİN AYAĞINA GİDİYORUZ"
Aya İrini, Yıldız Sarayı, Topkapı Sarayı ve Rumeli Hisarı gibi mekânlar da opera sanatı için yeni, değil mi?
Biz, kendi dört duvarımızı aşıp -bu dört duvar; Atatürk Kültür Merkezi'dir, Süreyya Operası'dır- daha fazla seyirciye ulaşmak istiyoruz. Bina içine hapsolmak yerine dışarı çıkıp seyircinin ayağına gidiyoruz; her koşulda her yerde opera icra ederiz, diyoruz. İstanbul'da inanılmaz güzellikte tarihsel mekânlar var. Onları opera sanatıyla buluşturup sokaktaki insanın gündemine dâhil etmek niyetindeyiz. Tarihle iç içe, halkla el ele. Sloganımız 'Herkese Opera'. Çünkü opera sanatı gücünü halktan alır aslında. Sanılanın ya da yanlış bilinenin aksine küçük bir azınlığa, elit bir gruba hitap etmez. Öyle olsaydı 400 yıldır var olamazdı. Hiçbir sanat dalı sırtını halka dayamadan, gücünü sokaktaki insandan almadan 4 asır var olamaz.
Biz neden bıçakla kesilmişiz gibiyiz?
Çünkü geçmişimiz yok bu konuda. Opera bizim geleneksel sanatımız değil. Bir noktada başlıyor ve 50-60 yıl gibi bir zamanda muazzam bir yol kat ediyor. Şu anda Türkiye'nin 6 ayrı kentinde opera ve bale kurumu var; Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin, Antalya, Samsun... Kendi ekipleriyle kendi programlarını icra eden kurumlar bunlar. Ve sayıları daha da artacak. Genel Müdürümüz Rengim Gökmen inanılmaz çaba harcıyor bu konuda. Yakın zamanda Van'da ve Güneydoğu Anadolu'da da opera ve bale kurumları olacak.
JÜLİDE KARAHAN
ZAMAN KÜLTÜR / 21.06.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder