19 Haziran 2011 Pazar

VENEDİK’TE PLAN B

4 Haziran–27 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek Venedik Bienali 54. Uluslararası Sanat Sergisi’nde Türkiye'yi Plan B isimli işiyle Ayşe Erkmen temsil ediyor.


Herkes hemfikir: Venedik Bienali bir zirve. Deneyim, birikim ve ölçek olarak pek çok sanatsal etkinliğin üzerinde. Farklı dünya ve gerçekliklerin kesiştiği bir üst dünya, bir mikro kozmos. Sergi, tartışma, etkinlik ve gezileriyle turizm ve sanatı toplayan küresel şenlik. Öte yandan bienal aynı zamanda da bir yarış, rekabet ve meydan okuma... Onun ölçeğine ve deneyime karşılık vermek/layık olmak kolay değil. Sanatçıdan beklenen, tüm deneyim ve birikimini tek cümlede ortaya koyması.

Venedik Bienali 54. Uluslararası Sanat Sergisi’nde Türkiye’yi Ayşe Erkmen temsil ediyor. Biraz huysuz kendisi, hatta belki de bu yüzden Venedik’e bu kadar geç davet edildi. İlk günlerde sevinç ve gurur vardı üzerinde, sonra nasıl altından kalkarız telaşı başladı. Ardından izin alır mıyız, bunu başarır mıyız soruları… Şimdi içi rahat.

Erkmen’in Venedik Bienali için tasarladığı işi anlatmaya geçmeden önce Türkiye Pavyonu’nun yer ve durumuna bakmalı: Türkiye Pavyonu bienalin ana mekânı Arsenale'nin Artigliere binasının ucunda, hemen kanalın kıyısında. Oldukça geniş. Kanala bakan büyük bir penceresi var. Eskiden üretim alanı – silah üretimi – olduğu her halinden belli. Tüm bu ayrıntılar neden gerekli? Çünkü Ayşe Erkmen mekâna özgü işler üreten bir sanatçı. İzleyicinin fiziksel olarak içinde gezdiği alan onun için önemli.

PLAN B’DEN ÖNCE

Venedik’e gidip Türkiye Pavyonu’nu gören, araştıran ve ölçüp biçen Erkmen’in aklındaki ilk fikir şehrin suyla olan kaçınılmaz ve karmaşık ilişkisi üzerine bir iş üretmekti. İlk planı şöyle anlatıyor sanatçı: “Şehirde tarihi mekân çok. İnsanlar üst üste bir sürü sergi görmekten ve kısa sürede pek çok tarihi yapı gezmekten yorgun. Buradan hareketle ilk başta ziyaretçilere içme suyu sunacak bir düzenek hayal ettim. Ama teknik ve kavramsal nedenlerle bu düşünceden vazgeçmek durumunda kaldım.” Bu vazgeçişi şöyle detaylandırıyor sanatçı: “Suyu içirdiğimizde projeyi sonlandıracaktık bir anlamda. Sorulara cevap verecek, bir neden-sonuç ilişkisi kuracaktık. Ama sanat öyle bir şey değil! Ondan belli sorulara cevap vermesi beklenmemeli.”

Derken çok daha pratik bir çalışmaya yöneldi Erkmen. Adı Plan B. Bu ad sanatçıyla küratörlerin kendi aralarındaki konuşmalarından mütevellit. İlk fikrin araştırma, soruşturma ve izin aşamasında bir B Planı ihtimalinden o kadar çok söz etmişlerdi ki! Öte yandan Plan B hayatın epey içinde. Gündelik konuşmada çok yaygın bir kere: “Akşam yağmur yağacak konser iptal. Plan B: Sinemaya gideriz öyleyse.” Plan B isimli bir kitap var sonra; dünya nereye gidiyor, bu işin sonu ne olacak gibi soruların peşine düşen… Savunma ve askeriyede ise ciddi bir söylem Plan B. Ne olursa olsun kavram; bir aciliyet, bir ciddiyet barındırıyor içinde.

Venedik Bienali’ndeki Plan B’nin niyeti Türkiye Pavyonu’nu karmaşık bir su arıtma birimine dönüştürmek. Şöyle: Heykel gibi işleyen makineler kanaldan aldıkları suyu arıtıp temiz bir şekilde geri verecek. İzleyiciyi su arıtma biriminin içinde dolaştırarak dönüşüm sürecinin bir parçası yapacak iş, beyhude bir uğraş gibi görünüyor. Ama anlamlı bir jest aynı zamanda…


***
Türkiye Pavyonu’nun küratörü Fulya Erdemci, onun işbirlikçisi ise Danae Mossman.

***

SANAT TABLODAN İBARET DEĞİL

Mekâna özgülük çalışmalarınızın temel özelliklerinden. Bu durum koleksiyoner açısından nasıl algılanıyor? Koleksiyoner o işi almaya kalkınca ne oluyor?

Koleksiyonerin düşüncesine bağlı bir durum bu. Bazıları sadece fikri satın alabiliyor. Ona bir sertifika veriyoruz, sergi onun oluyor. Önemli olan sahip olabilmek, sahip olunan şeyin ne olduğu... Bazen tek bir kâğıtla tüm sergiyi alabiliyor. Performansı da… Sanatçı ışığı açıp kapatmış mesela, koleksiyoner bu fikri almış.

Kendi işlerinizden örnek verebilir misiniz?

Berlin’de yaptığım bir iş tamamen o mekâna aitti, ufak parçalardan oluşuyordu, lego gibi birbirine takılan parçalardan… Bir koleksiyoner işi satın aldı, parçaları bir kutuya koyup götürdü. Sonra ne yaptı bilmiyorum. Onları kendi mekânında kurup sergilemiş olabilir, kutuda saklamış olabilir. Sanat tablodan ibaret değil artık, her şeyin koleksiyonu yapılıyor. Sesin, performansın…

Yıllardır Almanya’da üretiyorsunuz. Orada üretmek, çalışmak, sergilemek nasıl?

Çok farklı. Almanya’da röportaj yapmak zorunda kalmıyorum bir kere. Herkes bir şeyler yazıyor. Benim için ufak bir kitap yapıldı. Yazarıyla hiç tanışmadım ama harikaydı. Noktasına dokunmadım. Şu yaşa geldim, Türkiye’de beni şaşırtan bir yazıyla karşılaşmadım daha. O kadar sergi yapıyoruz; istiyorum ki insanlar gezsin, dolaşsın, sergi hakkında bir şeyler yazsın… Karşılık görmek çok önemli. Sizin için yazılan bir yazıyı okumak büyük bir zevk, büyük bir beslenme. Türkiye’de işler üzerine düşünen, analiz yapan bir yazar yok. Kendi kendinize çalışıp insanlara bir şey anlatıp sanat yapmaya çalışıyorsunuz.

***

BU YIL VENEDİK’TE

Bice Curiger’in küratörlüğünü yaptığı Venedik Bienali 54. Uluslararası Sanat Sergisi’nin başlığı ILLUMInations. 27 Kasım’a dek açık kalacak bienalde dünyanın çeşitli bölgelerinden 82 sanatçının işi yer alıyor. Uluslararası katılımcıların sayısı ise 89.

***

AYŞE ERKMEN

7 Ağustos 1949 İstanbul doğumlu Ayşe Erkmen 1977’de Mimar Sinan Üniversitesi Heykel Bölümü’nden mezun oldu. 1998-1999 yılları arasında Kassel Sanat Akademisi’de, 2000-2007 yılları arasında Frankfurt Staedelschule’de öğretim görevlisi olarak çalışan sanatçı; 2010'dan beri Münster Kunstakademie'de ders veriyor. Berlin ve İstanbul'da yaşayan Erkmen; Shanghai, Berlin, Kwangju, Sharjah, Christchurch Bienalleri ile Folkestone ve Echigo Tsumari Trienalleri’ne katıldı.

JÜLİDE KARAHAN

SKYLIFE / HAZİRAN

Hiç yorum yok: