21 Mayıs 2011 Cumartesi

CAMİ GÖLGESİNİ İÇKİDEN KURTARDI


"Cami gölgesinde içki içilir mi hiç? Yahu yapmayın Allah aşkına. Şu camiden, şu surlardan, şuradaki türbeden utanır insan..." dedi yıllar boyunca. Kimse kulak asmadı ona. Kendisi her akşam demlendiği halde; saygısından, vicdanından, aldığı terbiyeden gönlü elvermezdi buna. Ve sonunda, bir sürü borca harca girerek de olsa başardı; Rumelihisarı'ndaki Hacı Kemalettin Camii'nin çevresini içkiden kurtardı.


Recep Aral ilk gençliğinden beri Rumelihisarı'nda yaşıyor/çalışıyor. İki büyük derdi var. Biri, kirpikleri yanaklarına değen küçük kızının günün birinde birileri tarafından üzülebilme ihtimali; diğeri, kollarını Hacı Kemalettin Camii'ne dolayıp sırtını surlara yaslayan bir mekânda taşkınlıklar olagelmesi. İkincisinin çözümünü geçtiğimiz günlerde kendisi buldu. Birincisi için hep birlikte duacıyız.

Yeterince ve sabırla beklenince bütün dilekler kabul oluyor! 10 yıl filan bekleyen Recep Bey, Rumelihisarı Spor Kulübü'ne bağlı mekânı vakıflardan kiraladı. İki katı parasına... Eşi dostu uyardı: "Ne yaparsın, ne edersin, 300 kişilik yeri nasıl doldurursun, vallaha batarsın!"

Dinlemedi/dinlemiyor. Kararlı. "Niyeti has tutunca bir yolu bulunur elbet!" diyor ve ekliyor: "Bir masadan 500 lira alacağıma 10 masadan 50'şer lira alırım. Tek isteğim şu güzelliğin, şu caminin, şu surların hakkını verebilmek; tarihimize, kültürümüze saygı duyulmasını biraz olsun sağlayabilmek. Caminin gölgesinde içki içilir mi? Ayıp değil mi? Çok şükür o devir bitti."

Mekânın yeni ismi Sade Kahve. Hani şu, evet o... Rumelihisarı sahilindeki Sade Kahve'nin kardeşi. Büyük kardeşi ama. Yine öyle Sade Kahve'deki gibi bakır kaplı cezveler içinde mangal külünde pişiyor kahvesi. Yine öyle 'sade'cik değil, aksine tam bir ayrıntılar cenneti. Tulum peyniri Erzincan'dan, kaşar Kars'tan, beyaz peynir Ezine'den... Çay kaynak suyuna demli. Masadaki çatal bıçağa; Pablo Neruda, Melih Cevdet Anday, Özdemir Asaf değil, Necip Fazıl ve Nazım Hikmet eşlik ediyor bu defa. "Şiirler değişmiş" diyoruz; beklenmedik bir cevap alıyoruz: "O kadar da haklı değilmişiz biz. Necip Fazıl'dan nefret ederdim. Bilememişim, atlamışım; atlamışız. Şu şiire bir baksanıza..."

Osmanlı şerbetlerini araştırıyor

Sahil yolundaki Sade Kahve'nin yanı başından, Kemalettin Camii Sokak'ın merdivenlerinden çıkmaya başlıyoruz. Karaburun limonlarına ve türlü yörenin reçellerine kanmadan... 9. basamakta kim bilir nereden gelmiş bir küçük at arabası, pek de tatlı. 22. basamakta kocaman bir taştan saksı. Hercai menekşeler içinde. 68. basamakta sıcacık, Boğaz manzaralı bir restoran. 85'te terk edilmiş bölge. Düzenleniyor daha. Denize karşı hamaklar asılmış çıkıntılarına.

95'te bir cennet bahçe. Ağaçlar nasıl çok, nasıl kocaman; erguvanlar nasıl neşeli! Her şey ve herkes caminin minaresini kucaklıyor, sırtını hisarın surlarına güvenle yaslıyor. İnsanın gözlerini rüzgâr değil, başka bir şey dolduruyor. Tam o sırada Recep Bey'in sesi duyuluyor: "Düşünün; akşamı var, ezan vakti var; güneşin batışı, ayın doğuşu var. Önünüzde Boğaz, solunuzda Karadeniz, arkanızda hisarın surları, altınızda kocaman bir tarih var... Çok özel, çok güzel şeyler yapmak istiyorum burada. Yakışsın istiyorum tüm bunlara..."

Ramazan heyecanı şimdiden başladı

Biraz gelenekçi Recep Bey. Osmanlı şerbetlerini araştırıyor şu ara. Ah bir de kimse kola ısmarlamasa! Kolayı molayı tümden kaldırayım diye düşünüyor bazen ama bir müşteri isteyince de bir şey diyemiyor. Bir aşçı gelmiş daha yeni, şöyle anlatıyor onu: "Aynı benim gibi. Kuruçeşme'deki kasap tavsiye etti. Çalıştığı yer fast food yapalım demiş, bizimki basmış gitmiş. Elinin tadı var. Izgaralar ve zeytinyağlılar zaten tamam, sıra özel menülerde."

Ramazan'ın heyecanı şimdiden başlamış Sade Kahve'de. Bir planlar, bir planlar... Sanki dünya ilk kez oruç tutacak! Osmanlı mutfağı, Mevlevihane geleneği, Anadolu tatları... Hepsi var. Mekânda bir de küçük sahne mevcut. Orada Osmanlı saray müziği yapacak bir küçük grup. Sema gösterileri bir de... Böyle hafif hafif, yaz esintisi gibi bir müzik sohbetin yanında. Şurada bir çocuk kulübü sonra, aileler sohbet ederken çocuklar oyalansın diye. Yukarıdaki bentteyse - 139. basamak - bir 'simidini al gel!' köşesi. "Talebeler simitlerini alsın gelsin, çay bizden." diyor ve ekliyor Recep Bey: "Hemen büyüyor bunlar, okulları bitirip dikiliyorlar karşıma. Ben falanca yerde filanca müdürüyüm diyorlar. İşte o zaman sevinçten öleceğim sanıyorum." j.karahan@zaman.com.tr

JÜLİDE KARAHAN

ZAMAN CUMAERTESİ/ 21.05.2011

Hiç yorum yok: