20 Mayıs 2011 Cuma

SOKAK MÜZİĞİNE İNANIYORUM


Erken dönem Amerikan blues ve caz repertuarının içten yorumcularından Madeleine Peyroux 14 Mayıs’ta İstanbul’daki İş Sanat’ın konuğu. Konserden günler önce iletişim kurduğumuz sanatçı, Paris’te bir sokak müzisyeni olarak başlayan yolculuğunu anlattı.



Bare Bones albümünü 2009’da çıkardınız. Yeni albüm çalışmasına ne zaman başladınız? Adı ne? Bize albümden biraz bahseder misiniz?

Selam! Sorularınız için teşekkürler. Çoğunlukla orijinal parçalardan oluşan ve Craig Street'in yapımcılığını üstlendiği ve aynı zamanda ikamet ettiğim yer olan New York’ta kaydedilen yepyeni bir albümü henüz tamamladım. Caz festivali izleyicisi tarafından iyi bir tepki ile karşılanacağını umut ediyorum. Bu albümde herkes için bir şeyler olduğunu düşünüyorum. American R and B ve soul müziklerinden izlenimler ve biraz da eğlenceli ve hafif şeyler var. Albümün adı, yazılmasına benim de katkıda bulunduğum bir şarkının da adı olan Standin On The Rooftop olacak ve galiba eski repertuarıma göre daha deneysel bir tonu var. İstanbul’a geldiğimizde yeni parçalardan da çalalım istiyorum. Ama sanırım albüm daha geç çıkacak; Haziran başında.

İstanbul'da yeni albümünüzden kaç şarkıyı paylaşacaksınız? Repertuarınızı hazırladınız mı? Bize biraz konserle ilgili detay verebilir misiniz?

İstanbul'a beş yıl önce sadece bir kere gelmiştim ve içinden seçim yapmam gereken epey fazla malzeme var elimde. O inanılmaz müzik izleyicisine erişebilmek için elimde olanların en iyisini seçeceğim şüphesiz. Bana bir quartet eşlik ediyor olacak; davul, bas, gitar ve klavye. İstanbul'u son ziyaretimden bu yana benim için önem kazanan kendi kompozisyonlarımın da içinde yer aldığı 20. yüzyıl Amerikan şarkılarını kapsayan bir repertuarımız olacak. Genellikle benim yaptıklarımın düğüm noktası, aşk şarkısı ruhunun derinliklerine iniyor – karşılıksız, esrik ve hatta bir şekilde felsefi açıdan varoluşçu. Sanırım tüm şarkılarım bu şekilde özetlenebilir. Birazcık Zen Budizmi de eklenebilir elbette çünkü ben her zaman anda olmaya çalışmak zorundayım, izleyicinin de yardımıyla ne seslendirdiğimin farkında olmam ve hatta caz olduğuna inandığım şeyi yaşamam veya Amerikan müziğindeki caz ruhunu taşımam lazım.

Röportajlarınızdan birinde buğulu sesinizi Paris'te bulduğunuzu okumuştum. Gençken sokak müziğine atılmış ve bir grup sokak şarkıcısıyla birlikte performanslar yapmaya başlamışsınız. Çoğu bloggerin yazdığı gibi, hâlâ sokak ruhunu taşıyor musunuz?

Ah! Taşıyorum, evet! Sokak müziğine, temiz suya ve temiz havaya inandığım gibi inanıyorum; müzik herkese ulaşabilmeli. Tabii ben şimdi bir turne müzisyeniyim, dolayısıyla artık dışarıda çalmıyorum. Ama sokak müziği ruhu benim için henüz ayak basılmamış kar kadar saf (ya da belki çöl kumu?). Eğer müzik iyiyse, yani gönülden geliyorsa, o zaman bereketsiz toprağa hatta asfalta bile işler ya da yoldan geçenlerin aklına. Ve dünya onunla daha iyi olur. Sizce de öyle değil mi? Yoksa zaten fazlasıyla bilinen şeyleri mi söylüyorum?

Unutulmaz sahne anılarınız var mı?

Olduğuna inanıyorum. Ama benim için gerçekten öne çıkanlar az sayıdaki sahne paylaşımları. Belki Odetta'yı biliyorsunuzdur? Bir keresinde onunla NYC Town Hall sahnesinde bir düet yapmıştım. O ilelebet benimle birlikte.

Müziğiniz kültürel çeşitliliğe sahip. Bu, hem Paris hem de Brooklyn'de büyümüş olmanızla ilgili mi? Müzikal hassasiyetinizde bu iki şehirden en çok hangisinin etkisi var?


Hmm, bunu cevaplamak zor. Bu noktada aslında ikisi de değil diyebilirim. Müzikal eğitimimde en çok payı olan yer, babamın da büyümüş olduğu New Orleans. Ama Paris sokaklarının davetkâr atmosferi olmasaydı canlı çalmayı asla öğrenemezdim. Sade yaşam, en iyi müziği öne çıkarıyor. Paris'teyken arada sırada sadece azıcık yemek ve kahve alabilmek yeterliydi. Müzik yapmanın kendisinden daha önemli bir deneyim yoktu. Dolayısıyla yeni giysilere ihtiyacımız yoktu (hep ucuz mağazalardan alışveriş ederdik) ve bir gitarım olması yeterliydi. Paris ve NYC gibi büyük şehirlerde konvansiyonel bir yaşam sürmek pahalı ama biz farklı bir şekilde yaşadık, sokak müzisyenleri arasında kendimize has küçük bir sosyal ağımız vardı. Umarım dünyadaki diğer yerlerde hâlâ böyledir ama Paris'te durum nasıl bilmiyorum.

Müzikal yolculuğunuz 15 yaşınızdayken Latin mahallesinde başladı. Müzikal kariyerinizin bu kadar dallanıp budaklanacağını bekliyor muydunuz?

Basitçe söylemek gerekirse; hayır. Bugün sahip olduğum “şans” olmasaydı bu röportajı da dâhil şu anda yaptığım herhangi bir şeyi yapabileceğimi sanmıyorum. İlginizi takdir ediyorum ve umarım uzun cevaplarım içerisinden ilginizi çeken bir şeyler çıkar. Orada olmaya can atıyorum, Amerika'dan selamlar gönderiyorum, şimdilik...

JÜLİDE KARAHAN

SKYLIFE BUSINESS /MAYIS

Hiç yorum yok: