25 Ağustos 2011 Perşembe

HER ŞEY ALTÜST OLACAK

SİNEMA DÜNYASININ NEV-İ ŞAHSINA MÜNHASIR YÖNETMENLERİNDEN THEO ANGELOPOULOS, 20. YÜZYIL ÜÇLEMESİNİN SON FİLMİ ANOTHER SEA’DE (BAŞKA DENİZ) HER ŞEYİ ALTÜST ETMEYE HAZIRLANIYOR.

Theo Angelopoulos, geçtiğimiz Eylül ayında 17. Altın Koza Film Festivali vesilesiyle -festivalin onur konuğu olarak- Adana'ya gelmişti. Ağlayan Çayır (2003) ve Zamanın Tozu’nu (2008) izleyenlerin merakını cebimize koyarak yönetmene 20. yüzyıl üçlemesinin sonunu sormaya niyetlendik. Ama önce Türk - Yunan dostluğu ve bu dostluğun sinemayla ilişkisine değindik. Çok da iyi ettik.

Gerek festival, gerek konferans sebebiyle pek çok kez Türkiye’ye geldiniz. İstanbul, İzmir, Adana… Türk sinemasını takip etme fırsatınız oldu mu?

İlk İstanbul ziyaretimden bu yana pek çok Türk filmi görme şansım oldu. Özellikle 8. Uluslararası İstanbul Film Festivali jüri başkanı olarak geldiğim sene.

Kendinizi yakın gördüğünüz ya da görmeseniz de ilginizi çeken Türk yönetmenler kimler?

Nuri Bilge Ceylan en çok ilgimi çeken Türk yönetmen. Onun yolunu ve film dilini kendiminkine epey yakın buluyorum.

Türk – Yunan ortak yapımı bir film söz konusu olabilir mi?

Elbette. Ayrıca gerekli. Bu, sinemanın rollerinden/görevlerinden biri: Özel işbirliklerine olanak sağlamak. İki ülkede de genç bir sinemacı kuşağı yetişiyor. Birbirine pek çok açıdan benzeyen bir kuşak bu. Öncelikli konularından biri aile. Aileyi anlamaya çalışan, sorgulayan bir eğilim içindeler. Nuri Bilge Ceylan’ın Üç Maymun'unda bölünen bir aileyi izledik. Yunan yönetmen Dog Tooth da benzer bir konuyu işlemişti. Ortak geçmiş ortak sorular sorduruyor insana.

Bireysel öykülere yoğunlaşmış filmler, varoluş nedenlerinden biri tarihin izini sürmek olan bir yönetmeni tatmin ediyor mu?

Ben tarihten etkilendim çünkü sarsıntıların, sivil savaşların ve diktatörlüklerin olduğu bir dönemde yaşadım. Hayatınız bir sürü olayın ortasında geçince üzerinizde pek çok iz kalıyor. Çoğunlukla da travmatik izler... Ama bunlar bir yandan da özgürleştirip dünyayı okuma yolunda pencereler açıyor insana. Bireysel bir hikâye en az tarihi olaylar kadar etkili. Çünkü insanın serüvenini takip ederken bambaşka yollara sapıp pek çok şey söyleyebiliyorsunuz. Dünya büyük ütopyalardan çok, küçük ütopyalarla dönüyor artık. Sinemada bireysel yolculukların öne çıkması doğal.

Tarihi unutmaya engel olmak için epey çaba verdiniz. Tarihe duyduğunuz öfke biraz olsun dindi mi?

Tarihin hatalarını tekrarlamaya mahkûm olmuş bir nesiliz biz. Unutmanın bedelini çok defa ödedik. Benim tarihe bakışım çok açık: Geçmişi öğrenmeden geleceği anlayamayız. Geçmişi bilmezsek günümüzü bile anlayamayız. Ama bu öfkeyle ve keskin bir bakış açısıyla olmamalı.

Üçlemenin devamı da olsa yeni bir filme başlamak nasıl?

Her zamanki gibi, ilk defa âşık olmak gibi... Hâlâ aynı heyecan, aynı coşku, aynı istek…


Son film nasıl olacak? Neyi, nasıl anlatacak?


Elimde bitmiş bir metin var. İlk başta filmin ismi Yarın’dı. Değiştirdim, şimdi Başka Deniz. Filmi siyah beyaz çekmek gibi bir düşüncem vardı ama sonra vazgeçtim. Değişmeyen bir şey var: Başrolde ilk iki filmdeki gibi Eleni adlı bir kadın. Bu kez öykü Pire’de Arnavut, Afgan, Pakistanlı, Somalili ve Cezayirli sığınmacıların yaşadığı bir barakada geçiyor. Kahramanlar kafalarındaki simgesel evi bulmanın peşinde. Ev kavramı üzerinde duruyorum çünkü insanlar devamlı seyahat etme ihtiyacında. Yer değiştirdikçe zihinlerindeki ev kavramına bir anlığına da olsa varacaklarını sanıyorlar. Aradıkları kendileriyle dünya arasında dengelerin kurulduğu bir yer alında. Bu dengenin bulunması epey zor. Dahası çok nadir. Mesele; savaşta kaybedilen şeyler değil, bozulan o denge. Ben şahsen evimi, yani kendimle ve dünyayla uyum içinde yaşayacağım o yeri bulabilmiş değilim henüz. Üçlemenin ilk iki filminde de bu yitik ve kaybedilmiş duygular var aslında. Zamanın Tozu’nda büyük dede Eleni’ye elini uzatıyor; eski dengeleri, eskiyle olan dengeleri yeniden kurmak için... Üçüncü filmde ise her şey yeniden altüst olacak.

THEO ANGELOPOULOS

1935 yılında Atina'da doğan Theo Angelopoulos, Atina Üniversitesi'nde hukuk öğrenimi gördükten sonra sinema eğitimi almak için Fransa'ya gider. Ünlü Fransız sinema okulu L'IDHEC’i bitirerek 1964'te Atina'ya dönen Angelopoulos, 1967’ye kadar günlük bir gazeteye film eleştirileri yazar. 1965 yılında film denemelerine başlayan yönetmen ilk filmi Forminx Story’yi yarım bırakır ve hiç tamamlayamaz. The Broadcast isimli kısa metrajlı bir film yapan Angelopoulos’un ilk uzun metrajlı çalışması 1970’te çektiği Reconstruction.

ANGELOPOULOS FİLMLERİ

FORMINX STORY
THE BROADCAST
RECONSTRUCTION
DAYS OF '36
THE TRAVELLING PLAYERS
THE HUNTERS
MEGALEXANDROS
ONE VILLAGE, ONE VILLAGER
ATHENS, RETURN TO THE ACROPOLIS
VOYAGE TO CYTHERA
THE BEE-KEEPER
LANDSCAPE IN THE MIST
THE SUSPENDED STEP OF THE STORK
ULYSSE'S GAZE
ETERNITY AND A DAY
TRILOGY 1: THE WEEPING MEADOW
TRILOGY 2: DUST OF TIME

MÜZİKLER KARAINDROU’DAN

Theo Angelopoulos’un neredeyse tüm filmlerinin müzikleri Elendri Karaindrou’ya ait. Yolları 1982'de kesişen ikili, o tarihten itibaren hep birlikte çalıştı.

ÖLMEK İSTEMİYORUM!

Theo Angelopoulos’un sinemayla ilişkisi kötü bir rüya gibi başlamış. Savaş sonrası birçok insanın sinemalara akın ettiği yıllarda henüz küçük bir çocuk olan Angelopoulos’un hatırladığı ilk film, Michael Curtiz’in oynadığı Kirli Yüzlü Melekler. Filmde kahramanın iki muhafızın kolları arasında elektrikli sandalyeye götürülürken “Ölmek istemiyorum!” diye bağırması uzun süre Angelopoulos’un rüyalarından çıkmamış.


ÜÇLEMENİN SERÜVENİ

1999'da herkes yeni yüzyılın kutlamalarına hazırlanırken Theo Angelopoulos bir dönemin daha bitiyor olduğunu düşünmüş. Bu, her şeyiyle onun ve ailesinin yüzyılı. Bir kadının yaşamı üzerinden bu yüzyılla ilgili tanıklıklarını anlatmak isteyen yönetmen, Ağlayan Çayır’la başlayan üçlemeyi yapmaya böyle karar vermiş.

JÜLİDE KARAHAN

SKYLIFE AĞUSTOS 2011

Hiç yorum yok: