31 Temmuz 2011 Pazar

SANAT/HAYAT: Sanırsınız heykeller canlı


Herkeste bir tane olsa aslında... Hem kârlı hem teşvik edici. Denk geldi aldınız ve cüzdanınıza koydunuz diyelim; artık müzelere daha çok gitmek için küçük ama güçlü bir nedeniniz var: Müzekart+


Kültür ve Turizm Bakanlığı'na ait 300'ü aşkın müze ve ören yerini ücretsiz gezmenizi vaat edip cüzdanınızda kış uykusuna yatmayan Müzekart+, vıdı vıdı konuşuyor sürekli: "Bana şu kadar ödedin, bir yerlere gitmelisin, gitmelisin!" O yerler arasında İstanbul Modern, Pera ve santralistanbul gibi özel müzeler de var. Bir de opera ve tiyatro temsillerinde ciddi indirimlerle kafe ve hediyelik eşya dükkânlarında bir sürü avantaj... Kartın kendisi 40 lira, ömrü bir sene, baskısı 10 tarih öğretmeni gücünde.

Geçen hafta Arkeoloji Müzesi'nde tüm bunların ve daha fazlasının anlatıldığı bir basın toplantısı yapıldı. Bir kalabalıktı, bir kalabalık... Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'dan önce Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği Başkanı Başaran Ulusoy konuştu: "En önemli işimiz ürün satmak. Ürünümüz; kıyılarımız, müzelerimiz, otellerimiz. 1493 gündür bakanlıkla işbirliği içindeyiz; milyonlarca lira harcayarak müzelerimizin modernizasyonunu tamamladık."

Tam bu noktada mekân değil ama zaman değiştiriyor ve iki saat önceye gidiyoruz. Arkeoloji Müzesi'nde gün bitmiş, çalışanlar akşamki toplantının telaşında. Tabaklar geliyor, bardaklar gidiyor... Yalnız bir şey var; herkes müzenin kapı eşiğinde durmak istiyor. Sanırsınız içerideki heykeller canlı, insanın üzerine üzerine geliyor. Sonradan anlaşılıyor: İçerisi fena sıcak. Kapı pencere açmak faydasız. Turistler bir tek girişte çokça ve hoşça vakit geçiriyor. İçerileri hızlı hızlı gezmek durumunda kalıp görevlilere patlıyor. Vestiyerin oradaki defter ağzına kadar şikayet dolu. Havalandırma mı, klima mı, vantilatör mü... Bir şey lazım galiba.

***

Ziyaret etmeyen kaldı mı?

İstiklal Caddesi, bu kadar kalabalık bir başka sergi daha gördü mü acaba? Sergi, Patricia Piccinini'nin 'Beni Bağrına Bas'ı. 21 Haziran'dan beri Arter'de devam eden sergiyi şu ana kadar neredeyse 30 bin kişi gezdi ki, buna güvenlikten geçerken sohbeti bırakamadıkları için tek kişi gibi algılananlar dâhil. Daha hâlâ o kalabalığa karışmadıysanız, sadece 21 gününüz kaldı. Bizden hatırlatması.

***

Bir hesap daha kapanıyor


Uluslararası Antalya Film Festivali ekibini aradık, programı istedik. Olmaz dediler; ser verdiler sır vermediler. 26 Temmuz akşamı Haliç Kongre Merkezi'ndeki toplantıya gelmelisiniz dediler. Gittik. Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Antalya Kültür Sanat Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın, şaşkın ve mahzun bakışlı martı eşliğinde her şeyi tek tek anlattı: "Festivalimizin teması 'Ve kadın dünyaya dokundu'. Bu yıl portakal ve kadın bir arada." Öylesine bir tema değil bu, festival neredeyse tümüyle kadınlar üzerine. Türkiye Kadın Zirvesi bile yapılacak, o derece.

Başkanın "Ödülümüz zam gördü, birinci gelen filmin parası 350 bin liraya çıktı." açıklamasından daha çok alkış alan bir şey vardı gecede. O da Altın Portakal'ın 12 Eylül'ün hesabını kapatacak olması. Hesabın açıldığı tarihe, yani 1979'a gidelim. Festival daha 16'sında. Yarışmaya katılan üç film; Yavuz Pağda'nın 'Yolcular'ı, Yavuz Özkan'ın 'Demiryol'u ve Ömer Kavur'un 'Yusuf ile Kenan'ı sansür kurulu tarafından kesilip biçilmenin eşiğinde. Bu durum karşısında yapımcı ve yönetmenler tası tarağı toplama düşüncesinde. Jüri üyeleri de öyle... Festival iptal.

Ertesi yıl festivali bir başka talihsizlik beklemekte. Bu defa her şey normal seyrinde. 13 Eylül'deki açılışa bir gün kala herkes Antalya'da. Ve sürpriz: 12 Eylül müdahalesi ve sıkıyönetim. Bir iptal daha...

Şimdi sıra bu yılda. 8 -14 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek festival, o iki yılın filmlerini ve jürisini bir araya getiriyor ve zamanı geri sarıyor. 'Geç Gelen Ödüller' başlığıyla herkese hakkını teslim etmek ve geçmişle yüzleşmek niyetiyle... Başkana son bir soru: "Festivale Kenan Evren'i davet edecek misiniz?" Cevap: "Netekim düşünüyorum."

JÜLİDE KARAHAN

ZAMAN PAZAR / 31.07.2011

Hiç yorum yok: