Burcu Perçin ve Seçkin Pirim; yetenekli, başarılı ve oldukça üretken iki genç sanatçı. İkisi de Ankara doğumlu, İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi ve Mimar Sinan Üniversitesi mezunu. İkisinin de son çalışmalarından oluşan kişisel sergileri Nisan ayı boyunca C.A.M Galeri’de. Heykeltıraş Seçkin Pirim’in ‘Küllerinden Doğanlar’ sergisi C.A.M Galeri Nişantaşı’nda 2 Nisan – 2 Mayıs tarihleri arasında, ressam Burcu Perçin’in kolajlarından oluşan ‘Foto –Kolaj’ isimli sergisi ise 9 Nisan - 9 Mayıs tarihleri arasında C.A.M Galeri Beyoğlu’nda.
2006’da yine aynı galeride açtığınız ‘Zerre’ isimli serginizde “Bu zamana kadarki hikayemi bu sergiyle özetledim.” demiştiniz. Onun üzerine 3 yıl geçti ve yeni bir sergi açıyorsunuz şimdi. Özetin üzerine neler eklediniz?
Birikimler iki yönlü. Plastik birikimler, bir de yaşadıklarım. Aslında ikisi başat. Yaptıklarım yaşadıklarımla özdeşleşiyor. Bizim yaptığımız meslek gibi bir şey değil, bir hayat tarzı daha çok.
İlhan Berk, bir kuşa, bir sardunyaya, bir kadına yazmak için bakmaktan söz eder. “Her şey ama her şey yazmak için vardır” der. Sizinki de öyle bir şey mi?
Evet, her şey malzeme ve form. Ve bu bilerek yaptığım bir şey değil. Olagelen. Başka türlü bakamıyorum hayata. Düşünün, 15 yaşında bir çocuk güzel sanatlar lisesine girmek istiyor. Bir bilinç, bir yönlendirme yok. Çok içgüdüsel.
‘Zerre’, 29 yaşına kadarki birikimin hikayesiydi. ‘Küllerinden Doğanlar’ın hikayesi ne?
Bu da üç yıllık sürecin hikayesi. Anka Kuşu’nun yanıp yanıp küllerinden yeniden doğmasına benziyor. İnsanın yanıp tekrar doğmasının hikayesi. Dibe vurup tekrar çıkmasının... Hep böyle mi olacak derken bir bakıyorsun... Hayat aslında bu. Hatta sergide giriş, gelişme ve sonuç var. Sergi, kurgusal olarak yanmış bir insan bedeniyle başlıyor. Sonra küllerinden doğmuş adamların portreleriyle devam ediyor. Ardından bir kayık okyanusa açılıyor. Kayık geri geldiğinde müzede sergilenmek üzere fanuslara konuyor. Bir çift okyanusu dolaşmıştı küçük bir tekneyle. Sonra onu alıp Deniz Müzesi’nde fanus içinde sergilediler. Koskoca bir fanus. Onun gibi. Ve son. Hikaye küllerinden doğan insanlarla başlıyor ve betondan bir kayıkla sona eriyor. Okyanusa beton kayıkla açılmak. Müthiş bir risk tabii.
İmkansız hatta...
Evet, zaten o imkansızlıkla okyanustan geri gelebiliyorsan müzede sergilenmeyi hak ediyorsun. Beton kayıkla denize açılmak ya da beton kanatlarla uçmak... Mümkün değil. Bunu bile bile üzerine gittim. İmkansızı başarmanın...
Metinle destekliyor musunuz?
Hayır, öyle bir derdim yok. İnsanlar gelip bunu görmese de olur. Herkes başka bir şey bulur, kendi hikayesini yaşar.
Her sergide yeni bir laf söyleme, malzeme deneme çabası var mı?
Öyle bir derdim kendime var. Bir kere her sergide yeni bir malzeme mutlaka deniyorum. O konuda maymun iştahlıyım. Uzun süre pleksi kullandım, ama araya krom kattım, ışıklı işler yaptım. Bu sergide ilk defa betonu ve yanmış malzemeyi deniyorum. Yeni bir laf söylemek önemli. Hem malzeme olarak hem de... Bir lafı, bir derdi olması lazım. Sergi açmak, dertlerini birine anlatmak gibi. İçindekini anlatmak, dışa vurmak istersin. Ben iki üç yıl önce özel bir sebeple bir şeyi acayip kafayı takmıştım. Vücut iltihap attı. Sergi de öyle. İçindekileri iyisiyle, kötüsüyle atıyor, boşaltıyorsun.
Serginin kendi kişisel tarihinizle bağlantısı var mı?
Askere gittim geldim. Daha ne olsun? Resmen yeniden doğdum. Hayatımın en güzel 6 ayıydı. Çok kendime döndüm. Benim için yeni bir başlangıç oldu. Herkes anlatırdı da inanmazdım. Soyutlanmış bir ortam. Hayatın tamamen dışında. Bu dünyayla alakası yok. Bütün her şeyi, kendini, insanları, dünyayı, yaşamını sorguluyorsun. Kendiyle derdi olan adamın kesinlikle gitmesi lazım. Sonrası yeni bir hayata adım atmak gibi. Öncesinde askerlik var diye pek çok şeyi ertelersin. Hayatla aranda bir bahanedir. Üç cümlenden biri ‘ama askerlik var’dır. ‘Gidip üç yıl yurtdışında yaşayayım’ dersin ama askerlik vardır. Aslında bir tarafın gitmek, bir tarafın kalmak ister. O istemeyen tarafın ‘askerlik var’ der, rahatlarsın. Askerlikten sonra bahanen kalmıyor. O yüzden gerçekten istediklerini seçmeye, cümlelerini daha dikkatli kurmaya çalışıyorsun.
Jülide Karahan
Milliyet Sanat/Nisan
.......
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder