8 Eylül 2005 Perşembe

'İstanbul bir çekim merkezi, dünyanın gözü burada olacak'

İstanbul Modern, 9. İstanbul Bienali'ne paralel bir sergiyle modern sanatın günümüzdeki en ünlü isimlerini bir araya getiriyor. 17 Eylül'de açılacak 'Çekim Merkezi' adlı sergi, müzenin ilk uluslararası sanat etkinliği olacak.

Bu yılki Venedik Bienali'nin yöneticisi Roza Martinez'in küratörlüğünde gerçekleştirilecek sergiye, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 10 ülkeden 16 sanatçı katılıyor. Karmaşık dünyanın estetik, sosyal ve politik meselelerini göz önüne seren sanatçıların çalışmalarının yer aldığı "Çekim Merkezi", İstanbul Modern'in, daha geniş bir bakışla İstanbul'un, önemli bir sanat merkezi haline geldiği düşüncesini de pekiştirir nitelikte. Sergi, dünyanın en önemli modern sanat ustalarının işleriyle birbirinden farklı ulusal arkaplanları, kuşakları ve sanatsal mecraları bir araya getiriyor. 'Çekim Merkezi'nde işleri olan sanatçılar şöyle: Haluk Akakçe (Türkiye), Pilar Albarracin (İspanya), Anish Kapoor (İngiltere), Sierra Santiago (İspanya), Ghada Amer (Mısır/ABD), Janine Antoni (Bahamalar/ABD), Christian Boltanski (Fransa), Rem Koolhaas (Hollanda), Monica Bonvicini (İtalya), Louise Bourgeois (Fransa/ABD), Kemal Önsoy (Türkiye), Gülsün Karamustafa (Türkiye), Jeff Koons (ABD), Juan Munoz (İspanya), Richard Wentworth (İngiltere), Maaria Wirkkala (Finlandiya).

1997'de 5. Uluslararası İstanbul Bienali'nin, 2005'te Venedik Bienali'nin küratörlüğünü yapan, aynı zamanda İstanbul Modern'in de baş küratörü olan Roza Martinez, şüphesiz on parmağında on marifet olan bir isim. Martinez ile 'Çekim Merkezi' sergisini, İstanbul Modern'i, modern sanatı ve bienalleri konuştuk.

Sergiye bu enerjik ismi nasıl verdiniz? İstanbul'un ve bu müzenin modern sanatın merkezine oturma çabasını mı vurgulamak istediniz?

Aslında ilk başta, müzenin ilk uluslararası sergisi olması sebebiyle "Bu sadece bir başlangıç"tı serginin ismi. Sonra hazırlıklar sırasında dünyanın durumundaki istikrarsızlık öne çıktı, hayatla daha iç içe bir konsept aradım. Güvensizlik, yabancılaşma ve istikrarsızlık nedeniyle "Sürekli İstikrarsızlık" koydum. Ama fark ettim ki Balkanlar'da Erdem Kosova da aynı başlığı kullanmış sergisinde. Aynı başlığı aynı zamanlı ve yakın coğrafyalarda kullanamazdım. Bir de Türkiye istikrarsızlık kelimesinden bıkmış bir ülke zaten. Bu ismi de değiştirdim. Bu kez denge kavramına doğru sürüklendim. Dünyada siyasi, sosyal ve ekonomik bir denge arayışının varlığı yadsınamazdı. Bu arayış, sanatı da çok etkiliyordu. Bu, aslında herkesin bir çekim merkezine ulaşmayı istemesiydi. Sosyal, bilimsel, psikolojik olarak dengeyi yakalamak çok zor, her şey kavgalı birbiriyle. Benim isteğimi, sancılı bir süreçten sonra "çekim merkezi" karşıladı.

Sanatçıları ve işleri nasıl belirlediniz?

'Denge' ve 'çekim merkezi' üzerinde durdum eserleri seçerken. Serginin bir bütünlük içermesi gerekliydi. Sanatçılar arasında denge gözettim. Önemli olan, konsepte uyan bir bütünü, kaliteyi yakalamak. Sergilenen her eser tek tek birer 'çekim merkezi' aslında. Hepsi önemli mesajlar içeriyor. Bir de video, resim, heykel, fotoğraf, enstalasyon arasında, yani teknik olarak da denge gözettim. İşlerin hepsi İstanbul'da ilk kez görülecek. Önemli çağdaş sanat merkezlerinden gelen eserler, çok aranan isimler var aralarında.

İstanbul, sanatın merkezine yerleşmeyi başarabilecek ve bunda istikrarlı olabilecek mi sizce?

İstanbul, jeopolitik açıdan çekim merkezinde bir defa. İki kültürü birleştiren ve kendine çeken bir şehir. Onun ötesinde, dünyada yeni bir olgu var. Paris ve Londra, eski hegemon merkezlerini kaybediyorlar. İstanbul tek başına hareketin ve çekimin merkezi. Paris, Londra, New York gibi bir ekol aslında. Yaratıcılığı çekiyor ve üretiyor. Hem müze, hem şehir hem de sanatçılar aksiyon merkezi olacak. İstanbul, artık sanat ve sanatçılar arasında köprü oluyor. Benim için bu açıdan da değerli. Değişim sürecine de tanık oluyorum. Kökenlerini inkar etmeden çağdaşlaşıyor İstanbul. Dinamik yapısıyla beni çok mutlu ediyor. Köprüye bir taş da ben koymak istiyorum. İstanbul Modern'de sabit bir görevi bu nedenle kabul ettim.

Sergi, bienalle eşzamanlı ve bienal mekanlarından birine komşu. Bienalin rüzgarından istifade etmeyi mi düşündünüz?

Biz bienalle aynı ailedeniz ve kardeşiz. Rekabet söz konusu değil. Ben hazirana kadar Venedik Bienali ile meşguldüm. Ancak sonra sergiye ağırlık verebildim. Ama haklısınız, her şey bir araya geldi. Bienalin misyonu yeni yetenekleri keşfetmek, tanıtmak ve gelecekle bağlantı kurmak. Müzenin misyonu ise artık rüştünü ispatlamış çağdaş sanatçıları ağırlamak, çağdaş sanat belleğinin kurumsallaşmasını sağlamak. Bu anlamda geçmiş ve şimdiki zamanı içeriyor. Birbirini tamamlıyor, dengeliyor bienal ve sergi. Bienal üretimin merkezi, yeni işler sergilenir. Küratörler Charles ve Vasıf özellikle yeni işler istediler. Müzede ise paradigma değeri olan yapıtlar sergilenir.

Çağdaş sanat açısından geçmiş, günümüz ve gelecek bir araya geliyor diyebilir miyiz?

Evet, tam da öyle oluyor. İstanbul çekimin gerçekten merkezi olacak. Dünyanın gözü bu şehirde olacak. Bu iki olay birbirine güç verecek. Bienalle geleceğin sanatçılarına kapılar açılırken, müzedeki sergide, adını kabullendirmiş işler izlenebilecek.

'Venedik Bienali uyuyan güzel, İstanbul Bienali dinamik'

"Venedik Bienali uyuyan bir güzel gibi. Değişime kapalı ve çok ağır çalışıyor. Eski ve köklü, ama dinamik değil. Bir durağanlık var. İstanbul ise dinamik, yaşıyor, açık. Ben çok bienalde küratörlük yaptım. En zengini hangisi ve yeniden hangisini yapmak istersiniz derseniz, İstanbul derim. İstanbul'da enerji, olasılıklar çok güçlü ve İstanbul üretimi teşvik eden bir şehir. İstanbul zengin bir içerik sunuyor. Sanatçıların İstanbul'u tercih etmelerini anlayabiliyorum. Venedik ise uyuyan bir güzel gibi. Ama Venedik bir sanatçı için, kariyeri için hâlâ çok önemli. Bunu yadsıyamayız. Ben İstanbul'un tadını hiçbirinde alamadım. Bir küratöre tanınan imkanlar için de İstanbul farklıydı. En önemlisi sürekliliktir. İstanbul bunu başardı. Ve artık dünyanın en iyi bienallerinden biri oldu. Uluslararası arenada da çok saygın bir yer edindi. Sanatçılar açısından da katılmak istenilen, gözetilen bir olay oldu. Küratörler, işler, sanatçılar açısından çok ilerledi. Bir bienalde diyaloglar oluşması da çok gerekli ve İstanbul bunu başarıyor. Bir de bu sefer tarihi binalar yerine şehrin içinde olan binalarda gerçekleşecek olması beni daha çok heyecanlandıran bir olgu. Daha hareketli, daha canlı olacak gibi. Yıllardır değişik küratörlerin yaklaşımlarıyla zenginleşti. Her küratör yeni bir şey kattı."

Jülide Karahan

08 Eylül 2005/Zaman

Hiç yorum yok: