7 Eylül 2006 Perşembe

'Ortadoğu kaynadıkça işsiz kalmayız'

Gökşin Sipahioğlu'nun yakın tarihi somutlaştıran pek çok fotoğrafı, bu günden itibaren İstanbul Modern Müzesi'nde 'Doğru Yerde, Doğru Zamanda' başlığı altında sergilenmeye başlıyor.

28 Aralık 1926 İzmir doğumlu Sipahioğlu'nun yarım yüzyıllık gazetecilik hayatının 119 fotoğrafı, 12 Kasım'a dek görülebilecek. Serginin küratörü Engin Özendes'in yaptığı derlemede 1956-1974 yılları arasındaki 'atlatma haber' niteliğindeki Sina, Arnavutluk, Küba füze krizi, Cibuti, Paris'te Mayıs 68 olayları ve benzerlerinin yanı sıra New York'ta Brigitte Bardot gibi seriler de var. Savaş meydanlarında bile bir an olsun kravatını çıkarmayan Sipahioğlu ile fotoğrafı ve kimi dünya meselelerini konuştuk.

Sizi doğru yerde doğru zamanda olduğunuz fotoğraflarınızla tanıyoruz. Peki ya doğru yerde doğru zamanda olmayı başaramadıklarınız...

Oldu tabii. Kennedy'nin cenazesini takip etmek istedim; ama başaramadım mesela. Çalıştığım gazete izin vermediği, gerekli görmediği için cenazeye gidemedim. Bu olaya çok üzülmüştüm.

Bildik, tanıdık olanlar bir kenara; arşivinizde yayınlanmayan, daha doğrusu sansürleyip de yayınlamadığınız fotoğraflarınız var mı?

Var tabii. Jacques Chirac ile Le Pen'in tokalaşırken çekilmiş bir fotoğrafı vardı, onu gizledik mesela. Gizlememiş olsaydık, Chirac imkanı yok seçilmezdi. Sonra Arafat ile Rocard'ın birlikte çekilmiş resimlerinin de yayınlanmasına izin vermedik.

Yassıada Mahkemesi'ni takip eden gazetecilerden birisiniz. O günlerden gizli saklı kalan hatıralarınız neler?

Yassıada izlenecekti. Patronlar ve yazı işleri müdürleri toplandı. Nasıl takip edelim, diye tartıştık. Ben duruşmaları kayda almayı teklif ettim; ama gazetenin genel müdürü 'Gazeteci, kalemiyle çalışır.' diye karşı çıktı. Sonunda genel müdürü ikna edebildim ve teyp götürdüm. Ne konuşuldu, ne oldu hepsini yayınladık. Avukatlar bile gazeteden takip ettiler olayı.

Yapmak isteyip de henüz yapamadığınız foto röportaj var mı?

Var. Amerika'da yaşayan önemli Türk ilim adamlarıyla röportaj yapmak istiyordum. Olmadı, içimde kaldı. Hüseyin Yılmaz mesela. Dünyanın en büyük fizikçilerinden. Einstein'ın teorisini değiştiren adam. Çobanken keşfediliyor. Okuma yazma öğrenip Amerika'ya gidiyor. Ve büyük bir fizikçi oluyor. Onunla görüşmeyi çok istemiştim, ama olmadı. Onun gibi bilim adamlarımız var daha. Bir de yapıp da yayınlatamadığım röportajım var. Nazım Hikmet'le en son röportajı yaptım, ama Türkiye'de kimse yayınlamak istemedi nedense. O da öyle içimde kaldı.

Bugün, nereye gidip nelerin ve kimlerin fotoğrafını çekmek istersiniz?

Dünyanın en büyük problemi neredeyse oraya gitmek isterim. Ortadoğu'ya, Filistin'e, Gazze'ye yani. Kim bu öldürülenler diye merak edip araştırmaya. Gerçi dünyayı kurtarmadan önce ülkemizin bir dolu hikâyesi var ya. Fotojurnalizm aslında zorlaştı. Dijital makineler, cep telefonları falan... Ama yine de Ortadoğu kaynadıkça ya da kaynatıldıkça foto muhabirleri işsiz kalmaz.

'Serginin 6-7 Eylül'e denk gelmesi tesadüf'

Tam 51 yıl önce İstanbul Ekspres Gazetesi'nde Atatürk'ün Selanik'teki evinin bombalanmasıyla ilgili haberi manşetten vererek halkı galeyana getirdiği iddia edilen Gökşin Sipahioğlu, son sergisinin 6-7 Eylül tarihlerine denk gelmesi sebebiyle yine suçlandığını söylüyor. Hürriyet gazetesinin önceki günkü 'Ünlü gazeteciden sergi için ilginç zamanlama' başlıklı haberinde serginin tarihi kadar isminin de dikkat çekici olduğuna değinilmesi konusunda Sipahioğlu, "Haber bulamayınca gazeteciler bir şey çıkarır. Geçmişte biz de böyle yapardık. Düşünmüyorlar tabii. Biri telefon açıp sorsa keşke. 20 sene çalıştığım gazete, beni aramadan sormadan böyle yazmış. 6-7 Eylül sonrası mahkemede beraat ettik." diyor. 6 Eylül 1955'te Selanik'te Atatürk'ün evine bomba atıldığı söylentileri üzerine İstanbul'da başlayan olaylarda üç kişi ölmüş, 30 kişi yaralanmış; 73 kilise, bir fabrika, 8 ayazma ve 2 manastırın da aralarında bulunduğu 5 bin 538 gayrimenkul tahrip edilmişti.

Jülide Karahan

07 Eylül 2006/Zaman

Hiç yorum yok: