12 Haziran 2008 Perşembe

Gençler bienalinden dünyaya

Türkiye’den Sabancı Üniversitesi’nin oluşturduğu jürinin belirlediği dokuz sanatçının eserlerinin de yer aldığı 13. Avrupalı ve Akdenizli Genç Sanatçılar Bienali, İtalya’nın Puglia bölgesinde sürüyor. Gençler, şimdiden uluslararası sergilerden davet alıyor.

Avrupa ve Akdeniz ülkelerinden gelen gençlik virüsü, İtalya’nın güneyindeki Puglia bölgesini esir aldı. Virüsten nasiplenenler Bari kentinin Fiera Del Levante’sinde karantina altında. Etkileri Haziran sonuna dek sürecek hastalığın en önemli belirtileri; gece hava serin de olsa konserlere gitme, sabahları gözünden uyku akar halde fotoğraf atölyelerine katılma ve ayakların altı su toplayana dek sergi gezmek... Virüsün kaynağı olan 13. Avrupalı ve Akdenizli Genç Sanatçılar Bienali’nin kravatlı açılışı 22 Mayıs gecesi yapıldı. Haziran sonuna kadar açık kalacak sergide, yaşları 18 ile 30 olan ve 46 ülkeden gelen 700’den fazla sanatçının 1200 çalışması yer alıyor.

Bienalde Türkiye’yi dokuz farklı isim temsil ediyor. Sanatçılar, uluslararası bienal komitesi üyesi Sabancı Üniversitesi’nin oluşturduğu komisyon tarafından belirlenmiş; çalışmalar da geçtiğimiz aylarda Kasa Galeri’de sergilenmişti. Burada değerini bilemediğimiz o işler, Bari’de epey prim yapıyor. İtalyanlar ve İspanyollar aralarında ‘Türkiye’den hep iyi işler gelir’ diye konuşuyorlar hatta. O iyi işlerin sahipleri kimler ve o eserler neler mi? Halil Vurucuoğlu, Şenay Kazalova ve Deniz Üster resimleriyle sergide. Bienalin nadir heykellerinden biri Yaşam Şaşmazer’in ‘Oğlan’ı. Şebnem Özbe Arıkan ve Elif Süsler’in yerleştirmeleri ile Beliz Demircioğlu Cihandide’nin interaktif videosu yanı sıra Umut Sakallıoğlu da gülümseten videosu ‘Miting’ ile sergi alanında. Denizcan Yüzgül’ün Nayu isimli animasyon filmi ise diğer filmlerle birlikte ayrı bir yerde. Nayu, Gevende’nin aynı isimli parçasının klibi ayrıca.

Bienal İzmir’e de gelebilir

Türkiye, Avrupalı ve Akdenizli Genç Sanatçılar Bienali’ne beşinci kez katılıyor. Daha önce Roma, Saraybosna, Atina ve Napoli’de temsil edilmişti. Bu taraftan bakınca bienal, biraz da kapı aralayıcı. Dünya sanat üretimini görmek, ilişkiler geliştirmek bir yana uluslararası sergilere davetler de böyle ortamlarda alınıyor. Ki şimdilik- Beliz Demircioğlu Cihandide Floransa Bienali’ne davet aldı bile.

Bienalin ana teması ‘doğru zaman, değişimin mümkün olduğu an’ anlamına gelen Yunanca ‘kairos’. Ama rivayete göre bu, eskide kalmış bir hikâye. Organizasyon kurulu BJCEM, 13’üncü bienalin 2007 sonunda İskenderiye’de olmasını planlamış normalde. Ama Mısır yan çizince mekân ve zaman değişse de tema kalmış geriye. Bienalin Akdeniz’in güneyine geçme umudu da başka bahara...

İlerleyen yıllarda sırayla Üsküp, Torino ve İngiltere’nin bir şehrinde gerçekleşecek etkinlik giderek büyüyor ve Dünya Gençlik Bienali’ne dönüşeceğe benziyor. Böyle sayınca ‘Ya Türkiye’ diyor insan, ister istemez. Evet, ya Türkiye?

Uluslararası bienal komitesine Sabancı Üniversitesi adına üye olan Erdağ Aksel, ilk yıllarda heyecana kapılıp şansını denemiş ve yerel yönetimlerle görüşmüş. Ama nafile. Çok yüksek bütçeler isteyen bir etkinlik bu. Onca insanı ağırlamak kolay değil. Gerçi imkânsız da değil. Hatta ilerleyen yıllarda bienal, İstanbul değilse de İzmir’de gerçekleşebilir. Şöyle ki, bu yılki etkinliğe K2 yöneticisi Ayşegül Kurtel de katıldı. Kurtel, öncelikle uluslararası bienal komitesine K2 ve İzmir adına üye olacak; sergilere İzmir’den sanatçılar gönderecek. Fazla değil 5-10 yıl sonra İzmir’i etkinlik şehri olarak önerecek. Kurtel, belediye ve İzmirli sanatseverlerden destek alacağına emin üstelik.

Türkiye’de gençlik fetişizmi var

Müzikten görsel sanatlara, tiyatrodan videoya, edebiyattan dansa sanat disiplinleri arasındaki bariyerlerin kalktığı etkinlikte; Türk sanatçıları bir araya toplamak epey zordu. Bienal genç, kent yaşlı olunca gençlerin her biri ayrı etkinliğe attı kendini. Halil bir yerlerde defterlerine desenler çizdi, Elif türlü gazete ve TV’lere röportaj verdi, Umut ile Denizcan o atölye çalışması senin bu atölye çalışması benim dolaştı. Sergi salonlarının karşısındaki kafeterya olmasa iki çift laf edip ülkeyi kurtaramayabilirdik bile.

Ülke kurtarmalar bir yana Erdağ Aksel’le gençleri çekiştirdik de. Aksel, “İyi oldu. Gençlerin neler yaptığını görüyorum” kavlinde bir laf edince ‘Nasıl görüyorsunuz peki?’ diye sormak elzemdi. O da anlattı: “Türkiye’de bir gençlik fetişizmi var. Gençler öyle çok özel kişiler değil aslında. Sadece bazı gençler çok özel şeyler yapıyorlar. Tıpkı bazı ihtiyarlar gibi...”

Aksel’in korkusu pırıltılı gençlerin vazgeçmeye meyletmeleri. “Bu işlerin uzun nefesli olduğunu bilecek kadar yaşlandım. Gençler yaşam kaygısıyla çabuk pes ediyorlar. Şimdi ve geçmişte Türkiye’de hep bu problem vardır. Sanat, bir takım desteklerden dolayı değil de bir takım olanaksızlıklara rağmen yapılan bir şey” diyor ve ekliyor Aksel: “Barlarda çalışmaya rağmen, benim gibi üniversite hocası olmaya rağmen...”

Malum kafeteryada bir de her Türk gencinin dikkatini çeken İtalyan bir kız vardı. Pippa’nın gelinliğinin aynını giymişti kız. Biz ekipçe hep bir performans sandık olayı. Sonra öğrendik ki kızın ne Pippa’dan haberi var, ne de yaşananlardan. ‘Gençlik işte...’ dedik hep bir ağızdan.

Jülide Karahan

12 Haziran 2008/Radikal

Hiç yorum yok: