Martin Parr’ın, Santralistanbul’un açık hava etkisi yapan geniş sergi salonunda geçtiğimiz ay açtığı ‘Assorted Cocktail’ başlıklı retrospektifinde, hayal kırıklığı yönünden esen şiddetli rüzgara aldırmadan ilerleyin ilkin. Gözünüzü rahatsız edecek derecede renkli renklerle karşılaştığınızda; fotoğraflar yeterince uzak, yabancı ve gizemli olmadığı için oluşan alçak ve yüksek basınç farkını bile unutacaksınız zira. Merak etmeyin, hoşnutsuzluğunuz yağmur olup yağdığında her şey düzelecek. Dünya hariç. Dünya, belirsizliklerle dolu ve siz de o belirsizliklerin fotoğraflarıyla karşı karşıyasınız çünkü. “Dünya iyiye gidiyor ve dünya kötüye gidiyor. Ben de bu durumu fotoğraflarımla belgeliyorum.” diyerek izleyiciyi baştan uyarmıştı aslında Parr.
Belgeledikleri, üyesi olduğu Magnum Photos’un alışıldık tarzından epey farklı. 180 derece kadar… Savaş, kıyım ve haksızlıkları görüntüleyen kahraman Magnum fotoğrafçılarından biri değil Parr. Dünyayı sarsan pek çok olaya tanıklık eden Magnum’un onu kabul edişi de bir hayli sancılı ve hatta kavgalı olmuş zaten. Magnum için bir dönüm noktası sayılan sanatçı, seleflerinin aksine ‘gizli’den ziyade ‘aleni’yi fotoğraflamaya adamış kendini.
Gündelik hayatın reklam kampanyası
Sergide yer alan 156 fotoğraf; İngiltere’den Almanya’ya, Fransa’dan ABD’ye, Belçika’dan Mısır’a uzanan küresel bir rota izlese de inanılmaz şekilde bilindik. Mizah, flaş ve çiğ renkler yardımıyla fazlasıyla tanıdık olanı frapanca sunan sanatçı, gündelik hayatın reklam kampanyasını yürütüyor gibi bir izlenim verebilir size. Gerçekte pek çok markaya prestij fotoğrafı çekiyor da zaten.
İngiliz espri anlayışıyla; mutsuz ailelerden kitle turizmine, yemeklerden bıkkın çiftlere, insanın ve dünyanın türlü çeşit halini mizahla bir güzel harmanlıyor sanatçı. Dudağımızın kenarına gülümseme yerine irkilme yerleşmesine sebep olan ise; mutlu ya da mutsuz, gülünç ya da sıkıcı hayatın üzerine onca reklam ışığını boca etmesi. Hayat, bir reklam karesi değil ki...
20 yılı 156 kareye yayan ‘Assorted Cocktail’, her birini değilse de sanatçının pek çok farklı projesini bir araya getiriyor ve retrospektifin hakkını teslim ediyor. Türkiye’deki ilk kapsamlı sergisinde, fotoğraflarının yanı sıra iki videosunu da izleme şansı bulduğumuz ünlü sanatçının kişisel kapılarını da sergi vesilesiyle aralıyoruz bu arada.
1952 İngiltere doğumlu sanatçının fotoğrafa ilgisi pek çok kimse gibi çocukluğunda filizlenir. Kendisi de meraklı bir amatör fotoğrafçı olan büyükbabası George Parr’dan destek gören Martin, 3 yıl Manchester Politeknik’te fotoğraf eğitimi alarak adım atar mesleğe. Magnum’a asıl üye olarak kabul edildiği 1994 yılında ‘Küçük Dünya’ kitabı için Türkiye’de de bir çekim yapar Parr. Efes, Pamukkale ve Kalkan’ı fotoğraflayan sanatçının, tarihi yerleri birer birer tüketen turistleri yerdiği fotoğraflarını, geçen yıl İstanbul Modern’deki ‘Magnum Fotoğraflarıyla Türkiye’ sergisinde görmüştük hatta.
Geçmişi bırakıp 30 Ekim’e kadar Santralistanbul’da devam edecek ‘Assorted Cocktail’ başlıklı sergiye dönersek; sanatçının Son Tatil, Bıkkın Çiftler, Küçük Dünya, İngiltere’yi Düşünmek, Almanya’yı Düşünmek, Telefon Projesi, Knokke le Zoute, Glasgow, Meksika, Lüksemburg ve Sağduyu serileriyle karşılaşıyoruz.
Mizah, renk, flaş ve hiciv
Parr, 1980’li yılların ortalarında İngiltere New Brighton’da çektiği ‘Son Tatil’ fotoğraflarında, objektifin detaycılığıyla gündelik yaşamın karmaşasını iyice bulamış birbirine. Hepi topu 12 karede eğlenme zorunluluğunun tatlı telaşıyla birlikte yoğun bir nostaljiyle karşılaşıyor ve bir daha yeşil renkli dondurma yemek istemiyorsunuz.
Kurgu ile gerçeği fitleyip birbirine düşürmekten haz alan sanatçının sosyal, sınıfsal ve duygusal çatışmaları tek bir kareye hapsettiği ‘Bıkkın Çiftler’ serisi, insanlık hallerinin tüm bıkkınlığını barındırıyor içinde. Bu arada o sıkkın ve bıkkın Avrupalı çiftler arasında sanatçının kendisi de var. Çok yıllar önce, saçları beyazlamamışken daha...
İnsanlık hallerinin sıkıntılı dünyasından ‘Küçük Dünya’ya geçtiğinizde binbir şehirde turistliği hicvedeceksiniz fotoğrafçıyla birlikte. Aynı acımasız bakış ‘İngiltere’yi Düşünmek’te bira, martı, dondurma ve bayrak karşısında da oluşuyor. Almanya’yı da düşündükten sonra iki yıldızlı otel kahvaltıları ve alışveriş hayhuyuyla Parr’ın en yeni çalışması ‘Lüksemburg’a geçebilirsiniz. Orada bir kuaförde saçını yaptıran kadından, ‘Meksika’da Hz. İsa ve Hz. Meryem figürlü kol saatlerinin satıldığı işporta tezgahına, sonra ‘Glasgow’da bulanık ve dalgalı bir denizin kenarındaki masmavi havuzda tek başına yüzen gence ve ‘Telefon Projesi’nde cep telefonuyla konuşan Uzakdoğulu insanlara dönebilirsiniz.
Martin Parr’ın fotoğraflarında frapanlık ve rüküşlük ile nostaljiye doyacağınız garanti. Park yeri, yemek tabağı, şekerleme üzerine konan sinekler ve yaşlı bir kadının ojeli tırnakları gibi... Ama, kim ne derse desin, işte bunlar onu Martin Parr yapan işler.
Jülide Karahan
Photodigital/ Eylül-Ekim 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder