12 Mayıs 2007 Cumartesi

Denize uzak imbat öyküleri

Eskişehir'de büyüyüp Ankara'da yaşayan Selma Fındıklı, İzmirli hikâyeler anlattığı 'İmbatta Karanfil Kokusu' isimli kitabıyla 43. Sait Faik Hikâye Ödülü'nü aldı. Farklı din ve milletlerden kimseleri komşu etmek, dost yapmak ve hatta sevdaya düşürmek isteyen yazarla yapılan bir ilk söyleşi bu.

'İmbatta Karanfil Kokusu' yok. Yapılmamış yeni baskısı. "Son günlerde soranı çok. İstedik, bir iki güne kalmaz gelir." diyor Beyoğlu kitapçıları. Soranı çok elbet, çünkü 43. Sait Faik Hikâye Ödülü, onun oldu dün akşam. Rahmi Koç Müzesi'nde adı imbat değilse de, serince bir rüzgâr eşliğinde aldı ödülünü kitabın yazarı Selma Fındıklı. O, artık Sait Faik öykü zincirinin bir halkası. Türkiye'de öykü yazan her yazar gibi onun da üzerinde var Sait Faik'in hakkı. Ödül bahanesiyle gerçekleşen bir ilk söyleşi bu. Kahramanlarının hayatlarını bazen bir kelime, bazen eski bir fotoğraftan yola çıkarak ören Selma Fındıklı; öykülerini, romanlarını ve sevdaları anlattı. Kendi sevdalarını değil ama... Bırakın onları, yaşını bile söylemedi henüz. Yazar ansiklopedilerinde yer aldığı üzere 1965 doğumlu olmadığı kesin yalnız.

Daha evvel 'Loş Sokağın Kadınları' ile 1996 Haldun Taner Ödülü'nü, 'Ankara İstasyonu' ile de 1998 İş Bankası Edebiyat Büyük Ödülü'nü alan yazar, 'İmbatta Karanfil Kokusu'nda rüzgârından da anlaşıldığı üzere İzmir hikâyeleri anlatıyor okuruna... Eski İzmir, Müslüman ahali, Rumlar, Yahudiler, Levantenler, aynalı faytonlar, atlı tramvaylar... 1863 evvel baharının bir sabah alacasından, İkinci Cihan Harbi'nin ilk kıvılcımlarının görülmeye başlandığı 1939 son yazına kadar dönem dönem, mevsim mevsim İzmir... Alâyişten hiç hazzetmeyen yaşlı bir âdemin öyküsüyle başlayan kitap, 12 öykü sonrasında radyosuz bir evde bittiğinde türlü tarihî ayrıntı kalıyor hafızanızda. Sultan Aziz'in Mısır'a giderken İzmir'e uğradığını huysuz bir ihtiyardan, 1915 olaylarından önce hem Ermenilere hem Müslümanlara dağıtılan karşıt iddialarla dolu bildirilerin Amerika'da basıldığını da kendi halinde bir eczacıdan öğreniyoruz mesela. En büyük korkusunun, tarihin, kahramanlarından daha çok öne çıkması olduğunu söyleyen Fındıklı, "Derdim, tarihî roman ya da belgesel bir kitap yazmak değil. Bilgi, insan yaşamının önüne geçmemeli." diyor. Tarihin bilinen kişilerini kullanarak tarih meraklılarını cezbetmeye kalkışmayan yazar, sevdalarla hemdem daha çok. Geçmişte de, bugün de değişmeyen bir şey var ki o da tüm zayıflıklarına rağmen güçlü görünmeye çalışan sevdalar ona göre.

Yeni kalemlerin aksine mutsuz ve buhranlı değil Fındıklı'nın kahramanları. "Kadını kadınca anlatmak değil derdim. Yanlış yetiştirilmiş erkekler sorunu var toplumda. Kadın, kendi çektiklerini düşünse ve oğlunu dokunulmaz yetiştirmese, ilişkiler bu denli sorunlu olmaz belki de..." diyen yazarın öykülerindeki kadınlarsa mutlu. 'Yağmur damlası maaşlı' İzmir beyefendileri, kadına naif bir karanfil gibi yaklaşıyor hep. Sevdalar dillerin, dinlerin, ırk ve mezheplerin önünde; hesapsız, kitapsız. Kehribar gözlü, tarçın saçlı Raşel ile karanfil boylu mülazım Feridun için hiç mühim değil farklı dinlerden olmaları. Farklı din ve milletlerden kimseleri komşu etmek, dost yapmak, sevdaya düşürmek zaten yazarın isteği; en azından kitapların da.

'Gündüzleri sermayeden yiyorum'

Eskişehir'de doğup büyüyen ve hayatını Ankara'da sürdüren Fındıklı, 1986'dan bu yana TRT Ankara Radyosu'nda dramaturg olarak çalışıyor. Üniversiteden sonraki yıllarda kendi deyişiyle acemice öyküler deneyen yazar, kalemi ciddi ciddi ilk defa radyo oyunları için almış eline. Devlet mikrofonuna radyo oyunları yazmaya devam ediyor. Mikrofonu aracı edip nasıl bir şeyler diyorsa dinleyenine, roman ve öyküde de öyle. Her cümle içine sinsin istiyor. İlk romanını 5 kez baştan yazması bu sebepten. Hem yazar hem okur gözüyle bakıyor yazdığı her bir cümleye ki, okur, sayfaları nasıl çevirdiğini anlamasın... Yalnız bir sıkıntısı var Fındıklı'nın. Gece gündüz kelimelerle hep işi. "Bazen radyoda çok yorulunca evde beni bekleyen öyküme, romanıma devam edecek iştahım kalmıyor. Gece resimle uğraşsam böyle olmazdı mesela..." diyor ve ekliyor: "Gündüz çok güzel cümleler geliyor aklıma bazen. Oyunlarda kullanıyorum. Sermayeden yiyorum yani, kendi öykülerimden..."

'Bugünü hayal bile edemezdim'

Selma Fındıklı, dün akşamki ödül töreninde "Yazar olma hevesiyle elime kalemi aldığımda, böyle bir günü göreceğimi hiç hayal etmemiştim. Bugün, hayalimde yokken kaderimde varmış meğer." diyerek başladı konuşmasına. Radyo oyunlarından öykü ve romana uzanan yazı serüvenini Sait Faik Hikaye Ödülü ile taçlandıran yazar, kendini hâlâ o çizgide görmese de zincire eklenen bir halka olmaktan çok memnun.

Jülide Karahan

12 Mayıs 2007/Zaman

Hiç yorum yok: