'Karşı Yaka'nın düzenini içine sindirmiş bir büro. Hukuk kitapları ve müvekkil dosyaları arasında üç beş öykü dergisi ile beş on edebiyat kitabı zor seçiliyor. Alt raflardalar; kendilerini hiç göstermiyorlar.
Çoğu müvekkilin, Behçet Çelik'in edebiyatla hemdemliğinden haberi yok muhtemelen. Artık olacak. Zira bu yılki Sait Faik Hikâye Armağanı, 'Gün Ortasında Arzu' (Kanat Yayınları) isimli kitabıyla onun oldu. Darüşşafaka Cemiyeti ile Yapı Kredi Yayınları'nın bu yıl 44.'sünü düzenlediği ödül töreni, 9 Mayıs Cuma günü saat 19.00'da Rahmi Koç Müzesi'nde yapılacak. Müvekkilleri haberi gazete ve televizyonlarda görecek. Gündemi takip etmeyenler, eğer koyarsa, bürosundaki küçük plaketten anlayacak durumu ve tebrik edecekler onu. Çelik'in kapısını biraz erken çaldık biz. Müvekkil değil, muhabir olarak.
Behçet Çelik, işleri yoluna koymuş 1968 Adana doğumlu bir avukat. Duruşmalar ve adliyeler arası koşuşturmalardan gayrı yazıyor. Eskiden beri. Epey hem de. Beş öykü ve iki derleme yayınlayacak kadar ciddi ciddi. İlk defa bir öyküsünü bir dergiye gönderdiğinde lise son sınıftaymış. Kendi kendine yazdığı öykülerden birini Varlık dergisine yollamış. Dergiden 'Tek öykü değerlendiremeyiz, beş tane göndermelisiniz.' diye cevap gelince beşe tamamlayıp bir daha yollamış. O arada üniversiteli olmuş ve öykülerinden birini, 'Sokak 245'i dergide görüvermiş.
"Yayınlanması tabii ki, ama daha önemlisi dergiden cevap gelmesiydi. Teşvik etti beni. Cevapsız kalsam kırılıp çok farklı sokaklara girebilirdim." diyen Çelik, gençlerin yazma ve yayınlatma telaşını çok önemsiyor ve ekliyor: "Dışarıdaki hayat heves kırmaya çok meraklı. Yazma heveslisi gençlerin heyecanlarını kırmadan onları teşvik etmek edebiyat dergilerinin en büyük sorumluluğu." Dergileri edebiyatın can damarı olarak niteleyen Çelik, Virgül dergisinin editörlüğünü de yapıyor.
Çoğu hafta sonu edebiyata parselli yazarın, arkadaş sitemli bir sosyal hayatı var. Öykülerinin dostluk ve arkadaşlık üzerine kurulması biraz da gönül alma telaşından... Bu telaş bir kahramanına "Kitapları, kasetleri paylaşırız da arkadaşlar kimde kalacak?" diye sorduracak kadar büyük. Bir şeyi anlatırken başka bir şeyi de açık eden öykülerinde günlük parıltıların peşi sıra giderken illa bir dost dikiliyor okurun karşısına. "İlk gençliğinde ya yazıya, ya da yakın birkaç arkadaşa anlatır insan kendini. Kendini var ederken arkadaşlarıyla var eder yani." diyen Çelik, gevezelik eden öykü kahramanlarına illa hatırlatıyor o eski güzel günleri.
Ödüllü kitap Gün Ortasında Arzu, üç şairle üçe bölünmüş. Birinci bölümün başında Oktay Rifat'tan "Gün batmasa her kente dönebilir" dizesi var. Anlatılan, bir zamanlar okumuş yazmış ve 40'larına varmış kahramanın memleketine dönüşü. 'Adana'ya Kar Yağmış' isimli derleme kitabını hazırlarken ortaya çıkan öyküleri, Edip Cansever'in "Benim sözlerim eksildi/ Onunkisi de eksildi/ Zaten kelimeler sonludur" dizeleri ile ikinci bölüm izliyor. Burada zamanla eskiyip yıpranan dostluklara şahit oluyoruz. Turgut Uyar'dan "yarın pazar/ yarınki pazarların sessizliği" dizeleriyle başlayan üçüncü bölümde, cumartesi ruh halleriyle yazmayı bırakmış, edebiyattan vazgeçmiş kahramanları dinliyoruz.
"Edebiyat çok vazgeçilmez değil. Gençliğinde pek çok kimse edebiyatla ilgilenir ama sonra hayatından çıkarır." diyen Çelik, "Siz nasıl sağlamca tutundunuz?" sorumuza "Çok da sağlam değildi aslında..." diye başlıyor: "Üniversiteden sonra 4-5 sene kadar çokça yazıp çizmedim ben de. Hayat kurma çabası, işlerin oturması kaygısı... Mesleğe atıldım, askere gittim. Geri çekildi edebiyat. Gündelik hayata kaptırınca öyle gidiyor. Sonradan toparladım. Virgül'le ilişkilerim ilerleyince daha bir sarıldım, heveslendim."
'Öykülerimle birlikte büyüdüm'
Bunca yıllık gelgitli edebiyat yaşamı için "Yanlışlar da yaptım, kötü şeyler de yazdım. Ama iyice yetkinleşeyim diye beklemedim. Yayınlanmış kötü öykülerim de var. Onlarla beraber büyüdüm. Şimdi ilk kitabım yayınlanacak olsa içinden bazı öyküleri çıkarırım. Çok acemiler. Hikâyeye dönüşememiş, kalın çizgili, başka yazarlara özentili, süslüler..."
İlk öykülerden bu yana kendince epey ilerleme kaydetmiş yazar. Biri ilk kitabını okusa bugün, "Bu çocuğun bugünlere geleceği belliymiş" der herhalde diye düşünüyor yine de. "O çocuk bugünlere geldi mi?" deyince, "Eee Sait Faik ödülünü aldığına göre..." diyor. Birileri onun için "Türk hikâyeciliğinin klasik çizgisinin peşinden gidiyor. Daha çok da Sait Faik'in..." diye cümleler kurduğunda pek gururlanır, ödül ihtimalini düşününce kendi deyişiyle 'güneş vururmuş koluna'. Şimdi yüzünü güneşe dönmüş, gözlerini de kapamış olmalı.
Deniz Ilgın
05 Mayıs 2008/Zaman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder