Arka arkaya açılan iki serginin, Şeker Ahmet Paşa ve Bedri Rahmi Eyüboğlu sergilerinin ikisinin de arkasındaki isim, Ömer Faruk Şerifoğlu. Kitaplar hazırlayan, sergiler açan sanat tarihçisi Şerifoğlu kendisini 'Meşhurlardan çok meçhûller ilgimi çekiyor' diye özetliyor.
Yaptığı işler hep biraz gecikir. Yarın dediyse üç gün sonra, haftaya dediyse bir ay... Yakınları onun için 'yavaş yavaş acele eden adam' der. Yavaş yavaş acele eder, çünkü çok önemser. Yapacağı sergi ve kitapları ballandıra ballandıra anlatır. Geç olur, güç olur ama illa güzel olur anlattıkları. Son günlerde; iki güzel, dahası önemli sergiyle epey andık Ömer Faruk Şerifoğlu adını. Dolmabahçe Sanat Galerisi'ndeki Şeker Ahmet Paşa ile İş Sanat Kibele Galerisi'ndeki Bedri Rahmi Eyüboğlu sergileriyle... Nicedir Milli Saraylar'da çalışan Şerifoğlu, şimdilerde 2010 için görevlendirildi. Epey heyecanlı. İşiniz düşerse ve aceleniz de varsa saksı içinde bir fesleğenle çalın kapısını.
Ne zamandır Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun peşindesiniz?
Bedri Rahmi, ben kendimi bildim bileli zihnimde var. Lisede bir kilim deseni ile 'Kız kaçırma' kartpostalını kütüphaneme koyduğumu hatırlıyorum. Ama iki yıl öncesine kadar, şiirlerini okuyup resimlerine bakmanın ötesinde bir şey yapmamıştım.
İki yıl önce ne oldu?
Bedri Rahmi'nin oğlu Mehmet Eyüboğlu'na, 1956'daki 'Vilayet Tabloları' meselesi için gittim. Yarım kalan bu projenin başında Bedri Rahmi vardı. 200 kadar tablonun 30'u hala TBMM'de. Ben diğerlerinin izini sürüyor ve Bedri Rahmi arşivinde bir şeyler bulabilirim diye düşünüyordum. Mehmet ağabey, ikinci görüşmemizin sonunda '10 dakika daha oturur musun?' dedi ve ekledi: 'Ben 30 yıldır babamla ilgili bir kitap yayınlamak istiyorum. Sen yapar mısın? Bütün aile arşivini önüne sereceğim...' Öyle başladık ama o zaman İş Bankası'nın sergisi gündemde değildi. Sergi gündeme gelince kataloğu da hazırlamam gerekti.
Bu asıl Bedri Rahmi kitabı değil mi yani?
Hayır, değil. Bir ara iş. Bedri Rahmi'nin dünyasına bir 'Merhaba'... Onun ressamlığı, şiiri, yazısı, hocalığı, yazmacılığı, mozaikçiliği... Derya deniz bir adam. 'Merhaba'nın arkası başka bir kitapla gelecek. 2-3 yıl içinde kafamdaki kitabı yazarım. Sergi zor iş değil. Çünkü Bedri Rahmi'nin baş yapıtları ailede. Ayrıca Bedri Rahmi, arkalarına 'Satılamaz' yazarak eserlerini sağlığında sağlama almış. Oğlu ve torununun elden çıkarma gibi bir niyeti yok gerçi. Hatta torununun Kalamış'taki ev için uzun vadede bir müze projesi bile var.
Küçük yaşlardan beri sanatla bu kadar ilgiliyken güzel sanatlar değil de hukuk okumak niye?
Gaziantep'te lise son sınıfta, şimdi adını hatırlamadığım bir resim öğretmenim vardı. Bir kaç desenimi görüp, 'Sen akademiye girmelisin' demişti. Ama babam 'Oğlum resim karın mı doyurur?' diyerek karşı çıktı. 'Gazeteci olayım' dedim. Onu da 'Gazeteciler fırlama olur' diyerek istemedi. Dahası o sırada bir gönül hikâyem vardı. O, tıbbı kazanınca benim de aşık atabilmek için, ya hukuk ya da mühendislik okumam gerekiyordu. Babamla hemfikirdik bu kez...
Kaç sene okudunuz orada?
Altı. Son sınıfta bıraktım. Yeniden üniversite sınavına girdim ve sanat tarihini kazandım. Onu dört yılda bitirip Türk sanatı üzerine mastır yaptım. Bu arada hukukla beraber çalışmaya da başlamıştım ama...
Zaman gazetesinde çalıştınız.
Zaman'a kuruluşundan itibaren gidip geliyordum. 1988'de çalışmaya başladım. 11 yıl çalışmışım. Hiç bitmeyeceğini, orada öleceğimi sanıyordum. 31 Aralık 98'de film koptu...
Sonra?
Enis Batur'un daveti üzerine Yapı Kredi'de editör olarak çalışmaya başladım. 5 yıl sürdü. Enis Batur döneminde YKY, gerçek bir yayıncılık okuluydu... Milli Saraylar'da ise kurumun taleplerinin yanı sıra; kendi inandığım, arzu ettiğim projeleri gerçekleştirme imkânı buldum.
Kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz? Tarihçi mi, gazeteci mi, eleştirmen mi, küratör mü, devlet memuru mu?
Kendimi araştırmacı-editör olarak görüyorum. Çünkü 8, 9 yaşlarında dayım bana 'Ne olmak istiyorsun?' diye sorduğunda 'Araştırmacı' demiştim. 'Neyi araştıracaksın oğlum?' dediğinde de, 'Ne olursa'... O zamanlar araştırma alanım çok genişti.
Ama şimdi araştırma alanınız çok daraldı.
Evet. Türk resminde 1950'den bu tarafa geçmemeye çalışıyorum. Gerçi Bedri Rahmi, Erol Akyavaş ve Cihat Burak gibi birkaç özel isimle geçtim ve bu isimler artacak gibi... Günümüze yaklaştıkça isimler çoğalıyor, sanatçılar bireyselleşiyor ve herkes bir ekol oluyor. Her birini kavramam çok zor. Ben istiyorum ki çalıştığım döneme bütünlüklü olarak bakabileyim. Bir de benim herkesin bildiğini bilmemek, herkesin yaptığını yapmamak gibi genel bir tavrım var. Meşhurlardan çok meçhuller dikkatimi çekiyor. Ve tabii asıl meselem, iz sürmek ve sonraki kuşaklar için yeni bir iz bırakmak; kitaplarla, sergilerle...
Şu ana kadar bıraktığınız izler neler? Önemlileri, iyi ki yaptım dedikleriniz...
Galatasaray Sergileri önemlidir. Daha önce hiç çalışılmamış bir konuydu. 1916'dan 1951'e iki dünya savaşı ve Kurtuluş Savaşı'na rağmen kesintiye uğramadan yıllarca devam etmiş bu sanat etkinliği Türkiye için inanılmaz bir öykü... Geçtiğimiz günlerde açılan Şeker Ahmet Paşa ve daha önce yaptığımız Hoca Ali Rıza sergisi ve kitapları da çok önemli.
Şeker Ahmet Paşa sergisi neden çok önemliydi?
Şeker Ahmet Paşa bu sergi ve kitapla bir masal kahramanı olmaktan kurtuldu. Bir de Paşa'nın 50 kadar eserinden 26 tanesini bir araya getirdik. Kolay olmadı ama yalnız değildim. Adnan Çoker sağ olsun.
Hayatınızın köşe taşları?..
Hayatımı yönlendiren, kişiliğimi şekillendiren en önemli isim Ziyad Ebüzziya'dır. Alev Ebüzziya'nın babası. Ziyad beyin son beş, altı yılına yetiştim. Baba-oğul gibiydik. Kitap karıştırmaktan sayfa çevirmeye, nasıl oturulurdan nasıl konuşulura; hayata dair akla gelebilecek pek çok şeyi ondan öğrendim. Kitap merakımı anlayıp, 'Sen kitaptan anlıyorsun. Git şu karşı dolabı aç. En büyük olan kitabı getir. İyi bak. O kitabı bir daha ya görürsün, ya göremezsin' dedi bir gün. Katip Çelebi'nin 'Cihannüma'sı. Müteferrika baskısı. 'Çevir bakalım sayfa sayfa, not vereceğim sana?' dedi. Özenle çevirdim. 4.5'tan 5 verdi. Kitap sayfası nasıl çevrilir dahil pek çok şeyi ondan öğrendim...
Çevirmek tamam. Ya okumak? 30 bin kitabı okudunuz mu!?
Rahmetli Süheyl Ünver hocanın dediği gibi, kitap karıştırmayı severim ben, başından sonuna okumam. Çok az kitabı başından sonuna okumuşumdur. 30 bin kitabı tabii ki okumaya kalkmadım. Sondaj yapıp aradığımı bulurum. Hangi kitabın içinde ne bulacağımı da az çok bilirim.
Kitaplar yarım. Yarım bıraktığınız diğer işler neler peki?
Bir tane daha Bedri Rahmi kitabı gelecek. Adolphe Thalasso'nun L'art Otoman ve Deriseadet'inin Türkçe edisyonları çıkacak. Sonbaharda Ressam Mehmet Ruhi Bey var. Abdülmecit Efendi'nin en yakın arkadaşlarından ve Osmanlı Ressamlar Cemiyetinin fikir babası. Türk resminde toplumsal konuları çalışan ilk ressam. Cumhuriyetin 85. yılı onuruna İstanbul ve Ankara'da sergi ve kitabını yapacağız.
Başka?
Yıllardır pişen bir Fahrettin Paşa kitabı var. Fahrettin Paşa 10 yaşımdan beri hayatımda. Onu 2008 bitmeden yayımlamak istiyorum.
Başka?
2009'da Osmanlı Ressamlar Cemiyeti kurum tarihini kitap yapmak istiyorum. Hoca Ali Rıza'nın İstanbul'u diye, onun en güzel 100 resminden oluşan bir albüm var. Sonra Ressam Hüsnü Tengüz'ün 1919'da basılmış Osmanlı Camileri üzerine yazıp resimlediği Beda-yı Asar-ı Osmaniye diye bir kitabı var. Onun edisyonunu yapmak istiyorum. 1930'ların İstanbul'unda geçen ve sonu cinayetle biten aşk hikayelerini Can Yayınları için derliyorum.
Sezer Tansuğ Vakfı'nın başkanısınız. Yolunuz nasıl kesişti?
Sezer Tansuğ, Turgut Cansever, Hilmi Yavuz, Orhan Okay, hatta Beşir Ayvazoğlu, Ahmet Turan Alkan, İskender Pala, Ali Çolak... Zaman gazetesinde yazmaları için uğraştığım isimler. Bazılarının kendileriyle uğraştım, bazıları içinse yönetimle...
Vakfın kuruluşu nasıl oldu?
Sezer beye akciğer kanseri teşhisi konulduğunda fark ettim ki etrafında pek kimse yok, yalnız bir adam. Hastaneye yattığında hep birlikteydik. Hasan Keskin ve ben. Son zamanlarında 'Evdekileri Hasan'la paylaşın' dedi bize. 'Olmaz öyle şey, sizin adınıza bir vakıf kuralım' dedik. 'Ne lazım?' dedi. 'Kendi halinde küçük bir vakıf olacak. Adınız Cadde-i Kebir'den silinmesin. İki kitap basar, bir dergi yapar, iki öğrenciye burs verir, bir şekilde yaşatırız' dedik. Turgut Cansever başta olmak üzere dostları da destekledi bizi.
----------
Bedri Rahmi 25 Mayıs'a kadar İş Sanat'ta, Şeker Ahmet Paşa sergisi 11 Mayıs'a kadar Dolmabahçe Sarayı'nda.
Jülide Karahan
28 Nisan 2008/Radikal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder