Beyoğlu'ndaki Ura'da açılan Lucy adlı sergi, işin içine sahne sanatlarını ve teknolojiyi de katan, güncel sanattan uzak duran farklı bir entelektüel kitleyi hedef alan ilgi çekici işleri bir araya getiriyor.
İddialı bir başlık lakin çalışmalar ve gelişmeler o yönde. Her geçen gün keşfedilecek bir şeyler çıkıyor karşımıza. Nereye kadar görmezden gelebiliriz ki! Üstelik şimdi bir avuç insan çıkmış ve gözünü 'Abicim yapma Allah aşkına, o da sanat mı?' diyen tayfaya dikmiş. Bir de sergi açmışlar Mısır Apartmanı'ndaki Ura adlı galeride. Serginin adı Lucy. 'O da sanat mı?'cıların mekânda boy gösterdiğine şahit bile olunmuş şimdiden. Hadi hayırlısı diyerek birinci elden sorumlulara ulaştık ve başa sardık.
Eskiden küratörler sanatçıları tanıştırır ve bir araya getirirdi. Bu sefer tersine işlemiş süreç. Bir sanatçı, Rudolfo Quint tanıştırmış Lucy'nin küratörlerini. Art On Stage'den Derya Demir ile Boding'den Aylin Kalem, aynı anda Rudolfo'yu İstanbul'a davet edince O da 'Siz tanışıp aranızda anlaşın bari.' demiş. İki kadın tanışmış ve haliyle muhabbet muhabbeti açmış. 'Bir sergi yapalım ama Rudolfo'yla yetinmeyelim; sonradan keşke şu da olsaydı, bu da olsaydı gibi triplere girmeyelim.' demişler ve sanatçı sayısını sekize çıkarmışlar. Lucy böylece doğmuş işte, ama şu 'Art On Stage' ile 'Boding' ne; onu öğrenelim önce.
Korkulacak bir şey yok
Art On Stage, güncel sanata 'yeni izleyici kitlesi' ve hatta 'yeni sanatçılar' kazandırmak. Temelleri 2005 Uluslararası İstanbul Bienali'nde atılan Art On Stage, ilk sınavını her normal sanatçı gibi performanslarını galerilerde sergileyen Tobias Bernstrup'u, bir gece kulübünde ağırlayarak vermiş. Yerel müzisyenler ile güncel sanatçılar arasında iletişim kurmaya çalışan Derya Demir, "Sergi açılışı ve konferans gibi etkinliklerde yüzler hep aynı. Başka alanlarda çalışan bir sürü entelektüel arkadaşım ise güncel sanatla aralarına adeta duvar örüyor. Farklı farklı disiplinlerden gelen bu aklı başında insanlar, potansiyel izleyici olmalarına rağmen çok ürkekler. Eğitim sistemindendir belki, bilmiyorum," diyor. Haklı. Evlerinin dört bir köşesinde çeşit çeşit yerleştirme bulunan bir sürü kişi, onların sanat eseri olduğunun/sayıldığının farkında bile değil.
Boding ise yeni medya teknolojileriyle beden ilişkisini sorgulayan projeler geliştiren bir başka oluşum. Oradaki isim Aylin Kalem. Boding de yeni medya, dijital kültür, dans, resim, mimari, mühendislik ve tıp gibi pek çok farklı disiplini sanat çatısı altında toplamaya niyetli.
Okuduğun kitabı söyle
'Lucy' adlı sergi, Art On Stage ve Boding'in ilk ortak projesi. İlhamını okumuş etmiş ama güncel sanata sırtını dönmüş yeni kuşaktan alıyor. Kimdir, nedir, nasıldır bu kuşak? Sıfatlara vurursak; bohem, müşkülpesent, esrik, kırılgan, akıllı ve yaratıcı. Onları okudukları ya da muhtemelen okuyacakları kitaplardan çıkarabiliriz. Kitap okumayanlar bu işe hiç dâhil değil zaten. Guy Debord'un Gösteri Toplumu, Saint Exupéry'nin Küçük Prens'i, Nilgün Marmara'nın Kırmızı Kahverengi Defter'i Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ı, Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ı, George Orwell'ın 1984'ü, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü ile Julio Cortazar, Franz Kafka ve Milan Kundera'nın tüm eserleri bahsi geçen kitaplar arasında.
İlhamını yeni neslin gelgitli iç dünyasından alan Lucy, o nesli kendisiyle yüzleşmeye çağırıyor. Yani 'so what' tavırlarıyla omuz silkmeye, kafalarında dolanan yok melodileri mırıldanmaya ve pazarda iki saat geçirdikten sonra eve bir kırmızı elmayla dönmeye... Çağrıya uyup Ura'ya giderseniz olan biteni keşfedebilirsiniz. Ola ki beceremediniz, sergi sorumlusu Adem, yorulmadan ve sıkılmadan tekrar tekrar anlatabilir size.
Anlamadan olmaz, zira sergideki işlerin çoğu izleyici bağımlısı. Rudolfo Quintas'ın işi mesela, ilk başta boş bir oda gibi görünüyor ama... Anlatmayalım da kendiniz keşfedin! Hemen karşısında Sara Nuytemans'ın genç bir kıza yukarıda adı geçen sıfatları tek tek giydirdiği yerleştirmesi var. Bir diğer ilginç çalışma da Beliz Demircioğlu'nun. Bu çalışma sizi beş saniye evvelinizle karşılaştırıyor ve birden bire iki kişi oluyorsunuz. Sergide ayrıca Phil Collins'in üç ayrı hikâyeden mamul videosu, Oliver Pietsch'in 50-60 filmden derlediği düşüş sahneleri, Ana Huöman'ın etrafta gezinen sebze ve meyveleri, Ha za vu zu'nun Lumiere Kardeşler'i hatırlatan 'Tren perdede ilk defa göründüğünde seyirciler kendilerini kaçmak zorunda hissettiler' isimli yerleştirmesi ve André Gonçalves'in müzikli balonları var.
Lucy sadece bir sergi de değil. Studio Live'deki performans ve Garanti Galeri Güncel Sanat Merkezi'ndeki sanatçı konuşmalarıyla destekleniyor. Kapanışta Ha za vu zu'nun bir performans yapması da bekleniyor. Bu arada Ha za vu zu'yu müzikleriyle tanıyan birkaç kişi, gurubun ismini afişte görüp sergiye gitmiş bile. Yani Lucy, yeni izleyicileri birer ikişer yakalıyor. Av, 20 Nisan'a dek sürecek. Mısır Apartmanı'nın önünden geçerken dikkatli olun. Ayrıntılı bilgi için: http://www.lucy-project.blogspot.com/
Jülide Karahan
14 Nisan 2008/Radikal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder