23 Ocak 2011 Pazar

Neşeli-sıcak bir tatlı hayat

Kırmızı kırmızı gülümseyen Cafe Neakhora yazısının verdiği his: Ormanda kaybolduk, hava buz, yaşasın sığınacak bir yer! İçeride çıtır çıtır yanan soba, pıtır pıtır pişen kestane... Mutfakta tarifi kimselere verilmeyen domatesli ekmek ve üzeri dumanlı sütlü Rum kahvesi...


Çok eskiden Kalaycı Niko'nun yeriymiş burası. Kimsiz kimsesiz Niko terk-i diyar edince öylece Hazine'ye kalmış. Terk edilmek pek fena, bir kulübe için bile... Otlar çöpler sarmış etrafı. Civardan birileri -Perihan Türkileri ve ailesi- sahip çıkmaya karar verince iş değişmiş, masal başlamış. Öyledir, birilerinin el vermesi gerekir. Hazine'den kiralayıp iki senede zamana sığdırarak temizlemişler etrafı. Kimsenin olmayan herkesindir hesabı, üç beş kamyon çöp çıkmış mekândan.

Perihan Hanım aslen Konya Beyşehirli. 30 senedir Yeniköy'de. Eşi emekli garson. Bir oğlu, bir kızı var. Oğlan üniversitede, kız lisedeymiş bu işe giriştiklerinde. Oğlan yüksek lisansa, kız üniversiteye başlamış; şimdi ikisi de işinde gücünde. Orada burada muhabbete dalıp yarı zamanlı işler kovalayacaklarına mekânımız var, deyip dört elle sarılmışlar işlerine. İlk başlarda değişime inanamamış kimse... Bu kadarı hayal bile edilemezmiş.

Olan şu ki... Yeniköy'ün orta yerinde, hemen benzincinin sokağında küçük bir bahçe var şimdi. Çevresi yasemin ve hanımeli sarılı. Üzeri erik, kiraz, portakal ve limon ağacı örtülü. Gün ışığı nereden sızsın bilemezken bir ışık sızıyor içeriden. Nasıl da saklı gizli! Kırmızı kırmızı gülümseyen 'Cafe Neakhora' yazısı olmasa küçük bir orman bu, der geçersiniz. O kırmızı yazının verdiği his: Kaybolduk, hava buz, yaşasın sığınacak bir yer! Hem nasıl...

Sütlü Rum kahvesi

Ensesinde denizden yetişen rüzgâr. Orta yerde çıtır çıtır yanan soba, pıtır pıtır pişen kestane. Mutfakta; evde yapılan, tarifi kimselere anlatılmayan domatesli ekmeğin kokusu ve sıcaklığı sobayla yarışan sütlü Rum kahvesinin pürüzlü dokusu... Müdavimi pek çok. Kızıltoprak'tan her hafta sütlü Rum kahvesi içmeye gelen de var, Balıkesir'den ününü duyup bir tadayım diye niyetlenen de... Brovni ve havuçlu kek sonra. Ama illa ki -Perihan Hanım'ın kızı Ayşe'nin elinden çıkan tiramisu...

Yenilip içilenler böyle, görülüp keşfedilenlere gelince; bir kere içerideki her şey birilerinden hediye. O birileri eş, dost, konu komşu. Kafenin ismi şimdilerde 100'lerini süren pek muhterem Madame Viyoleta'dan. Nea Khora, Yunancada Yeniköy demek. Köşedeki çini soba karşı apartmandaki teyzeden. Kandiller falanca, deniz kabukları filancadan. Dergiler, kitaplar ve tombala gibi türlü çeşit oyunlar, el örgüsü şallar -olur ya kış da olsa bahçe çeker canınız-... Hepsinde bir anı, bir hikâye...

Müzik hafif, içerisi sakin. Şehrin içinde, şehirden çok uzakta. Tenha. Ritüeller pek değerli. Erik zamanı erik, kiraz zamanı kiraz masalarda. İkramlık. Her cuma, hemen arka sokakta kurulan pazardan gelen kestanelerin günü. Sobanın başına üşüşüp kendi evlerinde nasıllarsa öyle bir muhabbet içinde müşteriler. Eş dost olmuş hepsi. Mutfağa girip yemek yapan da, bir şey lazım olunca bir koşu çıkıp alan da var. Neşeli-sıcak bir tatlı hayat...

YENİKÖY'ÜN İŞ BİTİRİCİSİ PERİHAN HANIM

Perihan Hanım pek işbitirici. Büyükşehir Belediyesi'ne işi düşmüş geçenlerde. İnternetten bakmış, daire başkanı Konyalı. Kalkmış gitmiş, sekreter 'Randevusuz hayatta alamam' dese de 'Görüşmeden gitmem, Konyalıyım ben' lafını inadına katık edip beklemiş. Tüm işleri bir güzel halletmiş. Bazen saflık, bazen bilmişlik, bazen 'ha öyle mi böyle mi'yle yürütüyor her şeyi. Şimdi niyet Yeniköy Yardımlaşma ve Eğitim Derneği'ni yeniden faaliyete geçirmek. Bağlar bölgesindeki 3760 metrekarelik vakıf yerine yerleşip sırt sırta verdikleri okul için ellerinden geleni yapacaklar. Daha evvel bir okul, bir ana okul yapmışlıkları ve 300 çocuğu burslu okutmuşlukları var. Tüm bunları cebine koyup Ankara'ya o zamanki Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt'ın kapısına varıp niyetlerini bir bir anlatmış Perihan Hanım. Evrak mevrak ne gerekiyorsa tamam, arazideki iki binanın tadilatı için sponsor da hazır. Zaman öldürmek değil, denizde bir damla da olsa faydanın ucundan tutmak mesele. Bu da tamam. Şimdi sıra bitişikteki okuldan nice çocuk kazandırmak topluma.

Jülide Karahan

Zaman Pazar / 23.01.2011

...

Hiç yorum yok: