3 Aralık 2009 Perşembe

“KİLİT SORU: BİR İNSAN BU DURUMDA NE YAPAR?”

7’den 70’e herkesin şapka çıkardığı oyuncu Haluk Bilginer, oyunculuğun kilit noktalarını anlattı.

Sahnedeki gibi kalabalık değil. Bir tane Haluk Bilginer var. Oyun bitiyor, perde kapanıyor; O, üzerini değiştirip ‘Haluk’ olarak karşınıza geçiyor. Zamanın geçtiğinin ve bazı şeyleri artık yapamayacak olmanın farkındalığıyla… Çocuk saflığını ceplerinde saklamak isteyen 60’ına merdiven dayamış biri O. Soruya soruyla karşılık verecek denli meraklı. 1985'ten bu yana süren ‘EastEnders’ dizisindeki Kıbrıslı Mehmet Osman rolünü bıraktığında yapımcısının ‘Ne kadar cesursun’ çıkışına ‘Cesur değilim. Aktörüm’ cevabını verecek denli de oyuncu. Derdi, kendi sınırları... Denemeye devam. Bu sezon Oyun Atölyesi’ndeki ‘7 Şekspir Müzikali’ ve Ezel Akay’ın yönettiği ‘7 Kocalı Hürmüz’ ile sahnede ve perdede.

En sevdiğiniz oyuncak neydi?

Mikroskop.

Çok mu meraklıydınız?

Çok. Tahmin edemeyeceğiniz kadar... Takma adım meraklıydı. Her şeyi sorardım. Şimdi de öyle. Merak etmediğim hiçbir şey yok. Büyük patlamadan öncesini bile merak ediyorum. Az önce arkadaşlarla konuşuyorduk; ‘İkizler burcu çok meraklı olur zaten…’ dedi burçlardan anlayan biri.

Bilme, tanıma ve anlama isteği sizi oyunculuğa, oyunculuk da daha fazla bilme, tanıma ve anlama isteğine sürüklemiş olabilir mi? Bir sarmal gibi…

Kesinlikle. Oyuncu olmamın nedeni meraktır. İnsanı merak ediyorum. İnsanın belli durumlarda ne yapacağını, ne hissedeceğini… Oyunculuk bana tahmin etme, deneme ve denediklerimi canlandırma ayrıcalığı veriyor. ‘Bir insan bu durumda ne yapar?’. Kilit soru bu. Araştırıyor, gözlüyor, anlamaya çalışıyorum; özellikle prova sürecinde. İnsanı anlamak için bir ömür yetmez; o kadar sürede kendinizi bile tanıyamazsınız ama olduğu kadar… Ne kadar tanısak o kadar kârdır ve oyun oynamak bunun en iyi yöntemidir. Çocukken tam da bunu yaparız, oyun oynarız. Ve oyunla kendimizi, çevremizi, dünyayı tanırız. İnsan oyun oynayan yaratıktır. Büyüyünce bunu yapabileceğiniz tek yer de sahnedir.

Sahnede izlendiğinizi unutup oyuna daldığınız oluyor mu?

O ulaşılacak en son mertebe. Oyunun sizi oynamasına izin verdiğiniz andan itibaren hata yapmazsınız. Oyun sizi oynar, siz oyunu değil. İzlendiğinizi hep hatırlayacaksınız ama izlenmenin sizin oyununuzu etkilemesine izin vermeyeceksiniz.

Oyunculukta en önemlisi?

Sahicilik ve samimiyet. Başka yok.

Teknik…

Hiç, hiç, hiç... Çok iyi bir gitarist düşünün. Gitar çalarken re'nin nerede olduğunu arar mı? Gitar artık vücudunun bir parçası gibidir. Re’yi nasıl basacağım diye düşünecek olursa; geçmiş olsun, kimse müzik dinleyemez. Oyuncu sahnede tekniği düşünecek olursa kimse izlemez onu.

Müşfik Kenter, öğrencilerinin sırtını “Ne zaman ki seni seyreden ‘ne olacak, bunu ben de yaparım!’ der, işte o zaman iyi oynadın demektir koçum!” diye sıvazlıyor.

Aynen. Mesela sirkte bir cambaz ip üstünde koşarken, ‘Aaa ne kadar kolay; ben de çıksam aynısını yaparım.’ dediğiniz zaman o cambaz çok iyi bir iş yapıyordur.

Çünkü?

Çok zor bir şey. ‘Ay adam düştü düşecek’ derseniz keyif almazsınız. Tiyatroda da ‘Ay adam şimdi lafını unutacak’ diye düşünürseniz hiçbir zevk alamazsınız. Seyirci, ‘Ben de çıksam Haluk Bilginer’in aynısını yaparım.’ diyebilmeli. Yaptığınız şey çok kolay gibi görünmeli, son derece doğal olmalı. Öbür türlü kendinizi seyirciden farklı bir yaratık olarak göstermeye çalışıyorsunuz demektir. Onun adı kötü oyunculuk. Kötü oyuncular sahneye çıkmış yaratıklar gibidir. Seyirci sahnede insan görmek ister; yaratık değil. Siz hiç kötü oyun izlediniz mi? Oyuncular kötü oynamıştır mutlaka.

Kötü oyunları unutuyor insan. Hatırda kalacak bir oyuna gelelim: ‘7 Şekspir Müzikali’ne…

Oyunu, Türk izleyicisinin anlayacağı kodlarla oluşturduk. Besteler de ona göre... Alaturka, caz, rock, uzun hava… Hepsi var. Eğer birileri ‘Vay Shakespeare’e haksızlık etmişler, uzun hava çalmışlar!’ derse, anlamadım; niye çalmayayım? Nedir bunu engelleyen? Dünyada bir ilki gerçekleştirdik. Sadece Shakespeare’in cümlelerinden oluşan bir müzikal yaptık. Sözler kime ait? William Shakespeare. Müzik? Tolga Çebi. Benzer bir şey yapan varsa beni arasın. Gerçekten. Bir deha var karşımızda. Be adam nasıl yaptın; hem insanın inceliklerini bu kadar iyi algılayıp anlat, hem şiir yaz, hem binlerce kelime türet! 500 yıl sonra insan denilen yaratık bu gezegende yaşamaya devam edecekse ki biraz zor, Shakespeare oynamaya da devam edecek.

Siz de devam edeceksiniz değil mi? Oyun Atölyesi olarak…

500 yıl sonra mı? O başka bir konuya giriyor. Biz kesinlikle devam edeceğiz. Bu; Oyun Atölyesi’nin Othello, Hırçın Kız ve Atinalı Timon’dan sonra dördüncü Shakespeare’iydi. Ömrümüz yettikçe yapacağız. Ölmeden Kral Lear ve III. Richard olmak isterim ben.

Anneniz oyunu izlemiş ve ‘İnsan gözümüzün önünde doğdu ve öldü be yavrucuğum’ demiş. Hikâyenin, duygunun ve tiyatronun kendisinin herkes tarafından anlaşılması ne kadar önemli?

Çok. İşte tam bunu, bir insanın doğumdan ölüme giden yolunu anlatıyoruz. Bebeklik, çocukluk, âşık, asker, yargıç, ihtiyarlık ve ölüm! İnsanın 7 çağı… Kavranması zor bir şeyin peşinde değiliz. Öleceğiz hepimiz, söylemek istediğimiz bu. Siz anlaşılmayacak bir şey buldunuz mu oyunda? Eğer bulduysanız biz bir hata yapmışızdır. Shakespeare deyince, anlamayacaklarını düşünerek oyuna gitmiyor insanlar. Ama şunu unutuyorlar; 16. yüzyılda Shakespeare seyirciye oyunlarını oynarken…

Veba salgını varmış.

O seyirci bizden daha mı eğitimliydi? Neden anlamayalım ki, benim anlamadığım tek şey bu.

Bir insanın hangi halindesiniz şimdi?

Hâla ikinci haldeyim. Sırtında çantası, mızmızlana mızmızlana okula giden küçük oğlan çocuğuyum ben. Öyle de öleceğim.


JÜLİDE KARAHAN

SKYLIFE ARALIK 2009

Hiç yorum yok: