Mahşer-i Cümbüş; Nisan’da Adana, Mersin ve Kocaeli; Mayıs’ta ise Sivas, Kahramanmaraş, Bingöl ve Elazığ’da olacak.
Hayranlarının beklediği daha kapsamlı bir Anadolu turnesi içinse ne yazık ki vakit var daha. Televizyon programı ya da sinema filmi için de... Yılı, İstanbul’daki evleri Hayalhane’de kendi yağlarında kavrularak geçirecek ekip. Her şeyin farkındalar; özlendiklerini biliyorlar. Ama bu kadar; en azından şimdilik…
Bir ihtimal yaz aylarında ekranda olacaklar. Sinema filmine gelince, henüz tartışıp düşünme safhasındalar. Kendi deyişleriyle “Somut adımlarla ilerliyor, senaryo üzerinde çalışıyorlar.” Olay hayalden çıkalı epey olmuş ama gerçeğin kapısını çalmamış henüz. İlerliyorlar diyelim; yavaş ama emin. İşleri zor. 6 kişilik ekibi bir filmde, üstelik de etkili bir hikâyeyle bir araya getirecekler. Sonra bir yönetmenle anlaşıp, mekân belirleyerek motor diyecekler. Yol uzun, film kısa; sanat uzun, hayat kısa.
“İLERLEMEYEN SANATÇI GERİLER”
Disiplin ve ciddiyetin ne kadar önemli olduğunu “Tiyatro gardıropta başlar” sözüyle vurgulayan Rus tiyatro adamı Stanislavski’nin “İlerlemeyen sanatçı geriler” cümlesini hatırlatıyoruz Mahşer-i Cümbüş’e. Daha açık bir ifadeyle “İzleyiciyi sahneye dâhil ettiğinizi ve ‘Beyin Fırtınası’ ile ‘Tiyatro Sporu’nda ustalaştığınızı biliyoruz; bilmediklerimizi konuşalım…” diyoruz. “Nasıl bilirsiniz? İşimiz doğaçlama. Her oyunda yeni bir hikâye çıkıyor karşımıza, biz bile kestiremiyoruz sonunu.” oluyor cevapları. Ki haklılar; her gösteri bir olay.
Hatırlatmaya devam. Ekip bundan üç sene evvel demişti ki “Bir hayalimiz var: 10 yıl sonra Tiyatro Sporu Ligleri oluşturup, müsabakalar düzenlemek Türkiye’de. Modern doğaçlama tiyatro yaşayabilsin diye…” Şimdi geriye kaldı mı yedi sene? Peki, var mı bir gelişme? Pek tabii. Şöyle ki: “Üniversitelerarası Tiyatro Sporu Müsabakaları için girişimlerimiz sürüyor. Henüz hiçbir üniversiteyle resmi bir görüşme yapmamış olsak da desteklendiğimizi biliyoruz bu konuda. Yalnız sizin de bilmeniz gereken bir şey var ki o da sponsor gerekliliği.” Elbette. Öyleyse ilgililere duyuralım ve kasedi geri saralım.
ANKARA’DAN İSTANBUL’A
Mahşer-i Cümbüş, 2001 yılı baharında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü öğrencileri tarafından kuruldu. Almanya’da eğitim gören hocaları Kadir Çevik’in teşvikiyle doğaçlama oyunlara başlayan ekip, Ankara Tenedos Cafe’de arz-ı endam etti bir süre. 2003 yazında İstanbul’a taşınarak o cafe senin bu cafe benim dolaştılar akabinde. Oyunlarıyla hem seyirciyi hem de kendilerini her daim dinamik tutan bu küçük dev ekip; altı oyuncu, bir ışıkçı ve bir müzisyenden ibaret.
Özlem Türay, Ayhan Taş, Yiğit Arı, Burak Satıbol, Dilek Çelebi ve Ayça Işıldar oyuncu; Fatih Günay ışıkçı, Fatih Pestil ise müzisyen kontenjanıyla sahnedeydi. Güzeldi, iyiydi, hoştu ama göçebelik de bir yere kadardı. Kuruluşunun 5. yılında Beyoğlu’nda kendi sahneleri ‘Hayalhane’yi açtı ekip. Kötü mal sahipleri bir ekibi daha ev sahibi yapmıştı İstanbul’da.
HAYAL PERDESİ HAYALHANE
Mahşer-i Cümbüş’ün ufacık tefecik sahneleri ‘Hayalhane’nin, Berrin Karakaş’ın aynı isimli romanıyla hiçbir ilgi ve alakası yok. Çağrışımın esası şu: Osmanlı'da tiyatro için kullanılan ilk kelime olan Hayalhane, hayal perdesi anlamına gelmekte. Hayalhane’nin günümüz hikâyesine gelince… Ekipten Burak'ın babası kalp ameliyatı olmak için Bursa'dan İstanbul’a gelir. Anne de hobi niyetiyle sabahları gazetelerin seri ilanlarına bakan biri... Yine bir sabah ilanlar arasında ‘Koltuklu, ışıklı tiyatro’ ibaresini görür ve Burak’ı arar anne.
Telefon zinciriyle birbirlerine bağlanıp toplanır ve ‘Koltuklu, ışıklı tiyatro’ yolunu tutar ekip. Karşılarında yıkık dökük bir virane. Gözlerini kaparlar, hayallerini kurarlar ve evlerini yaparlar. Sonrası bilindik bir hikâye. Fısıltı gazetesi iyi çalışır şehirde. Tesadüfler birbirine bağlanır ve televizyon kanallarının dikkatini çeken ekip, Osman Tan Erkır’la anlaşır.
SAHNE KÜÇÜK, ÇEVRE BÜYÜK
Mahşer-i Cümbüş, 2007 itibariyle Türkiye’nin ilk doğaçlama şov programı ‘Anında Görüntü Show’la ekrandadır. İsimlerinin Arapça anlamı ‘açık tribün taraftarı’nın hakkını verir ve taraftarlarını peşlerinden sürükler ekip. Uzun zamandır kendi öğrencilerini yetiştiren Mahşer-i Cümbüş, 5 ayrı öğrenci grubuyla 50 kişilik bir doğaçlama tiyatro ailesi artık.
Sürç-ü Lisan, Ehl-i Keyf, Ani Etki Ters Tepki, Mevzu Bahis ve Hayal Meal; her hafta Mahşer-i Cümbüş gibi Hayalhane sahnesinde buluşuyor izleyiciyle. “Bu yaşa geldim bundan sonra tiyatro yapamam” diyen avukat, öğretmen, öğrenci, emlakçı ve daha nicelerinden menkul çiçeği burnunda gruplar; kendi seyircilerini oluşturmaya başladılar bile. Ne de olsa sahne küçük, çevre büyük. Mahşer-i Cümbüş “Biz tiyatrocu yetiştirmiyoruz. Katılımcıları kendilerine yakın hale getiriyoruz” diyor ve ekliyor: “Doğaçlama her şeyden önce samimiyet gerektirir.” O da Mahşer-i Cümbüş’te fazlasıyla var.
Jülide Karahan
Nisan 2010/Anadolujet
.................
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder