20 Mart 2011 Pazar

Bir İbrahim Tatlıses var, vukuatlarından içeri

Geçtiğimiz pazartesi öğle üzeri, tırnaklarında narçiçekleri açmış bir genç kız telefonda konuşuyordu. Ücretsiz bir tarifesi olmalıydı ki uzadıkça uzadı sohbeti. 20'li yaşların belli başlı konuları tükenince "İbrahim Tatlıses vuruldu. Ne diyorsun buna?" deyiverdi. Sonrası bir muhasebe, bir muhasebe...

Türkücü İbrahim Tatlıses, geçtiğimiz hafta pazarın pazartesiye bağlandığı saatlerde Beyaz TV'deki şov programının ardından evine giderken silahlı saldırıya uğradı ve başından ağır şekilde yaralandı. Allah'ın izniyle hayata -sapasağlam- karıştığında anlatacaktır olan biteni. Bir çığlık sesi, bir ıslaklık, sıcak bir can yanığı duydum diyecektir belki. Yanındakilerin beyanına göre o andaki/eski hayatındaki son cümlesi "Olmadı şimdi, olmadı bu..."

Yeni hayatının ilk cümlesiyse sevindirici: "İyiyim." Yapılan son açıklamalara göre hayati tehlikeyi atlattı. Şimdi sırada uzun bir tedavi süreci ve belki de ciddi bir hayat muhasebesi var. Pek çok defalar söylediği üzere Allah'ın sevgili kullarından olmalı ki, gitmenin bu kadar ucundan döndü. Bu; yarım kalan hikâyeleri tamamlamak, pek çoklarından helallik dilemek, hırslardan arınmak hatta ticareti bırakıp huzurlu bir hayata geçmek için bir fırsat. Acaba?.. Değil galiba. Çünkü oğlu İdo'nun annesi Derya Tuna'nın anlattığına göre; yeni yeni kendine gelse de eliyle sürekli yatağa vuruyormuş. Tuna, sormuş: "Ne bu sinir?" Tatlıses, "Ben çıkayım artık buradan!" demiş. Eğer öyleyse eyvah ki ne eyvah! Hayatını ve hatalarını gözden geçirme fırsatını öfke şekerine kanıp ayağının tersiyle itmez inşallah.

Kanlı/kansız sayısız vukuat

Bir İbrahim Tatlıses var, vukuatlarından içeri. Karıştığı kriminal olaylar, çıkardığı kaset sayısını epey geride bıraktı. Çoğunu kimse bilmiyor olmalı ama bilinen öyle çok vurma, vurulma, vurdurma, tehdit, şantaj, gözaltına alınma ve tutuklanma var ki... En önemlileri 1981'de İzmir Fuarı'nda polise hakaretten tutuklanması, 1990'da Maksim Gazinosu'nda sahnedeyken bacağından vurulması, 1998'de otomobilinin kurşunlanması, 2002'de Derya Tuna'nın ve ardından Asena'nın vurulması... Son olayın sorumlusu Abdullah Uçmak'la karşılıklı öyle çok kurşunlaşma ve tehditleşme var ki, birinin isabeti gayet doğal! En garibi de her defasındaki bu zeytinyağı doğallığı... Cemal Süreya'nın '99 Yüz' isimli kitabında tespit ettiği üzere: "Skandal, olay, yankı; İbrahim Tatlıses'te önceden tasarlanmaz. Her şey olup bittikten sonra doğal şeylermiş gibi algılar onları..."

Ama bir de türkü söyleyen bir İbrahim Tatlıses var... İnsan onu da, hikâyesini de dinlerken böyle gözyaşını elinin ayasıyla silip silip duruyor, tüm görmezden gelinenleri, can-ı gönülden görmezden geliyor.

Hayatı altın suyuna batırma fırsatı

Tatlıses'in kırmızısı bol hayatı 1952'nin karlı bir zamanında Şanlıurfa'da başlıyor. Çığırtkanlık, su satıcılığı ve soğuk demircilikten mahalle düğünleri ve pavyonlarda türkü söylemeye terfi edince kaçınılmaz bir İstanbul göçü beliriyor ufukta. 'Ayağında Kundura' türküsü; ardından kaset, sinema ve şöhret basamakları... Kötü sonun ipine asılan ilk şey belki de 'Hülya' filmindeki Tatlıses repliği: "Çok büyüksün İstanbul... Kim bilir kimleri yuttun? Ama beni yutamayacaksın. Bir gün o kadar büyüyeceğim ki, sen bile bana dar geleceksin."

Halkın biricik İbo'sundan 'İmparator'luğa terfide 1987 bir milat. İşadamı olarak kariyeri Tatlıses Müzik'i kurmasıyla 1987'de başlıyor. Kadınca dergisine verdiği bir söyleşide "Kadının giyinmeye, yiyip içmeye hakkı var ama bunun dışında eşitlik olmaz." demesi de aynı yıla denk geliyor. Bir de yine Cemal Süreya'nın tespitiyle, 'Türkiye'deki kabadayı gerçeğinin, kendinden geçmesi özlemi' var. O konuda da işlem tamam.

Röportajlarından birinde, "Ben rüzgârım, bana kimse tüküremez." demiş ve eklemiş Tatlıses: "Zaman zaman ters işler de yapıyorum. Ama 2011 altın yılım olacak." Son albümünün üzerinde bile öyle yazıyor: '2011 Tatlıses Altın Yılı'. 6 yıldır nezle bile olmayan türkücünün başına gelen bu talihsiz olay, yeni bir milat olabilir ve Tatlıses, hayatını altın suyuna batırabilir. İnşallah!..


JÜLİDE KARAHAN / ZAMAN PAZAR

Hiç yorum yok: