9 Ocak 2010 Cumartesi

“SANATA GİDEN HER YOL MÜBAH”

Sanatı yatırım olarak görmenin epey uzağında olan Ahu Has’a göre sanata giden her yol mubah…


Merakla beklenen Ahu–Can Has Koleksiyonu, geçtiğimiz aylarda görücüye çıktı. Rezan Has Müzesi’ndeki ‘Türk Resim Sanatı’nın Bir Asırlık Öyküsü II’ isimli sergide 170 eser yer alıyor. 30 Nisan’a dek sürecek HSBC destekli serginin “O ilk defa İstanbul’u, İstanbul ilk defa O’nu görecek…” sloganlı afişleri tüm şehri sardı. Afişteki pembe elbiseli kadın, Mahmut Cûda’nın ‘Sara’sı. Sara’nın ve Ahu–Can Has Koleksiyonu’nun hikâyesini Ahu Has’tan dinledik.

28 yıldır biriktiriyorsunuz. Nasıl başladı?

Önce kendi gözümüzü eğittik, sonra toplamaya başladık. İlk satın aldığımız eser bizde değil şu anda. Koleksiyonerlik böyle bir şey. Gözünüz öğrendikçe, alım gücünüz arttıkça, sanatçının daha önemli bir eseriyle karşılaştıkça elinizdekileri çıkarıyorsunuz. Sonu yok çünkü.

Ahu–Can Has Koleksiyonunu tek bir cümleyle anlatacak olsanız…

‘İyi sanatçıların iyi eserleri’… O yüzden sanatçıların en iyi dönemlerine, başyapıtlarına ulaşmak istiyoruz. O bir keyif, bir zevk. Bir ressamın iki ayrı dönemini göstermek de çok önemli. Olgunluk ve çıraklık dönemini… Birbirinden etkilenmiş sanatçıları yan yana görmek de önemli. Burası bir üniversite müzesi, sergilerin öğretici tarafı da olmalı.

Koleksiyonunuzun sınırları?

Türk sanatçılar ve oryantalistler. Ben oryantalistlere ayrıca düşkünüm. Zonaro ve de Mango gibi eski hayatı yabancı gözle resmedenlere… Muazzam, detaylı, keyifli. Estetik bir tarafa; bu eserlerin sosyolojik ve tarihi okumalarını da çok önemsiyorum.

170’i sergide. Ama aslında koleksiyonda…

200’den fazla eser var. Ve sayı artıyor. Gerçi klasik eserler gün geçtikçe daha az çıkıyor, çıksa da fiyatları çok yüksek oluyor; almak zorlaşıyor. Biz de biraz daha çağdaşa yöneldik ve çok iyi sanatçı ve eserlerle karşılaştık.

Çağdaş derken yine resim değil mi?

Büyük konuşmamak lazım. Birkaç ay önce Antik AŞ’den bir video art aldık. Ve sergiye dâhil ettik onu. Canan Şenol’un İbretnüma’sı. 3000 öğrencinin geçtiği bir noktada dönüyor şimdi.

Koleksiyonunuz yavaş yavaş resmin dışına çıkabilir mi?

Daha o kadar değil. Bu sadece bir hoşluktu.

Müzayedeleri yakinen takip ediyor musunuz?

Tabii ki. Bizim başucu kitaplarımız müzayede katalogları.

Limitle mi çıkıyorsunuz yola?

Tabii, tabii. Belirlediğimiz fiyatın üzerine çıkarsa, çok istesek de almıyoruz. Bir de koleksiyonumuz belli bir noktaya geldi. Herhangi bir eseri almamaya özen gösteriyoruz. Daha seçiciyiz. Sanatçıların bizde olmayan dönemini, olgunluk dönemini, başyapıtını arıyoruz.

Sizinki yeni sanatçılara açık olmayan güvenli bir gidiş mi?

Yeni duyduğumuz ve daha az eserini gördüğümüz ressamlar da var koleksiyonumuzda. Ama çok iyi araştırıyor, öyle alıyoruz. Her gün yeni bir şey öğrenerek…

Galeri, müzayede, fuar… Hangisi daha avantajlı, hangisi sizin tercihiniz?

Esere, heyecana, bütçeye; daha doğrusu o ana bağlı.

İki kişi yürütmek anlık tepkileri bertaraf ediyor olmalı.

Evet, elbette. Birlikte karar veriyoruz. Araştırıyor, tartışıyor, birbirimizi ikna ediyoruz.

En değerli değil de; en sevdiğiniz, sizi en çok heyecanlandıran eser?

Mahmut Cûda’nın ‘Sara’sı. Resim, Cahit Sıtkı Taranca’nın ‘35 Yaş’ şiir kitabının kapağında kullanılmış. Eşim de bana bu resmi 35. doğum günümde hediye etti. Bunu da ilk defa söylüyorum. Benim için yeri çok ayrı. Resmin kendi hikâyesi de çok özel. Sara, Akademi’de model. Mahmut Cûda resmi 1929’da nü olarak yapmış. 1932’de bir Akademi Balosu’nda sonradan eşi olacak hanımla karşılaşınca onun üzerindeki pembe, volanlı elbiseyi Sara’ya giydirmiş. Ve resim uzun yıllar Cûda’nın Tepebaşı’ndaki evinde, gardolabın üzerinde unutulmuş. Ancak 1982’de Tepebaşı’ndaki ev Üsküdar’a taşınırken bulunmuş…

Hikâyeler epey önemli o zaman?

Evet, çok önemli. Koleksiyonerlik; araştırmak, karşılaştırmak, ilişkilendirmek aynı zamanda. Sırf alıp seyretmek değil…

Koleksiyonun büyük kısmı şimdi sergide. Normalde?

Evimiz ve işyerlerimizde.

Asabiliyor musunuz?

Evet, çoğunu. Bulduğumuz her duvara asıyoruz. Koridorlara, çocukların odalarına… Koleksiyonumuz depoda değil; hayatımızda ve yaşadığımız her yerde.

Yatırım olarak görmenin epey uzağında mısınız?

Kesinlikle. Gerçi sanat eseri alımında her yol mubah. Sanata giden her yol mubah… Ama eminim ki yatırım aracı olarak görenler bile bir süre sonra bağlanıyordur. Çok keyifli bir şey çünkü. Bir hastalık gibi sarıyor insanı. Alışıyor, vazgeçemiyor, özlüyorsunuz. Allah kimseyi elden çıkarma durumunda bırakmasın. Çok zor. İnsan içine girince…

Koleksiyonunuzun kendi iç bütünlüğü düşünüldüğünde bir gün mutlaka…

İyi bir Süleyman Seyyid alacağız.

30 Nisan’dan itibaren müzede ne izleyeceğiz?

‘Hasankeyf'i Bilir misin?’ başlıklı bir fotoğraf sergisi ve konferansı… Mayıs 2010’da başlayacak. Türkiye’nin önemli fotoğraf sanatçılarının Hasankeyf’i fotoğrafladığı bir sergi bu. Hemen ardından da konferans. Sonra da Türkiye’de ilk defa yapılacak bir epigrafi sempozyumuna destek olacağız.

Müzenin Haliç konusundaki çalışmaları devam ediyor mu?

Evet, tabii ki. Haliç’teki günlük hayatı insanlara tekrar hatırlatmak bizim için çok önemli. Haliç ile ilgili kültürel, jeolojik ve arkeolojik çalışmalarımız sürüyor. Bir de bu arada yepyeni bir ilgi alanımız daha oldu. Burası Eski Cibali Tütün ve Sigara Fabrikası. Binanın eski yaşamına dair ne varsa topluyoruz şimdi. Mobilya, eşya ve her türlü alet edevatı Tekel deposundan aldık. Eskiye dair pek çok albüm geçti elimize. Yöneticilerin ofisleri, yemekhane, çocuk yuvası, çalışma alanları… Her mekânın fotoğrafı. Yavaş yavaş yaşayanlara da ulaşıyor ve canlı bir tarih çalışması yapıyoruz. Çok büyük ve önemli sergiler çıkacak bu çalışmalardan.

Ne zaman?

2011’i bulur sanırım. Ama tek bir sergi olarak düşünmeyin bunu. Değişik temalı sergiler, öğretici yayınlar, sempozyumlar... Sonuçta bir üniversite müzesiyiz biz.


JÜLİDE KARAHAN

SKYLIFE BUSINESS /OCAK 2010

..............

Hiç yorum yok: