27 Mart 2010 Cumartesi

Bu defa sadece Türküler

Türkülerle büyüyen Kıraç; son iki albümünde yorumladığı türkülerin hikâyelerini, bildiği/hatırladığı kadarıyla anlattı.

Kıraç’la, dört ay kadar önce satın aldığı eski sinemalardan biri olan Bakırköy 74’te buluştuk. Bakırköy 74’ü eşiyle birlikte tiyatro sahnesine çeviren sanatçı, tiyatrosunun perdelerini geçtiğimiz hafta ‘Pulsar Sahnede’ isimli çocuk oyunuyla açtı. İlerleyen günlerde ‘Şişedeki Ses’ ve ‘Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’ı izleyiciyle buluşturacak tiyatro, ‘Büyülü Sahne’ ismiyle anılıyor. Olaya idealist bakmayan ve tiyatrodan da para kazanılacağını düşünen Kıraç’ın ‘Hayal Dünyası’ isimli ekibi, önümüzdeki sezon müzikallerle de karşımızda olacak.

Bir yandan tiyatrosu, bir yandan da sonbaharda çıkacak albümünün hazırlıklarıyla ilgilenen sanatçıyı hikâyenin başına döndürdük. Orada türküler var. Türkülerle büyüyen ve her albümünde bir şekilde onlara yer veren Kıraç, son iki çalışmasını tamamen türkülere ayırdı. Hikâyesi ön planda, tek gitarlı ve biraz akademik ‘Garbiyeli’ albümünü, ifadesi sertleşen ama müzikal olarak Kıraç’ı daha fazla yansıtan ‘Yolcu’ izledi. Üst üste dinlenebilecek 23 türkü…

Kıraç, uzun yıllardan beri söylediği ve içselleştirdiği türküleri, sadece türküleri anlattı bu defa; tabii hatırlayabildiği kadarıyla…

GELİN AYŞE

Herkes bilir. Okullarda öğretilen ilk türküdür, ilk parçadır ‘Gelin Ayşe’. Müziğe başlayanlara, bağlama ve flüt çalanlara okulda ilk bu türkü öğretilir. Çok basittir. Benim en sevdiğim müzik parçasıdır. Söylediğim, çaldığım, dinlediğim, duyduğum tüm parçalardan daha güzel gelir bana. Tüm senfoni ve konçertolardan... Çok etkilidir. Bu kadar basit ve bu kadar etkili olabilmesi beni şaşırtır aslında. Kendi şarkılarım dâhil, dünyadaki tüm şarkılardan daha başarılıdır ‘Gelin Ayşe’. Bana duyduğum tüm seslerden daha fazla keyif verir. Tuhaf gelebilir bu size... Bu türküyü ilk dinlediğimde çok küçüktüm ve o zamandan beri ne zaman duysam küçük ve yalnız bir kız çocuğu görüntüsü gelir gözümün önüne.

ELEDİM ELEDİM

Hepsinde bir tuhaflık var. Bu türküyü bundan sekiz sene evvel öylesine söylemiş ve kaydetmiştim. Ne yaptığımı, neden yaptığımı pek bilmiyordum da… ‘Garbiyeli’ albümünün hikâyesi öyle başladı. Annemin bana sık sık söylediği bir ninnidir ‘Eledim Eledim’. Çok küçüktüm tabii… İlk dinlediğim türkülerdendir. Babam anlattı: Bir kadının çocuğuna duyduğu aşkı ve özlemi anlatırmış bu türkü.

BİTMEZ TÜKENMEZ GECELER

Aşık Mahzuni Şerif çok cüretli bir kişilik. Tasvir gücü çok yüksek. Ben Göksun’luyum, o Afşin’li; hemşehri sayılırız yani. Türkü; gece, yolculuk ve hayatın sıkıntıları üzerine yapılmış. Çok daraldığım zamanlarda bana ışık tutar. Adeta beni bir yerden bir yere taşır.

SÖĞÜDÜN YAPRAĞI

Sivas yöresini anlatmaya gerek yok. Ozan ve türkülerin yöresidir orası. ‘Söğüdün Yaprağı’, Yılmaz Güney’i hatırlatıyor bana. Yılmaz Güney ve Hülya Koçyiğit’in oynadığı ‘Zeyno’ diye bir film vardır. Filmin son sahnesinde Hülya Koçyiğit ‘şu türküyü bir daha söyle’ der Yılmaz Güney’e. Ölmek üzeredir ama yine de türküyü söyler Güney.

FADIMAM

Sekiz yaşında bir konserde söyledim ben bu türküyü. İlk konserimde diyelim. Babam düzenlerdi o konserleri. 5 bin kişinin falan önünde söylemişimdir. Biri bu, diğeri de ‘Ayağımda Kundura’. Çok otantik, çok samimi bir türküdür. Yıllar sonra tekrar söylemek beni eskiye götürüyor.

YÜCE DAĞ BAŞINDA YANAR BİR IŞIK

‘Yüce Dağ Başı’ tasviri çok önemli benim için. Çok etkilenirim. Yalnızlığı bu kadar büyük ve derin veren başka bir tasvir yok. Öyle bir yalnızlık duygusu ki bu; asil, gizemli, seyreden… Anlatması zor yani. Gerçekten ‘Yüce Dağ Başı’ ifadesinin verdiği yalnızlığı karşılayan başka bir kelime grubu yok.

MECNUNUM LEYLA

İzzet Altınmeşe’nin ‘Leyla ile Mecnun’ filminde okuduğu türkü bu. Süleymaniye’de bakırcıda çıraklık yaparken doldurma kasetlerden dinlemiştim bir iki defa. 13 – 14 yaşlarındaydım. Hiç unutmadım sonra. O zamandan beri de sürekli söylerim. İzzet Abi televizyonda programlar yapıyor ama oralarda hiç söylemedi bu türküyü. Hatta çok güzel olmasına rağmen pek öyle kimseden de duymadım ben ‘Mecnunum Leyla’yı. Yıllarca bu türküyü nasıl söylerim diye düşündüm kendi kendime; sonunda söyledim.

BEN GİDERSEM SAZIM

‘Ben Gidersem Sazım’, Âşık Veysel’in en önemli eserlerinden biridir. Âşık Veysel’in duruşunu, bakışını ve dünyayı algılayışını görürüz bu türküde. Bizim gibi Veysel’lerin sık sık başvurması gereken çok önemli bir adamdır Âşık Veysel. Ozan diyemem sadece. Bir filozof O... Hayatı kavramış ve bunu da tüm eserlerine aktarmıştır. Türküyü söylerken her defasında Âşık Veysel’den çekinir, dikkat ederim.


Jülide Karahan

Mart 2010/Anadolujet

...........

Hiç yorum yok: