27 Ağustos 2011 Cumartesi

'Saraydan taht kaçırma' diye bir şey yok

Topkapı Sarayı'ndaki taht olayı için "Bir tarihi eşyanın kullanılmak üzere lojmana taşınması iddiası kesinlikle doğru değil. Kaldı ki o taht III. Selim'e ait de değil, daha sonraki yıllarda temin edilmiş bir kanepe." diyen Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ekliyor: "Sarayda epey mesafe aldık, iki sene içinde her şey yerine oturacak."

Galata Mevlevihanesi Müzesi, Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi ve Topkapı Sarayı Silah Seksiyonu bitti. Gezdik, gördük, haber yaptık. Ama halka açılmadılar. Neden, ne zaman?

Resmi açılışların Sayın Başbakan tarafından yapılması gibi bir düşüncemiz var. O nedenle sürekli erteliyoruz. Zeugma için tarih belli: 9 Eylül. Galata Mevlevihanesi yakında... Silah Seksiyonu da zira... Umarım bir an önce açılır, çünkü gerçekten çok özel bir teşhir. Sadece Silahhane de değil Topkapı Sarayı 4. avludaki çeşitli yapılar da elden geçti. Bağdat Köşkü, Revan Köşkü, Lala Mustafa Paşa Köşkü, Sofa Camii... Mecidiye Kuleleri de yolda. Silahhane'yle birlikte onları da açacağız.

Topkapı Sarayı Müzesi'ndeki soruşturma sonuçlandı mı bu arada? Durum ne? Müze Müdürü Yusuf Benli Konya'ya gitti mi?

Evet, Yusuf Bey eski görev yeri Konya'ya döndü. Soruşturma sürüyor. Tespit edilen bazı özensizlikler söz konusu ama ortada basına yansıdığı gibi bir kasıt yok. Yani bir tarihi eşyanın kullanılmak üzere lojmana taşınması iddiası kesinlikle doğru değil. Sadece bir objeyi bir yerden bir yere taşırken talimatlandırma ve koruma konularında bazı özensizlikler yapılmış. 'Saraydan taht kaçırma' deyince obje sarayın dışında bir yere kaçırılıyormuş gibi algılanıyor. Hâlbuki eşya, sarayda aynı avlu içinde bir yapıdan öteki yapıya götürülüyor. Kaldı ki o taht da Necdet Sakaoğlu Hoca'nın bana söylediğine göre daha sonraki yıllarda temin edilmiş bir kanepe.

3. Selim'in tahtı değil mi yani?

Necdet Sakaoğlu'nun verdiği bilgiye göre hayır, 3. Selim'in tahtı değil. Yani haber - amacını bilmiyorum ama - gerçeği abarttı.

Haber nasıl ortaya çıktı?

Onu bilemem. Yalnız benim için zamanlaması çok üzücüydü. Göreve başladığımdan bu yana Topkapı Sarayı kapsamına katmaya çalıştığım birçok yapı vardı. En son, Milli Savunma Tedarik Komutanlığı'nın kullandığı depoları saraya dâhil etmiştik. Taht haberinin basına çıkmasından birkaç gün önce de geniş bir basın topluluğuyla oraları gezdik. Ben bu yapıların saraya katıldığının haber olmasını beklerken... Topkapı Sarayı'ndaki bütün emeğimizi ve gayretimizi küçülten abartılı ve kasıtlı bir haberle karşılaştım. Doğrusu çok üzüldüm.

İlber Ortaylı tahtın 3. Selim'e ait olmadığını fark etmedi mi?

Etse bile... Yusuf Benli'yle aralarında talihsiz bir basın polemiği geçmiş, yetki sürtüşmesi basına taşınmıştı. Sanıyorum insanlar böyle durumlarda öfkelerini ve içlerindeki duyguları öne çıkarıyor.

Şimdi ne olacak? Saray yine müdürsüz mü kalacak?

Şimdilik bir arkadaşımız vekaleten bakıyor. Asaleten de bir arkadaşımız atanacak. Ama açıkçası Topkapı Sarayı'nda son zamanlarda Osmanlı'nın son dönemindeki gibi iş yapmaktan çok laf yapmaya yönelik bir eğilim söz konusu. Yine de, her şeye rağmen Topkapı Sarayı'nda epey mesafe aldık; artık yerimizi, yönümüzü biliyoruz. İki sene içinde her şey yerine oturacak. Şimdi biz İstanbul İl Özel İdaresi'yle birlikte yönümüzü Yıldız Sarayı'na çevirdik. Büyük Mabeyn restore edildi. Orayı devlet kabul salonu yapmaya çalışıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanı ve başbakanı misafirlerini otellerde değil, Osmanlı'dan kalmış gösterişli bir yapıda kabul etsin diye... Sıra Küçük Mabeyn'de. Harem yapılarında da restorasyon başladı. Bir de orada küçük bir opera binası var, Sultan Abdülhamid'in Avrupa'daki en son sanat eserlerini getirtip dinlediği... Orası için de sponsor bulduk. Yıldız Sarayı, bahçesi dâhil her şeyiyle ele alındı ve birkaç yıl içinde - birkaç yıl derken 4 yılı bulur - iddialı, güzel ve gezilebilir bir mekân olacak. Kısacası İstanbul, yepyeni bir Topkapı kazanacak. Bu yeni haber, kıymetini bilin!..

Geçtiğimiz aylarda, Topkapı'daki Zührevi Hastalıklar Hastanesi'ni koleksiyoner Öner Kocabeyoğlu'na müze açması için tahsis etmeyi teklif etmiştiniz. Bu konuda bir gelişme kaydedildi mi?

Zührevi Hastalıklar Hastanesi Sur-i Sultani sınırları içerisinde boşalttığımız yapılardan biri. Orada çağdaş bir müze açılsın istiyoruz. O zaman tarihi yarımadada tam bir bütünlük sağlanacak. Düşünün: İslam Eserleri Müzesi, Yerebatan Sarnıcı, Mozaik Müzesi, Topkapı Sarayı, Ayasofya... Bir de çağdaş bir müze... Bu isteğimizi Mimar Sinan Üniversitesi'ne de ilettik; bir proje geliştirin, beraber yapmaya çalışalım dedik. Ama yakın zamana kadar tatmin edici bir öneri gelmedi. Öner Bey'e de söyledim çünkü santralistanbul'daki sergisi çok zengindi. Böyle bir koleksiyonun birkaç ay görünüp sonra depoya kaldırılması İstanbul'a büyük haksızlık. Aslında bazı önemli koleksiyonerler konuyla ilgileniyor, haber gönderenler var. Haklı olarak. Benim elimde binlerce eserlik bir koleksiyon bulunsa ve İstanbul'un zenginlerinden olsam böyle bir yapıyı kaçırmam. Çünkü ticari fonksiyonların da önünü açıyoruz.

Koleksiyonu olan başvursun mu o zaman?

Evet, koleksiyonu olan gelsin. Biz yolunu açacağız. Orası hediyelik eşya, yeme içme ve periyodik sergi alanı gibi ticari fonksiyonlara da olanak sağlayacak bir yapı. Yatırımcılara çeşitli gelir kapıları açacak bir mekân. Bu konu eylül- ekim gündemimizde. Hatta bir ay içinde ilan verip başvuruları almaya başlayacağız. Zührevi Hastalıklar Hastanesi önümüzdeki süreçte bir kültür işletmesi, bir müze olarak hizmet vermeye başlayacak.

İhale gibi bir şey mi yapacaksınız?

Bir biçimde...

Sizin karşı taraftan beklentiniz ne?

Bize proje sunup o çerçevede restorasyona girişecekler ve orayı bir kültür sanat işletmesi haline getirecekler. Karşılığında kira da alacağız ama çok sembolik...

Bakanlığa bağlı özel müze statüsünde mi olacak?

Tabii, işin içine böyle bir kültür işletmesi girerse özel müze olur.

Yalnız koleksiyonerlerin bir derdi var. Hatta avukat ve koleksiyoner Haluk Perk uyarıyor: "Elinizdekiler arkeolojik eser değilse, yani kayıt ve tescil zorunluluğu yoksa müze ismini kullanın ama kesinlikle bakanlığa bağlı özel müze statüsüne geçmeyin." Gerekçesi de 2863 sayılı yasanın 26. maddesi...

Koç, Sabancı, Borusan... Hepsi bakanlığa bağlı müze statüsünde. Nedir bu maddenin meselesi?

26. madde eserleri devlet korumasına alıyor. El ve yer değiştirmede bildirme zorunluluğu yanı sıra satışta alma önceliği devlette...

Bir eser eğer müze koleksiyonuna girmişse devletin defterine de geçmiş olur ve her türlü alım satımının bildirilmesi gerekir. Ama müzecilik böyle bir şey. Hem müzeye koyacağım hem bakkal dükkânı gibi koyduğum her şeyi önüme gelene satacağım, olmaz ki... Kayıt altına almak müzeciliğin ana prensiplerinden biri. Ayrıca işin ne kadar ciddiye alındığını da gösteriyor. Türkiye'de kayıt dışı iş yapma geleneği çok yaygın, demek ki koleksiyonerde de öyle bir yönelim var. Bir de ticari amaçla koleksiyonculuk yapıyorsanız kaydettirmez; rahatça alır, satarsınız. Ama geleceğe kalsın diye koleksiyonculuk yapıyorsanız devletle işbirliği yapmanızda fayda var. Bir de özel müze belgesi almanın getirdiği pek çok kolaylık mevcut, onları da unutmayalım.

AKM için çok güzel haberler verdiniz. Hatta 2011-2012 sezonu dediniz. Bir aksilik olursa size olan güvenimiz sarsılabilir...

Niyet, niyet... Niyet o. Bazen haber algılanmak istendiği gibi algılanıyor. Elimden gelse AKM'yi bu yıl açarım ama... Ses düzeni, ışık düzeni, ısıtma düzeni... Bunlar ciddi tadilatlar gerektiriyor. Şu anda nerden baksanız 50 milyonun üzerinde kaynak gerekiyor. Bizim bütçemizde yatırım için ayrılan miktar yılda ortalama 100 milyon. Bunun yarısından fazlasını AKM'ye yatırırsak 2012'de Türkiye'de başka hiçbir iş yapmamamız gerekir. Onun için ciddi bir sponsora ihtiyacımız var. Önümüzdeki ay İstanbul'da, AKM'ye kaynak ayırabileceğini umduğum çevrelerle bir toplantı yapma düşüncesindeyim. Özellikle orkestrası olan ama binası olmayan büyük kuruluşlarla... Benim derdim AKM'nin haftanın 7 günü açık olması, mümkünse. Eskiden olduğu gibi haftanın 2-3 günü açık olsun, diğer günlerde prova bahanesiyle karanlığa gömülsün istemiyorum. Onun için; orkestrası bulunan ve etkinlikleri için düzenli bir sahneye gereksinim duyan kurumlarla işbirliği yapmak istiyorum. Bir miktar kaynak bulursak, bir kullanım protokolü yapar; geri kalanını da bütçemizden karşılar ve AKM'ye hemen gireriz. O zaman bir yılda bitirir ve 2012'nin sonuna yetiştiririz.

En kötü senaryosu nedir bu işin?

En kötü senaryo... Taksim'de trafik yer altına alınır ve büyük bir meydan yapılırsa... Çünkü Taksim Meydanı'yla bütünleşen büyük bir park ya da Taksim Kışlası'nın özgün yapısıyla ayağa kaldırılması gibi fikirler söz konusu. O çerçevede belediye arsaları da işin içine katılır ve AKM yeniden yapılır. Yıkmak tabirini kesinlikle kullanmıyorum, aman dikkat! O da tabii uzun sürer. Ben açıkçası İstanbul'da, Taksim'de böyle bir sahne yapısının bu kadar uzun bir geleceğe ertelenmesini çok doğru bulmuyorum. Uzaması gerçekten kötü bir senaryo olur.

JÜLİDE KARAHAN

ZAMAN KÜLTÜR / 27.08.11

Hiç yorum yok: