13 Şubat 2012 Pazartesi

SERGİ GEZMEK DEĞİL, İNSAN GÖRMEK

Hani mart sonuna dek sürecekti… Sadece 11 kez gitmiştik daha. Yeni bir ismi vardı eylemimizin: Sergi gezmek değil, insan görmek. Salt Galata’nın mermer merdivenlerinden çıkıp, devasa girişine şaşırıp; kütüphaneydi, cafeydi; hiç oyalanmadan doğru üçüncü kata. Hatta fotoğraf kartları ve cam negatif kutularını bir göz süzümüyle geçip bir an önce karanlık bölmeye/koridora… 'Foto Galatasaray' isimli sergi -açık arşiv projesi mi demeli- tam karşımızda. Bir fotoğraf resmigeçiti bu. Herbiri Maryam Şahinyan’ın…

Onların karşısında kendimizi tamamen bırakıyor ve panaromik insan manzaralarını seyre dalıyoruz. Zaman tünelindeyiz, siyah beyaz bir dünya içinde, gerçekliğin ötesinde ve hikâyeler peşinde… Görüntüler akıyor, film şeridi gibi. Az ötede Tayfun Serttaş’ın sesi. Yani, hikaye gerçek. Her bir görüntü çeyiz gibi dizilmiş ve tek tek numaralandırılmış, hatta aralarına pelür kâğıdı serilmiş cam negatiflerden çıkmış.
Ama işte günün birinde bir gittik ki sergi kapanmış. 22 Ocak son günmüş. İşte o vakit hayır; oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi değil, televizyonu bozulmuş emekli bankacı gibi hissettik kendimizi. Günler nasıl geçecek şimdi? Bir daha göremeyecek miyiz; vaftizlik ve sünnetlik çocukları, transeksüelleri, düğün günündeki çiftleri, iç çamaşırlı kadınları, iki yandan tuttukları etekleriyle kendilerini kelebek yapan küçük kızları, ikizleri, sevgilileri, çekirdek aileleri, din görevlilerini, göç etmişleri, Bolşevik Devrimi'nden kaçıp İstanbul'a gelmişleri, sanatçıları, müzisyenleri, mutluları, neşelileri, hüzünlüleri, şaşkınları, komikleri, deli ve velileri... 1935–1985 tarihleri arasında Birinci Dünya Savaşı'ndan kalma körüklü bir kameranın içinden geçip bu güne gelen o ifade koleksiyonu ve İstanbul ütopyasını…

O DÜNYANIN KURUCUSU: MARYAM ŞAHİNYAN

O dünyanın kurucusu, hayatını fotoğrafa adamış ama kendi fotoğrafını çektirmekten itinayla kaçınmış fevkalade mütevazı bir kadın, Maryam Şahinyan. 1911 doğumlu Şahinyan aslında Sivaslı. Dedesi Agop Şahinyan Paşa 1877 Meclis-i Mebusan'ında Sivas milletvekili; durumları iyi. Ama 1915 baharında tarih tozu dumana katınca; tüm mal mülkü terk ve göç. İstikamet İstanbul. Yeni baba mesleği fotoğrafçılık.
Eldeki avuçtakiyle Harbiye’de bir apartman dairesi ve Galatasaray Lisesi'nin köşesindeki hanın içindeki Foto Galatasaray'ın hisseleri. Baba Mihran Şahinyan 1933'te geçiyor Birinci Dünya Savaşından kalan körüklü makinanın arkasına, Maryam Şahinyan 1937'de. O günkü teknik imkanlar neyse 1985’te de o. Aynı siyah beyaz tabaka filmler; stüdyoda aynı sandalye, aynı halı, aynı saksı. Zamanı asıyor, sadece çekiyor; 1986'da Foto Galatasaray'ı devredene kadar. Zaten 1996’da da temelli göçüyor.

Dükkan ondan ona geçerken ve artık başka bir yere dönüşürken bir marangoz, Sarkis Usta, arkadaşı Yetvart Tomasyan’a koşuyor ve “Al şunları, sakla. Yoksa çöpe gidecekler.” diyor. Skoda bir kamyonete yüklenen nevale doğru depoya. Tam yirmi yıl sonra da 1982 doğumlu araştırmacı, sanatçı Tayfun Serttaş’ın karşısına.
Serttaş anlatıyor: “Ben arşivi değil, arşiv beni buldu. Hıdivyal Palas'ın ikinci katında, topu topu 15 metrekarelik bir deponun zemininde, üzerine kitap kutuları yığılmış dokuz büyük koli… İçlerinde tam 1139 kutu dolusu negatif.” Hiçbir karşılaşma tesadüf değil. Aslolan, tesadüf olmayan o karşılaşmaların sonuçlarına ikna olmak. İlk andan itibaren ikna oluyor Serttaş: “… ya onlara dokunacak ya da onları görmemiş olacak, gördüğüm yerde unutacaktım, unutulduğu biçimde. … düşünmem pek uzun sürmedi. O ilk kesişmenin ardından hiçbir şey bana, koliler dolusu İstanbul'dan daha cazip gelmedi. Biz aslında o ilk görüşte birbirimize çoktan tav olmuş, rüyalarımızda başlamıştık hikayeyi tersten sarmaya.” Sonrası sabır, hürmet ve tek doz azalmayan bir heyecan…

Aslında projenin bir de kitabı var; Aras Yayıncılık'tan: 'Foto Galatasaray-Studio Practice by Maryam Şahinyan'. Ama asıl, 200 bine yakın fotoğrafın tamamı ilerleyen günlerde -takriben 2012 ortalarında- internet yoluyla dünyaya açılacak. İşte o vakit, tüm şimdiki zaman insanları; kendilerini, ailelerini, yakınlarını, komşularını ve eski sevgililerini bulup kimliklendirebilecek. Belki de böylece Maryam Şahinyan arşivinin kaybolan defteri yeni baştan tutulacak.

Jülide Karahan

Fotoğraf Dergisi Şubat/Mart 2012

Hiç yorum yok: