20 Mayıs 2011 Cuma

EDİSYONLU İŞLER BENİ BOZAR

Koleksiyonerliğe tesadüfen başlayan ama şimdi 1000’e yakın eserin sahibi olan Öner Kocabeyoğlu, “Stresli bir işim vardı, ilk başta hobiydi, sonra çölde vaha bulmuş gibi oldum, vazgeçemedim.” diyor ve ekliyor: “Koleksiyonum genişliyor ve değişiyor; uzak durduğum tek bir şey edisyonlu işler.”


1972 İstanbul doğumlu Öner Kocabeyoğlu aslen Kayserili. 20 senedir tekstil mümessili. Zara'nın Türkiye tedarikçisi Papko'nun ortağı. Henüz 29 yaşındayken, 2000’lerin başında, bir resim almış ve bütün hayatı değişmiş. Olay onun ağzından şöyle gelişmiş: Bir müzayedeye gittim ve kendi beğenimle, severek ilk tablomu aldım; Selim Turan’ın bir guaj eseri. Ufak, kırmızı bir tablo. Herhalde 50’ye 40 cm. Tamamen kendi beğenim. O gün müzayededeki tüm eserler içinde beni çeken tek resimdi o. Sonra devamı geldi. Önce Selim Turan’ı araştırdım; kimdi, nerede çalışmıştı, neler yapmıştı... Onun Paris Ekolü’nden bir sanatçı olduğunu öğrendiğimde o ekolden diğer sanatçıları araştırmaya başladım. Başta koleksiyon yapma gibi bir fikrim yoktu ama aldıkça ve araştırdıkça ilgim arttı. Bu işe çok zaman ayırmaya, hafta sonlarımı araştırmaya, gezmeye, eser alabileceğim yerlere gitmeye ayırmaya başladım. İnsanlarla görüşüyor, Paris’e gidip geliyor, müzayedeleri ve özel satışları takip ediyordum. Şanslıydım da… Çünkü birkaç yıl öncesine kadar ne eserlerin fiyatları bu kadar yüksekti, ne de eser bulmakta bir sıkıntı vardı. Şimdi hem çok yüksek, hem de ilgi çok.”

Bir kapı diğerini, bir merak ötekini, bir beğeni berikini getirince Kocabeyoğlu’nun elinde 1000’e yakın çok değerli eser birikti. Eş ve dostla paylaşmak yeterli gelmeyince bir sergi fikri düştü aklına. Ferit Edgü’nün desteği ve yardımıyla ilk koleksiyon sergini açtı: XX. Yüzyılın 20 Modern Türk Sanatçısı 1940-2000. Santralistanbul’da Haziran sonuna dek görülebilecek sergide 20 sanatçının 433 eseri yer alıyor. Kocabeyoğlu’yla, geçtiğimiz ay Sotheby’s’in Londra’da gerçekleştirdiği Çağdaş Türk Sanatı Müzayedesi öncesinde buluştuk. Oradan başladık:

Londra yolcususunuz. Takip ettiğiniz, almayı planladığınız eserler var mı?

Evet, tabii ki. Ansen Atilla’yı takip ediyorum. Almak da istiyorum ama fiyat artışını görmeden bir şey söyleyemem.

En son ne almıştınız?

Yine Ansen Atilla’nın bir işini...

Genç sanatçıları ve çağdaş sanatı daha yakından mı takip etmeye başladınız?

Evet, evet. Takip ettiğim kimi genç sanatçılar var; Ansen Atilla ve Bahar Oganer gibi…

Kavramsal sanat, yerleştirme, performans ve videoya nasıl bakıyorsunuz?

Mesafeliyim. Yerleştirme ve video almayı düşünmüyorum. Ben aslında resim seviyorum ama yine de bir şey diyemem çünkü tüm koleksiyonlar kendilerini yeniler. Koleksiyonerler de öyle; hiçbir zaman asla dememek lazım. Çağdaşı takip ediyorum, yavaş yavaş almaya da başladım. Ama edisyonlu işlere mesafeliyim. Heykel olsun, fotoğraf olsun, video olsun… Edisyonlu işlerden hoşlanmıyorum. Kelime bile beni rahatsız ediyor. Sanat eseri tek olmalı. Bir tablo alırsınız ve onun bir eşi daha olmadığını bilirsiniz. Bu benim için önemli.

İlk yıllarda biraz daha içgüdüsel yaklaşmışsınız. Şimdi nasılsınız? Ne istediğinizi biliyor musunuz?

Evet, şimdi daha planlıyım. Koleksiyonuma değer katacak, onu tamamlayacak işleri tercih ediyorum.

Her an takipte olduğunuz sanatçılar var mı?

Mübin Orhon… Onun ara dönemlerine rastlarsam hiç kaçırmam. Mübin Orhon'a ait farklı boyutlarda 50 eser var koleksiyonumda; o benim için farklı bir yerde. Öncelikle soyut resmi gerçekten çok seviyorum. Orhon’un en ufak bir figüratif çalışması olmamış, hatta figür çizmeyi bile bilmiyor hep soyut çalışmış. Çok kısa bir ömrü olmuş, az üretim yapmış. Çok zorluk çekmiş bir sanatçı, kan kusarak ölmüş. Hayatta olmayan sanatçıların işlerini bulmak daha önemli ve zor. Hele benim özenle takip ettiğim Paris Ekolü’nün işlerini bulmak… Hem eser sayısı azalıyor, hem eser fiyatları yükseliyor.

Zor ulaştığınız, çok uğraştığınız, uğruna uykusuz kaldığınız eserler var mı?

Birkaç tablo var öyle. Mübin Orhon’un yine. Düşünüyor, tartıyor, biçiyorsunuz. Alsam mı almasam mı, fiyat doğru fiyat mı, koleksiyon için gerçekten iyi olacak mı diye… Kimi Fikret Mualla’lar için de epey uğraştım. Birisi bir evde bir resim olduğunu söylüyor, aracılar gidip geliyor, konuşulup tartışılıyor. Gidip esere bakılıyor, o süreç çok heyecanlı. Birkaç müzayede sırasında uçaktaydım mesela. Takip edenler vardı ama ben merak içindeydim.

Çok istediğiniz bir eseri aldınız. O artık sizin. Nasıl bir halet-i ruhiye içinde olur, ne yaparsınız?

Alınca hemen eve götürülmüyor zaten. Birtakım işlemler oluyor. Sonra eve ya da ofise götürüyorum.

Günün konusu olmuyor mu o eser?

Yok, öyle değil. Yakınlarımla, eşimle paylaşıyorum tabii ki ama insanları toplayıp; ben bu resmi aldım, gelin bakın demiyorum.

Heyecan nerede?

Heyecan var tabii. Heyecan olmasa bu noktaya gelir miydim?

JÜLİDE KARAHAN

SKYLIFE BUSINESS / MAYIS

Hiç yorum yok: