19 Mayıs 2011 Perşembe

Laz Kızı Aşkın Nur Yengi

Aşkın Nur Yengi’yi yaz boyunca İstanbul’da bulabilene aşk olsun. Pek çok şenlik ve festivale katılmayı planlayan sanatçının kesinleşen durakları arasında İzmir, Eskişehir, Antalya ve Bursa var.

Aşkın Nur Yengi ile ikinci evimiz dediği Oyun Atölyesi’nde buluştuk. Önünde kâğıt, kalem, elinde çay kadehi. Bilen bilir, içki ve sigarayla hiç işi olmasa da çayı kadehte içer Yengi. Şöyle ki; çay cam bardakta güzel, cam bardaktaki çay hemen biter, yenilemek bir yere kadar. Çözüm: Hem büyük hem cam olan kadeh. Bu bir vazgeçilmez onun için. Diğeri de simit peynir. Şimdi domates ve yeşilbiber de eklenmiş menüye.

En sevdiğiniz yemek?

Köfte patates.

Çocukluktaki gibi mi? Hâlbuki büyüdükçe yeni şeyler keşfediyor insan…

Yok canım, büyüsem de ben aynı benim. Hamburgeri keşfettim diye onu sevecek değilim. Klasik bir köfte patatesçiyim.

Her konuda böyle istikrarlı mısınız?

Evet, evet. Orkestramdakiler 18 senedir aynı kişiler; hiç değişmez. Menajerim de. Ekipçiyim, tutarlıyım, alışkanlıklarıma bağlıyım, garanticiyim. Yengeç burcuyum, belki ondan.

Dağıttığınız olmaz mı?

Dağıtmadan anladığım özgürlük. Özgürlükten anladığım hayatı bir jean ve bir tişörtle geçirmek. Ya da saat geç oldu demeden sinemaya gidebilmek. Bunlar benim dağıtma başlıklarım. Yurtdışında da olsam hep aynı şeylere ilgi duyarım. Bir sırt çantasıyla gezeyim, ara sokaklara gireyim…

Radikal bir değişiklik yaptınız mı hiç?

İki sene önce saçlarımı kestirdim mesela, böyle kısacık. Güzel oldu, herkes çok beğendi ama gel de sen benim gönlüme anlat. Pişman oldum; Allah’ım uzasın, Allah’ım uzasın diye dolaştım durdum. Şükür ki çabuk uzadı.

Niye öyle bir şey yaptınız?

Elimde bir resim vardı, bir saç modeli, çok beğeniyordum, hadi deneyeyim dedim. Çok güzel oldu ama ben kısa saçı kullanmaya alışamadım. Alıştığından, bildiğinden vazgeçmeyeceksin; en iyisi bu.

Kadınlar moralsizken saçlarını değiştirir ya, öyle bir şey var mıydı?

Yok, bir cesaret geldi sadece. Sıkıntılı ya da sinirli olduğum zaman intikamımı saçlarımdan almam ben. Spor yaparım, yürürüm; öyle sakinleşirim. Şimdi zaten Nazlı var, ona bakınca akan sular duruyor, her şeyi unutup gidiyorum.

Okula başlamadı değil mi?

Başladı, başladı; anaokulu 2. sınıfta. Bir dahaki seneye hazırlık, sonra ilkokul. Beş yaşında. Şimdikiler üç yaşında başlıyor anaokuluna çünkü zekâları korkunç, enerjileri çok yüksek. Lise mezunu doğuyorlar. Sadece Nazlı değil, bütün çocuklar öyle. Hamilelik öncesi ve sırasında içtiğimiz Omega 3’ün faydaları herhalde bunlar.

Size bir şey yaptı mı Omega 3? Çok güzel görünüyorsunuz.

Çok sağ olun. Çabuk deforme olacak bir tip değilim galiba. Laz kızı olmanın etkisi... Karadenizlilerin böyle bir avantajı oluyor. Cildimiz de bizim gibi inatçı; yaşlanmayacağım diyor.

Kökler nereden?

Anne Trabzonlu, baba Erzincanlı. Karadeniz’de müthiş bir oksijen, müthiş bir hava var. Çok şanslılar, pırıl pırıllar, hiç yaşlanmıyorlar. O yeşilliklerin arasında yaşlanılır mı? Biz keşmekeşin içindeyiz. Daha çok örseleniyor, daha çok hırpalanıyoruz. Beynimiz, bedenimiz, duygularımız yorgun.

Şehir hayatına bir sitem mi bu?

Yediğimizle, içtiğimizle, soluduğumuz havayla kirleniyoruz ama bu saatten sonra başka bir hayat paklamaz bizi. İçimizdeki zehri atmak 40 sene sürer. Bilgisayar ve cep telefonları kişisel kıyametlerimiz zaten. Çoğu insanın kâğıt kalemle bile ilişkisi kalmadı. Ben bu ilişkiyi sürdürmeye, insani değerleri korumaya gayret ediyorum. Hep anlatırım: Kalorifer çıktı, mertlik bozuldu.

Çocukluğumuzda nasıldı?

Odanın birinde bir soba vardı; onun başında toplanır, yemek yer, çay içer, sohbet ederdik. Maşanın üzerinde ekmek olurdu, portakal kabuğu koyardı hatta babam koksun diye. Günümüzü anlatır, hayallerimizi paylaşırdık. Yakındık birbirimize. Sonra kalorifer çıktı, herkes odasına dağıldı, sohbetler azaldı, hayaller bölündü. Ardından ayrı evlere çıktık, birbirimizden temelli koptuk. Şimdi yerden ısıtmalı evler. Kendiyle bile sohbeti kesti insan. Allah herkese insani duygu ve değerlere kavuşmayı nasip etsin.

Son albümünüz Gözümün Bebeği’nin sırrına gelelim…

Özlediğim, dinlemek istediğim ve derdi olan şarkıları tercih ettim. Bir şarkıyı özlemek çok önemli. İksir bu. Bir de üç sene ciddi emek verdim, değdi. Albümdeki şarkıların içinde o kadar büyük bir yaşanmışlık var ki, bunun hissedilmemesi imkânsız.

En iyi albümünüz mü bu?

Her yaşın ve zamanın olgunluğu başka. Bunlar bu yaşımın ve bu olgunluğumun en iyi şarkıları. 90’lardaki parçalarım da o yaşımın ve o zamanın en iyisiydi. Onları dinleyen yüzlerce insan birbirine âşık olup evlendi. Şimdi çocuklarına o şarkıları anlatıyorlar. Ama insanlar aşkı unuttuğundan beri şarkılardan da çok uzaklaştı.

Aşk insanları unutmuş olmasın?

Yok, tam tersi. İnsanlar aşkı unuttu. Çıkarlar, para kazanma dürtüsü, tüketim kültürü… İnsanı bitirdi. Önceden böyle değildik; denerdik, tadardık, daha derin yaşardık. Şimdi her şey gibi aşkı da çabuk tüketiyoruz, şarkıları da… Müziğin ve aşkın hiç suçu yok. Bak sana başlık da verdim.

***

KÜÇÜK KIZI NAZLI

Birkaç dizi ve film projesinde de yer alan Yengi, 06.06.2006 tarihinde tiyatro sanatçısı Haluk Bilginer ile hayatını birleştirdi. Sanatçının beş yaşında küçük bir kızı var, ismi Nazlı.

***

BİR ÇELLO ÖĞRENCİSİYDİ

3 Temmuz 1970 İstanbul doğumlu Aşkın Nur Yengi ortaokul öğrenimini Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda çello öğrencisi olarak tamamladı. Uzun süre Sezen Aksu’nun vokalistliğini yapan Yengi, 1986 Eurovizyon şarkı yarışmasında boy gösterdi.

***

İLK ALBÜM SEVGİLİYE

1990’da Sevgiliye adlı ilk albümü yayınlanan Yengi’nin diğer albümleri şunlar: Hesap Ver, Sıramı Bekliyorum, Karaçiçeğim, Haberci, Aşk Kazası, Aşkın Nur Yengi 2002, Yasemin Yağmurları, Aşk’ın Şarkıları ve Gözümün Bebeği.

JÜLİDE KARAHAN

ANADOLUJET / MAYIS

Hiç yorum yok: