24 Temmuz 2011 Pazar

SANAT/HAYAT: Elinize sağlık...

Gençler tedirginlikle mutluluk arasında. Ziyaretçilerde ağız dolusu coşku. Serginin ismi 'Şimdiki Zamanlar'. Hâkimiyet, küçücük bir cümlede: 'Elinize sağlık.' "Elinize sağlık, ne zamandır bir gravürün ayrıntılarına böylesine dalmamıştım." "Elinize sağlık, meğer cam sesini ne çok özlemişim." "Elinize sağlık..."

"Burayı hiç bu kadar kalabalık görmemiştim." diyor Pera Müzesi'nin emektar görevlisi. Öyle. Açılışa daha nereden baksan bir saat var ama içerisi kıpır kıpır. Sanatçılar otobüslere binip gelmiş. Tam 111 kişi. Hepsi Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi. Daha doğrusu öğrencisiydi çünkü okulları taze bitti; sergide gördüğümüz 82 yapıtın her biri de birer bitirme projesi.

"Bu proje için uzattım okulu." diyor Serhat Özdemir. Yaptığı, o anlatınca basit: "Metal bir platformun altına hareketi algılayan sensorlar yerleştirdim. Biri geçince; önce alttaki silecek motoru çalışıyor, sonra müzik ve hareket başlıyor." Hareket eden, dönerek yükselen mavi beyaz camlar. İncecikler, üflenmişler, şıkır şıkırlar. Görüntüsünden ziyade sesleriyle varlar. Cam öyle bir şey zaten, sesiyle var, sabahtan itibaren: "Tek şeker mi?" "Evet, sağol..." Şıkır şıkır şıkır...

Eserin ismi 'Cam ve Ses'. Çeşm-i bülbül diyor ve anlatıyor Özdemir: "Sımsıcak bir sıvı düşünün. Dönüyor, dönüyor; döndükçe sertleşiyor. Ne kadar dönerse o kadar kırılganlaşıyor. Düşerse bitti. Sesi de kalbi kırılan insanın son çıkışı gibi..." Tam gidiyoruz. "Videoya dikkat! Aralarda semazenler var." diyerek durduruyor bizi ve ekliyor Özdemir: "2006'da Mercan Dede'ye camdan bir ney götürmüştüm. O da bana 'Cam gönlümüz kadar kırılgan' demişti. Geçirdiğim 5 senenin özeti bu; cam, ses ve semazenlerin dönüşü..."

Sergi, bu hikâyeyle ve camla sınırlı değil elbette. Resim, heykel, baskı, gravür, grafik, animasyon, iç mimari ve seramik de var ki, Alev Ebuzziya epeydir sergi açmaz olduğundan çok özledik seramiği.

'Şimdiki Zamanlar' 2 Ekim'e kadar açık. Sonra Yeni Şehir'e gidecek galiba. Şöyle: Pera Müzesi 2009 yazında New York'taki School of Visual Arts öğrencilerini ağırlamış ve onlara söz vermişti: "Biz de size misafirliğe geleceğiz." Belki vakit geldi, belki Yeni Şehir'le Eskişehir bir işbirliğine gider, belki tüm bu eserler New York yoluna düşer.

***

Gözümüz şimdide, aklımız gelecekte

Gözümüz eserlerde, aklımız gelecekte. 2 Ekim'de sergi bittiğinde diyecek oluyoruz; vakfın ve müzenin genel müdürü M. Özalp Birol hemen anlatıyor: "Bir Osman Hamdi Bey sergisi geliyor. İsmi, Osman Hamdi Bey ve Amerikalılar. Osman Hamdi Bey ilk Türk arkeolog. Sayısız bilimsel kazıya başkanlık yaptı. Biraz da bu yönüyle tanıyacağız onu. Osman Hamdi Bey'in hiç görülmemiş iki eseri olacak sergide. Biri 'Cami Önünde,' diğeri 'Nippur Kazıları'. Açılacak bir diğer sergi ise Merkez Bankası Koleksiyonu'ndan bir seçki. Türk resminin modernleşme serüveninden sıkı örnekler geliyor." Önemli onlar. "Geçmiş bir sonuçlar kuyusu" diyen John Berger'e kulak verirsek hele: "Bir doğa resmi 'gördüğümüzde' kendimizi onun içine koyarız. Geçmişte yapılmış sanata 'bakıyorsak' o zaman kendimizi tarihin içine koyarız. Bu sanatı görmemiz engellendiğinde aslında bizim olan tarihten yoksun bırakılmış oluruz."

***

Müziğin mutfağı açılıyor

Edirne, Eskişehir, Mersin, Antalya, İzmir... Türkiye'nin dört bir yanından gelen müzisyenlerden oluşan Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası yaz boyunca Sabancı Üniversitesi'nde kampta. 18 Ağustos'ta başlayıp 6 Eylül'de bitecek kamp sırasında bir Demokrasi Laboratuarı kurulacak üniversitede. O da ne? Kısacası, orkestranın açıklamalı provası. Uzuncası, çok sesli müzik bir toplumun birlikte yaşamasına dair neler söyleyebilir'in cevabı. Sorumluluk almak, başkasını dinlemek, ötekinin sesi karşısında kendininkini biraz kısmak... Öğrenilecekler arasında. En çok bağıranın haklı olmadığı, toplumların liderleri olduğu, otorite diye bir şey olduğu ve o otoriteyi ille ötekileştirmek gerekmediği de öyle. Laboratuar herkese açık ama Sabancı Üniversitesi biraz uzak. Bu sebeple şehrin içinde bir yer arıyor ekip. Bakalım...


JÜLİDE KARAHAN

ZAMAN PAZAR / 24.07.2011

Hiç yorum yok: