19 Temmuz 2011 Salı

VASIF KORTUN: HER ŞEY İZLEYİCİDE BİTİYOR


“Yaptığımız iş bir araç, aslında başka bir şey var. İki kişi arasında, işle insan arasında, işle izleyici arasında… Asıl derdimiz o hikâye.” diyen Vasıf Kortun’a göre her şey orada bitiyor, izleyicide; onun reaksiyonunda, onun hayatına nasıl dokunduğunda…



Vasıf Kortun, güncel sanatın etkin isimlerinden biri. Kasım sonuna dek sürecek Venedik Bienali 54. Uluslararası Sanat Sergisi Birleşik Arap Emirlikleri Pavyonu küratörü kendisi. Bir de geçtiğimiz aylarda açılan SALT’ın Programlar Direktörü. Kortun bize atladığımız bir şey söyledi; dikkatimizi izleyiciye çekti.

Çalışmadığınız bir günde kendiniz için bir sergiye gider misiniz? Kimleri takip edersiniz?

Çok nadir. Takip edecek çok fazla proje de görmüyorum. Nitelikli, derin, şaşırtıcı, beklenmedik, sofistike, altı dolu ve araştırılmış işlere çok az rastlanıyor. Şu anda ticaretin ve alım satımların güdümlediği bir ortam var; her şey piyasa üzerinden ilerliyor. Böyle durumlarda bir parça frene basmak iyidir. Beklemek lazım. Buna benzer ortamlar petrol krizinden sonra Amerika’da olmuştu; 83 - 84 gibi…

Aslında siz 97’de ülkeye döndüğünüzde ‘Aman Allah’ım İstanbul’da neler olmuş böyle!’ demiştiniz; Kara Kitap’ı okuyup (Orhan Pamuk) Rosa Martinez’in (1997 İstanbul Bienali) sergisini gezdikten sonra. Şimdi görecek bir şey yok diyorsunuz…

Kara Kitap’ı 1991 sonunda okumuştum, 3.Bienal'in yer planı onun üzerine kuruluydu. 93’te ayrıldık, 97 sonunda geri döndük. Eskiden çok az mekân ve az sanatçı vardı. Onlar da haklı olarak küskündü, üretim çok sınırlıydı. 98 başında Marmara Üniversitesi’nde bir yıl ders verdim. Bashir Borlakov, Canan Şenol, Halil Altındere, Vahit Tuna, Oda Projesi, Esra Sarıgedik gibi çok dinamik isimlerle karşılaştım. O bana çok umut verdi. Masa başında saatlerce konuşurduk o zaman. Rahattık, vaktimiz vardı. Vakit var konuşmaya, tartışmaya; ne kadar olağanüstü bir şey. Şimdi yok. Şimdi; üret üret, piyasaya sür sür, sonra sat, terbiyeli ol ve açılışlara git...

Herkesin bahsettiği çağdaş sanat mucizesi ne peki? Bir yalancı bahar mı?

Yalancı değil. Zaten sanatın hakiki ya da yalan olduğunu söyleyemeyiz. Güç koridorları var. Türkiye de bir güç koridoru üzerinde. Hong Kong, Moskova, Abu Dhabi ve İstanbul gibi… Çeşitli kurumlar kuruluyor, piyasa güçleniyor. Taze, genç, dinamik, almaya meraklı, alan, hatta göstere göstere alan —Türkiye tarihinde yeni bir şey bu— koleksiyoncular var. Sanatçının üretim seviyesinin ve düşünmeye, işini geliştirmeye zaman ayırmasının bu talebe yetişmesi söz konusu değil. Dolayısıyla ortada yetersiz işler dolaşıyor. Ama zamanla her şey yerine oturur, dengelenir, toparlanır. Benim çok çok merak ettiğim sanatçılar pek sergi açmıyor. İnsanın belli bir sınırı var. İyi sanatçılar yok mu; tabii ki var.

Mesela?

İsim vermeyi sevmiyorum.

Sanatçının toplumsal belleğe katkısı, sanat tarihine koyduğu taş… Ne olacak? Hiç konuşmuyoruz bunları.

O bizim zaafımız. Sizin suçunuz, benim suçum. Birisi bu işi yapacak, yaptım diyecek; birisi izleyecek, hakkında düşünecek, işte bu diyecek; birisi hakkında yazacak, bu kayda değerdir diyecek; başka birisi de onu tarihselleştirecek. Bizim mekanizmamızda bazı eksiklikler var. Birisi bir şey yapıyor, birisi onu gösteriyor - diyelim ki galeri – birisinin de onun hakkında yazması lazım, yazmıyor kimse. Basın bültenini kes, yapıştır, düzenle. Olmuyor. O zaman izleyici kendisini işin dışında kalmış, aldatılmış hissediyor. Ben öyle hissederdim en azından. İzleyicinin; bağımsız, özerk, kendiliğinden, çıkar birliği gözetmeyen bir bilgi akışına ihtiyacı var. Öte yandan müzeler ve koleksiyonerler, üretilen işi hangi bilgi üzerine alacak? Bütün bunlar olacak, sonra o iş tarihe kalacak. Bir de eleştiri sevilmiyor. Ama birinin bir yerden başlaması lazım. Kötü bir şey çıksın; ben de ondan bir şey öğreneyim, düşünmediğim bir şeye yöneleyim. Eleştirilmek kötü değil, tam tersine iyi. Çünkü biz burada başarı için uğraşmıyoruz.

Ne için uğraşıyorsunuz, SALT’ın derdi ne?

Yaptığımız işin kamusallaşması, üzerine konuşulup tartışılması lazım. Burada sadece sanatla uğraşmıyoruz. İlgilendiğimiz konular birer araç. Başka şeyler var. İki kişi arasında, işle insan arasında, işle izleyici arasında bir hikâye var. Asıl derdimiz o hikâye. Yoksa projeleri izleyicisiz de yaparsın. Her şey orada bitiyor, izleyicide; onun reaksiyonunda, onun hayatına nasıl dokunduğunda…

JÜLİDE KARAHAN

SKYLIFE BUSINESS / TEMMUZ

...

Hiç yorum yok: