18 Mart 2012 Pazar

"DT'nin önünde broşür dağıtıyorum"


İzleyenler anlata anlata bitiremiyor. Afife Jale Tiyatro Ödülleri'nin toplantısı oluyor; sohbet Merve Engin'e dönüyor. Bir gazeteci; "O öyle tek başına bir insan..." diyor; sahneye tek başına çıkıyor. Devlet Tiyatroları çıkışında oyununun broşürlerini dağıtıyor. Geçtiğimiz günlerde Van'daydı, gelecek günlerde 18. İstanbul Tiyatro Festivali'nde olacak.


Oyundan çıktı, kulise gitti, üstünü değişti, bir çırpıda geldi. Tiyatro öğrencileri etrafını sardı, "Okula gel, okula gel..." diye. "Şimdi menopoza yeni girmiş kadınlar gibi öğüt vermek... Yakışmıyor. Vakit bulunca bi kahve içelim, anlatayım diyeceğim, vakit de olmuyor." diye bi güldürdü önce, sonra da taşı gediğine koydu: "Olay şu: İstiyorsanız duruyorsunuz, birileri de sizi tutuyor."

Tiyatrodan çıktık, Kumbaracı Yokuşu'nu çıktık, soluklandık. Yemedi, içmedi; sadece yeşil çay... İstanbul Tiyatro Festivali'nde prömiyer yapacak 'Yaka Beyaz' isimli oyunda spora giden beyaz yakalı bir kadını canlandıracağından zayıflaması lazım. Çok azıcık... Ayrıca zaten duygusal olarak süzülmüş; çünkü Van'dan yeni dönmüş.

Önce neden: "Van için oynanan oyunlar diye yaz Google'a... Yardım bu kadar gözle görünür olur mu? Özendirici olmalı tamam ama... Bir oyuncu kalktı gitti, oyunlar oynadı değil benimki. Misafir gibi gittim, bir işe yaramak istedim, ne oluyor ne bitiyor görmek istedim. Herkes elindekini gönderdi, ben de kendimi gönderdim." Peki nasıl: "Çok kötü orada durumlar... Görmen lazım. Devlet büyükleri gidecek diye Kültür'ün (Devlet Tiyatrosu) bahçesindeki çadırları kaldırmaya kalktılar... Çadırların içleri... Anlatılır gibi değil. Çamaşır makinesi yıkarken donan bir su diyorum. Öyle bir hayatın içindeler ve normalmiş gibi davranıyorlar. Eltim bilmem neyin altında kaldı diye anlatıyorlar mesela; çay içer misin der gibi. Her şeyi bir düzene indirgemeye çalışıyorlar. Düzensizliğin içinde ayakta durmaya çalışıyorlar. İstanbul'dan, yani yüksek olan yerden gelen birileri tarafından ziyaret edilmek, unutulmadıklarını görmek... Nasıl iyi geliyor, biliyor musun? İnsan kendini kahraman bile sanabiliyor. Evine hiç gitmeyen bir çocuk, oyunu izledikten sonra "bi gidip görelim" demiş mesela. Ya da ne bileyim "okula gitmeyeceğim, hiçbir anlamı yok" diyen bir çocuk erkenden kalkmış bir sabah..."

Sonra: "Sonra ne biliyor musun? Evine geliyorsun, her şeyin var. Televizyonun, sıcacık yatağın... Her şey yolunda, her şey senin için. Orası için de olabilir. Neden orası başka bir yermiş gibi davranıyoruz? Niye hala toparlanamadı? Neden yazlık çadırlarda tutuşan çocuklar saklanıyor; unutulsun, görünmesin, bilinmesin isteniyor?"

İÇ SESİ: 'ANNEMİ UTANDIRMAYAYIM'

Birazcık duruyoruz; birinin konuyu değiştirmesi lazım; şimdiki zaman fena... Geçmişe gidelim mi? Konuşuyoruz, konuşuyoruz; 18 dakika boyunca... Ama yaa... Kayıt cihazı durmuş o esnada. Kalan anılar: 1984 Bursa doğumlu Merve daha 10 yaşlarında filan... Bir yerlerde 'kurs kayıtlarımız başlamıştır' diye bir afiş; Bursa Devlet Tiyatrosu'nun. Bir de ödev; tiyatrocularla röportaj yapın. Derken derken Celal Kadri Kınoğlu, usta çırak ilişkisi, şu kitap, bu oyun... En önemlisi de iç sesi: 'annemi utandırmayayım.'

2001'de Ankara Hacettepe Tiyatro Bölümü, 2004'te komedi ustası Antonio Fava'nın atölyesi... Sonra İtalya ama... Söz Merve'de bu noktada: "Şans demek çok üzücü olur. Her sabah oraya zamanında gittim, çok çalıştım... Bunu böyle söyleyince insan mütavazılığını kaybediyor gibi oluyor ama eğer ben her derste düzenli, disiplinli, kondisyonlu olmasaydım... Çünkü, nasıl diyeyim, o adam Türkiye'ye oyuncu seçmeye gelmedi. Bir oyuncuda bir şey gördü ve onu aldı götürdü. Anlıyor musun?"

İtalya'da gitli gelli dört yıl boyunca; İngilizce, İtalyanca, Antonio Fava, Commedia Dell'arte... Ama işte; ülke, Türkçe... Diye diye İstanbul Talimhane Tiyatrosu'nda gönüllülükten yapımcılığa. Ama yine bir iç ses: oyunculuk, sahne... Talimhane'den ayrılma ve 'hadi bir oyun yapalım' diyen herkesi tek tek arama. Ama tık yok. Sonra her şeyi yine kendi kendine; hatta provalar bile evde ve 2010'un 27 Ekim'inde sahne. Kumbaracı50, Oyun Atölyesi ve SahneHal'ı ikna yanı sıra Devlet Tiyatroları'nın oyun çıkışlarında broşür dağıtmaca. Hem de hâlâ; çünkü "Gerçek seyirci orada."

Şimdi de geleceğe gidelim mi? Merve Engin, üç ayrı tek kişilik oyunla nisan boyunca sahnede: 'Kıyıya Oturmanın Böylesi', 'Kaplumbağalar Şişmanlamaz Çünkü Kabukları Vardır' ve 'Sinekler Sevişirken'... Mayıs'ta ise 'Yaka Beyaz' ile festivalde ve belki 23 ayrı ilde kendi turnesinde... Tatilde Gümüşlük'te; ama 'uzanmışım sahile...' için değil, Mine Söğüt'ün 'Deli Kadın Hikayeleri'ndeki 'Naz Neden Derine Gömmemişti Kediyi?' isimli öyküyü oyunlaştırmak üzere. Sonra da yepyeni bir oyun var sırada: Bir kültür sanat gazetecisinin hayatı; tüm klişeleriyle... Biz takipteyiz, siz de isterseniz: www.merveengin.com


Jülide Karahan

ZAMAN KÜLTÜR 18 Mart 2011

Hiç yorum yok: