10 Mart 2012 Cumartesi

Haluk Akakçe: Her şeyin mümkün olduğu bir dünya var

Açılışta sergi salonu neredeyse boştu. Sonra, günler geçtikçe doldu. Sanatçı Haluk Akakçe ve ekibi, 12 Mart sabahı son rötuşları yapacak. Galerist Tepebaşı'nda bir ay açık kalacak 'Zamana Yolculuk' sergisi sadece bir fragman. Serginin tüm bölümleri sonbaharda Galerist Hasköy'de izlenebilecek.


İki yıl önce bu zamanlar 'Cennet Bahçesinden' isimli işinizi, ilerledikçe gerilemeyi ve aynı noktaya sonsuz kere gelmeyi konuşmuştuk. Şimdi, geçmiş zamanın geleceğindeyiz... Ne durumdayız?

Çok enteresan ve biz gene buradayız. Hatırlıyorum. Bir yere varmaktan çok seyahatin öneminden, geçmişle geleceğin bizim kontrolümüzde olmayan bağlantısından konuşmuştuk ve geçmiş ne kadar bulunduğumuz noktayı ve geleceğimizi etkiliyorsa gelecek de bugünü ve geçmişi etkileyebilir demiştik. Ama tabii evrenin de planları var ve ben mesela kadere inanıyorum ama yaratıcının bize vermiş olduğu seçim gücüne yani özgür iradeye de inanıyorum ve ne bileyim, her şey bir araya geliyor ve birleşiyor. Bize de; evrendeki her şeyin bir ölçüsü var mı, ruhun ağırlığı mı daha fazla bedenin mi, biz ruha göre mi bedenimizi eğitmeliyiz yoksa bedenin isteklerine göre mi ruhu şekillendirmeliyiz gibi sorular kalıyor. Ama galiba yaşamdaki tecrübeler tamamıyla ruhun eğitimi üzerine...

Bu eğitimi kolaylaştırmak için ne yapmalı?

Ben şuna inanmaya çalışıyorum: Zamandan, mekândan, her şeyden sıyırdığımız zaman insan yaşamının merkezinde bir enerji var, bir öz... Sınıf tanımayan, herkesin eşit olduğu, herkese verilen bir hediye... Ya da bir... O kelimeyi bulmak çok zor. Yani şu var: Evrene ve yaratana olan en önemli sorumluluklarımızdan biri, bu yaşamdaki kişisel menkıbemizin farkına varmak ve ne şekilde yardım edebileceğimizi bulmak. Bu yaşam tecrübesini sadece kendimiz için değil; bütün varlıkların, evrenin ve doğanın hayrına, güzelliğine kullanmak.

Sergideki 'Çay Partisi Sarayı' isimli resimde Alaattin'in Lambası ve cini var ve dileklerimiz, hayallerimiz... Sanki...

Evet, evet doğru aslında. Soyut bir lisanla... Yer çekiminin kaybolduğu ve her şeyin mümkün olabileceğine inandığım bir dünyada yaşıyor bu objeler. Ben şuna inanmak istiyorum: Her şeyin mümkün olduğu bir dünya var. Kime ne nasip olur bilmiyorum ama çocukluğumdan gelen bu inancı kaybetmemek için elimden geleni yapıyorum. O anlamda 'Zamana Yolculuk' sihirli ve hayalsi bir sergi. İstediğim; içinde yürünebilen bir sergi, bir resimdi... Herkes kendi hareketi ve algısına göre farklı duygular hissedebilsin, farklı bir bakış açısı geliştirebilsin. Bir de ekimde Galerist Hasköy'de açılacak sergiyi Amerika'daki atölyemde hazırlayacağım. Gitmeden önce de herkes resim istiyor. Ben de dedim ki, ekimdeki sergi nasılsa üç boyutlu olacak. Şimdi ona geçiş niteliğinde bir sergi, bir resim yapabilir; bu ufak jübile bahanesiyle üç senedir geliştirdiğim yeni resim tekniklerini kullanabilirim. Çünkü bir süre resim yapmayacağım artık.

Nasıl? Resim bitti mi?

Desenler devam eder de... Tablo yok artık. Ne zaman dönerim, döner miyim, bilmiyorum ama birkaç yıl kendimi üç boyutlu ve zaman bazlı video işlerine adayacağım. Yılların birikimini durduramıyorum artık. Yapmak istediğim bir sürü şey var. Tabii ki yine hep konuştuklarımız üzerine: Zaman ve değişim... Hasköy'de sadece biz hareket etmeyeceğiz, mekân da hareket edecek mesela.

Mekân hareket edecek mi gerçekten? Yoksa biz hareket ettiğini mi sanacağız sadece?

Biz de hareket edeceğiz, duvarlar da... Mesela serginin bir noktasında bir izleyicinin önünde bir kapı açılırken aynı noktaya bir dakika sonra gelecek olan başka biri için o kapı kapanacak, başka bir kapı açılacak. Tıpkı tesadüfler ve özgür iradeyle yapılan seçimler gibi...

Yani... Mekân sadece tek bir zamanda mı o haliyle var olabilecek?

Evet, sergiye saat 3'te gelirsen başka bir şey, 5'te gelirsen başka bir şey göreceksin. Daha fazla anlatmayayım, sürpriz olsun! Bu sergi, yani 'Zamana Yolculuk' onun fragmanı gibi. Hani dizi fragmanlarına bir sürü his yüklenir. Bu da öyle, bir sürü hissi yüklediğimiz bir sergi; sır, öz, tesadüf, zaman... Çok uzun zamandır konuştuklarımız, hep yapmak istediklerim. Okul hayatım boyunca edebiyatta olsun, felsefede olsun; zaman konusu beni hep çok ilgilendirdi. Batı'da zaman neden hep düz bir çizgide akar mesela: Adam evden çıkar, asansöre biner, çocuğunu okula bırakır... Hâlbuki Doğu'da, İslami sanat anlayışında zaman çok yönlü.

Sonsuz... Hat sanatında sonsuzluk var, zaman geniş. Sanatçı isterse motifi sonsuza kadar uzatabilir...

Evet, doğru. Çok büyük bir dokunun bir parçasını görürüz ama farkındayızdır ki sonsuzdur o doku. Bir de ben artık sanatıma bir his vermek istiyorum. Yani sadece bir çerçeve içinde kısıtlı kalsın istemiyorum. Aynı hat gibi... Ama inan, indirgemek çoğaltmaktan zor. Yani birtakım estetik öğeleri kullanıyoruz ama gerçek iş, onun kalbimizde bıraktığı his. Bir de insan hiç unutamıyor; 1.70'lik bir boyla evrene bakıyor ve ihtişamın içindeki minikliğini... Unutamıyor. Yani hayalimi gerçekleştirmem için bir ömür çalışmam gerekiyor.


Jülide Karahan

10 Mart 2012 / Zaman Kültür

Hiç yorum yok: